ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
40 km'lik otoyola 8.35 tl ödemek
-
devletin yapılan yollardan ve köprülerden kullanım ücreti alması şu mantığa dayanır.
devlet vatandaşın kullanması için yol yapar ve bu yolun yapılmasının ardından bu yolun yapım maliyetini çıkarana kadar kullanım ücreti alır.
ancak bizim ülkemizde bu şekilde olmuyor. 30 sene önce yapılan yoldan köprüden hala para kesilmeye devam ediliyor ki benim şahsi görüşüme göre bu vatandasa atilan arsizca bir kaziktir.
bahçeli'nin teklifine çalışmalar başladı
-
(bkz: ülkücü hareket olarak yola çıkıp ülkünün köküne kibrit suyu dökmek)
zincir marketlere sigara satış yasağı
-
sözde küçük esnafı kurtarmak için getirilmesi planlanan bir kararmış. haber
yanına elektroniği ve daha başka şeyleri de koymuşlar ki tam olsun.
her hafta, bim ve a101 aktüel ürün kataloğunu bekleyen(kovalayan) milyonlara bakalım nasıl açıklayacaksınız bunları.
bizi tekrar esnafın kucağına atmak istiyorsanız avucunuzu yalarsınız. artık ekmek bile almayı keserim. bu şekilde mi kurtaracaksınız küçük esnafı? bu mudur çözüm? halkı zor duruma ve zarara sokarak mı kurtaracaksınız? poşet yüzünden ankara istanbul’u kaybettik diyordunuz, bunun yüzünden de iktidarı kaybedersiniz uyandırim.
nası bi devre denk geldik ya hedef ben miyim tayfun diye haykırasım geliyor. iktidar yalvarıyor ki istanbul ve ankara yetmez ülkeyi de vereceğim. muhalefet ise teşekkür ederek geri çeviriyor teklifi. noluyo yav?
edit: bakın ister sigara için ister içmeyin. elektroniğe ister ihtiyacınız olsun ister olmasın. şimdi buna karşı sesimizi yükseltmezsek yarın çok pişman olacağız. yasaktapar kitleye bişi demiyorum. diğer insanlara sesleniyorum. bu yasaklar korkunç boyutlara gelecek yakında, o zaman çok pişman olacaksınız.
tavuk döner yiyenler ilişki yaşamasın
-
(bkz: mal beyanı)
hatırlıyorum da, sevgilim askerden yeni gelmiş ve işsizdi, benim iş çıkışıma geliyordu 1'er çay içiyorduk, evim ve işim arası yürüme mesafesiydi, sevgilimin evi de çok uzak sayılmaz*
bazı akşamlar beni eve bıraktıkdan sonra evine kadar yürüyormuş, sonradan öğrenmiştim ben bunu, daha da güzel oldu öğrendikten sonra o çayın tadı...
şimdi nerde istersek orada içeriz çayı, nereye istersek gideriz... ama hiç biri o günlerin yerini tutmaz. yine mutluyuz tabi fakat o günlerin fedakarlığı ayrı...
bunu düşünen hiç sevmemiş ve sevilmemiş, ya da sevilse de farketmemiş... 1 simiti ikiye bölüp tıkınmamış, kara kışta 5 liralık kestane kebapla ellerini ısıtmamış...
yazık...
dünyanın en seviyeli tartışmasını yapan çocuklar
-
kim çocuk kim büyük belli değil ülkede anasını satim.büyükler çocuk gibi davranır, küçükler koca adam gibi birbirine efelik laflar eder.gidin parkta oynayın, taşlardan kale yapıp gol oldu, direğin üstünden gitti kavgası yapın.
ayarı bozuldu ülkenin.
23 kasım 2014 beşiktaş kasımpaşa maçı
-
forveti burak yılmaz olan takımın taraftarlarının, ofsayttan ustaca kurtulan forvet görünce devrelerinin yanmasını sağlayan maç..
fener ol
-
ağzı açlıktan kokan garibanların yılda milyonlarca euro kazanan topçulara bağış yapması durumu. keriz silkeleme operasyonu.
not: alexspor
yazlığa gelen almancı aile
-
umumiyetle gürültü konusunda ihtisas yapmıştır. diyalogların anlaşılmazlığı bu gürültüye ayrı bir boyut, ayrı bir dehşet katar. işte diyelim uyuyorsunuz böyle bir beybi gibi. aniden bir ses...
alamancı çocuk: "anniiiiiiiiiiiii, annniiiiiiiiiii............. das izt manşıtın du zayniyn.... anniiii...... annnii diyom ya...annniiii..."
alamancı anne: "ne diyon?"
alamancı çocuk: "münşenden aldığım beyaz reyboklarımla havluyu at..."
allah allah... kardeşim bana ne, neyi nereden aldın, kaça aldın... zaten konuşmadan anladığım tek şey "anniii", "reybok", "münşen" (anne, reebok, münih).
bir de bu ailenin çocukları genelde kuzenleriyle falan geldikleri için grup halinde gezerler. havuzda türlü atraksiyonlar yaparlar. türk bayrağı kolyeli dev bir oğlan kuzeni olan kızı boğmaya çalışır, kendinden küçükleri kolundan tutup havuza atar, çivileme dalar vs vs. bu arada diyalog da "ya serkan... bak yapma diyom ha... şundiwın zu bi..." bilmem ne şeklindedir. su sıçratırlar hep.
hepsi böyle değildir mutlaka ama ne bileyim bana denk gelen hep böylesi olmuştur. sırf böyle insanlar yüzünden ismail yk gibi bir dünya starına karşı bile mesafeliyim bugün.
