hesabın var mı? giriş yap

  • karakoldaki polislerin 3 yıldır beslediği sokak köpeğinin ,komiser yardımcısı tarafından vurulması.

    agzı dili olmayan zavallı bir sokak köpeğine ateş edebilen biri, eskaza ağzınızı açtıgınıza yada kendinizi savunmaya çalıştıgınızda size neler yapar bir hesap edin.

    kaldı ki bunu sıcaklarla,orucla vs açıklamaya çalışabilecek birinin de ayrıca kafasına sıçayım

  • bugün tekte geçerek, direksiyon: 100 şeklinde bir mesaj alarak münasebetimi bitirdiğim sınav.

    geçmenin temel koşulu tabii ki sinyaller ve parklar. fakat benim söylemek istediğim arabanın birinci viteste doğru kullanımının ne kadar önemli olduğu. benim güzergahımda eğitimimde ve sınavda üçüncü vitese atılmadı. bir, iki ve geri viteste kullandık hep. sürücü adayının kavşaklara girerken çok yavaşlayacağını hissederse 1. vitese düşürmesi, daha da yavaşlarsa stop etmemek için debriyaja basması, ardından tekrar hızlanacağı zaman sanki sıfırdan kalkış yapıyormuş gibi debriyajı sakin sakin çekmesi çok önemli teknikler. burada gaz, fren, debriyaj ve vites dörtlüsünün dengesini tutturunca başarı da arkadan geliyor.

    ana yol tali giriş ve çıkışlarında alan kontrolü yapan alex'e dönüşmek, öndeki araçla takip mesafesini korumayı ihmal etmemek, yaya geçitlerinde hızı düşürmek gibi kavramlar da unutulmamalı.

    bir de sürücü kursuna gitmeden önce "benzinli ve yokuş kalkış desteği bulunmayan" bir araçla debriyaj mantığını, yokuşta aracı kaydırmamayı öğrenin. kurstaki eğitiminizi sinyallere ve parkuru ezberlemeye ayırın.

    aracı sürmenin yarısı aracı problemsiz bir şekilde kaldırabilmektir. bu tür araçlarla çalıştıktan sonra kurs arabası ile kalkış yapmanız size eşekten inip ata binme hissini verecektir.

  • ne zaman canım çekse yesem, hep kenarını getiriyorlar. katır kutur ne yediğimi de anlamadan kalkıyorum. madem işkence çeker gibi yiyorum daha az para ödeyeyim. göbeğini yiyip, ağzında yufkanın ayrı peynirin ayrı dağıldığı adamla niye aynı parayı ödüyorum anlamadım.

  • ilaç kullanmadan başa çıkabileceğiniz bir rahatsızlık. tecrübeyle sınanmış metodlarım:

    1) nane, karanfil, roka yiyin, burunu açmaya yardımcı oluyor. ama daha önemlisi bol sarımsak, soğan, ve acı biber yiyin. bir dış sarımsağı ağzınıza atıp yavaş yavaş çiğneyin. ağzınız yansa da devam edin. sonra bir süre kimseyi öpmeyin. nane ve karanfili sarımsakdan sonra yemek daha akıllıca olabilir (sosyal varlığınızı devam ettirebilmeniz açısından). bir de zencefilin soğan, sarımsak benzeri bir etkisi var ve kokmuyor. küçük miktarda zencefili çığ sekilde çiğneyerek yiyebilirsiniz

    2) neti pot ya da küçük bir kahve fincanın içine konmuş tuzlu su ile burnunuzu birkaç günde bir (ya da duruma göre haftada bir) temizleyin. neti poti kullanırken temiz, filtre edilmiş şu ile kaya ya da deniz tuzu kullanın. iyotlu masa tuzu kesinlikle kullanmayın. bildiğim kadarıyla iyot burundaki kılcal damarlarda çatlamaya neden olabiliyormuş.

    3) sigara içmeyin, kendinizi hava kirliliğine maruz bırakmayın. eğer büyük bir şehirde araba egsozlarıyla içiçe yaşıyorsanız taşının. hayata bir kere geliyoruz, hiçbir şey sağlıktan daha önemli değil.