(bkz: yoksa ben zurna mıyım he)
zen
-
taoculuk ve konfüçyüsçülük ile birlkte çin'in 3. sac ayağı olan budizm'in mahayana koluna mensup bir "yaşama sanatı". çin'in diğer sac ayakları ile de harmanlanarak, gittiği ülkelerdeki kültürlerle de etkileşerek bu günkü konumuna gelmiştir.
zihnin zorlamasızca kontrol altına alınması temeline dayanır. bundan sonrası da sözle anlatılamayan bir evren algısını beraberinde getirir.
zihnin kısır döngülerini parçalamak için mondo ve koan gibi paradoksal problemlerin çözümünün bulunması, tokat, sopa kullanımı gibi yöntemlere (!) başvurulur.
zen japonca olmasına karşılık isim çince'den devşirmedir (chán). değişik ülkelerde değişik isimlerle adlandırılır:
çince ismi
mandarin pinyin chán
mandarin wade-giles ch'an
kantonca jyutping sim
şanghayca (wu) zeu
korece ismi
romanizasyon seon
mccune-reischauer son
sanskritçe ismi
dhyana
vietnamca ismi
thien
zen düz yazı yerine mısralarla çok daha iyi ifade edilir, şöyle ki:
görmeden bak,
duymadan dinle,
öğrenmeden bil...
edit: gelen güzel bir soru üzerine dizelerin anlamını bir örnekle biraz açıklamaya çalıştım:
görmeden bak:
burada anlatılmak istenen şey, algılanan nesneyi inceleyerek tanıma oturtma çabasında bulunmamak geretiği aslında. bu şekilde de dışarıda neler oluyor diye bir merak da oluşmuyor. bu ne etki yapıyor? bu şekilde zihnin algılanan veriyi işlemesinin ve aktif konuma gelmesinin önü alınıyor. istemeden her şeyi algılıyoruz sürekli. ama bunlara "görerek", "yorumlayarak" tanım vermeye uğraşıyor zihnimiz. işte tam da bu otomatik aktiviteyi bitirerek arkada olan öz benliğin ve farkındalığın hissedilmesi sağlanıyor. sadece algılayarak bilincimizi aktif tutuyoruz. bu algıları kullanarak hafızadaki ön tanımlı referanslarla karşılaştırmak ya da ne oldukları hakkında düşünmek gibi "zihni dans ettirecek" bir işleme girişmiyoruz .
neden "bakmadan gör" değil?: herhangi bir uyaran/algılanan veri ortada yokken, dışarıda olanı algılama durumunu anlatıyor. bu durum, meselede bir şeyi bilmeye, neler olduğunu anlamaya çalışan bir "zihinsel aktiflik" durumunu tanımlıyor.
3 milyar tl'lik akıllı pos vurgunu
-
vurgunu kısaca özetlemek gerekirse:
-eğer esnaf iseniz 1 ekim 2013 itibariyle akıllı pos cihazı satın almak zorundasınız.
-cihazın fiyatı 590 euro.
-alınmak zorunda olunan cihaz sayısı 2 milyon.
-cihaz çin malı.
-türkiye'ye getiren şirket: mt bilgi teknolojileri ve dış ticaret anonim şirketi.
-şirketin sahibi: rte'nin kankası ethem sancak'ın yeğeni murat sancak
-şirketin genel müdürü: mehmet erdoğan (hani 40 kilo uyuşturucuyla yakalanıp, satıcı değil içici olduğu anlaşılınca serbest bırakılan başbakan yeğeni)
ek bilgiler:
-590 euro ile şu an en kralından bir laptop alabilirsiniz. bu da perakende fiyatı. eğer ben 2 milyon tane alıcam derseniz, muhtemelen 200 euroya bile alabilirsiniz aynı laptop'ı
soru:
-birileri ahlaktan mı bahsetmişti?
-birileri müslümanlıktan mı bahsetmişti?
hesaplayan adam modu:
-590 eurodan 2 milyon cihaz = 3 milyar küsür tl (iyi para)
ithaf:
-fışkiyeler kırıldı, ekonomi zarar gördü diyenler
haber ayrıntıları:
http://www.odatv.com/…hangi-akpliler-var-0110131200
isviçreli bilimadamları
-
dis fircalarimizin kac acili olacagina karar veren lavuklar
kızı pitbull saldırısından kurtaran aşçı
-
izlerken sinirden dişlerimi sıktığım video. aşçı doğru olanı yaptı ama yarıda bıraktı. öldürene kadar boğmalıydı. köpek ayıldıktan sonra kaçarak uzaklaşıyor. biraz ileride küçük bir çocuğa saldırmayacağı ne malum. o yüzden fırsat bulmuşken öldürülmelerinde fayda var.