    4) gece yatarken camı açın ya da aralayın. yaz kış fark etmez sürekli taze havaya ihtiyacımız var. kış da olsa gece yatarken mutlaka camı biraz aralayın. unutmayın soğuk hava birim hacim başına daha fazla oksijen taşıyor. yalnız kışın fazladan bir iki kat giymeyi ihmal etmeyin.

    5) havalar serinlemeye başlayınca şapka ve bere takın. bu eylül ayına felan rast geliyor birçok yerde. kafayı sıcak tutmanız çok çok önemli. gece yatarken, özellikle camı açık bırakıyorsanız, kafaya yün bere giyin. sentetik (polyster, akrilik vs) bere kullanmayın, saf yün bere kullanın. enseyi de atkı ile sıcak tutun soğuk havalarda. nisan- mayıs'a kadar şapka, bere takmaya devam edin.

    6) en önemli tavsiye: eğer uyurken nefes alma güçlüğü çekiyorsanız nasal dilator denen ürünü kullanın. bu nasal strip ismi verilen şeyden cok daha etkili bir çözüm. nasal dilator burnun içine ittirilen ve burun deliklerini açık tutan bir plastik parçası. bu küçük plastik parçası benim hayatımı değiştirdi. gece uyurken nefes alma kapasitemi katbekat arttırdı. değişik modelleri mevcut. ben bir sürü değişik modelini denedim ve ençok aşağıda linkini verdiğimden memnun kaldım. bir tanesini aylarca kullanabiliyorsunuz. ilk bir iki gün alışmak güç olabiliyor ve gece fark etmeden burnunuzdan çıkarıyorsunuz, ancak zamanla alışıyorsunuz.

    https://www.amazon.com/…lator&qid=1656377516&sr=8-6

  • sene 2002 mayıs sanırım yaşım 19
    hayatımda ilk defa memleketim ve şehrimden uzak anadolu’nun bir şehrinin gelişmemiş bir ilçesinde myo 1.sınıf öğrencisiyim.
    ilk dönem bitti bütün öğrenciler evlerine dönmeye başladı.
    arkadaş ve çevrem arasında nasıl dönüyorsun, ne zaman döneceksin, istersen birlikte gidelim sohbetleri havada uçuşuyor.
    o dönemler içine kapanık biriyim.
    istanbul’a bilet alacak param olmadığını kimseye söyleyemiyorum.
    cuma günü okulun son günü
    o akşam ve takip eden haftasonu akın akın herkes memleketine dönüyor.
    ben gündüzleri evden hiç çıkmıyorum.
    çarşıda sağda solda görüp neden gitmedin yada gitmiyorsun soruları işe karşılaşmak istemiyorum.
    ilçe küçük bir yer hemen hemen bütün öğrenciler, esnaf ve yerel halk kısmen birbirlerini tanıyorlar.

    gündüzleri evde radyo dinleyip öğrenci evimde az kalan bitmeye yakın erzaklarımı dikkatli tüketip akşam 20.00 istanbul otobüsünü izlemek için uzak noktaya gidiyor, giden öğrencileri izliyorum, bir gün benimde o otobüse binebilme hayalini kuruyorum.
    sonrasında bütün ilçeyi karanlıkta geziyorum sokak sokak. gündüz evde yatmanın acısını çıkarıyorum.
    yorulmalıyım ki eve gittiğimde uyuyabilmeliyim zira gündüz yeterince uyumuşum.

    o yılları yaşayan bilir
    internete sadece kafelerden ulaşabilirsin, cep telefonu sadece sms ve sesli arama içindir.
    kontörün yoksa arama sms ve çağrı yapamazsın.
    benim de yoktu tabi.
    kaldığım evde eski ev sahibinin çevirmeli ev telefonu vardı. benim için büyük şans.
    ailemden arayabileceğim herkesi aradım istanbul’a dönebilecek otobüs bileti için. yok maalesef.
    en erken para gönderebilecek ablam 1 hafta sonra maaşını alınca yollayabiliyor.
    herkese haber salıp beklemeye koyuldum.

    ilçede sadece ziraat bankası var
    parayı bana o bankanın şubesine havale ile yolluyor aliem.

    sanırım o haftasonu geçti
    önümde daha kocaman bir hafta var
    sonraki pazartesiye kadar beklemek zorundayım.
    cepteki para miktarım sıfır.
    kredi kartı yokki daha kaç yaşındasın. sıfır kart sıfır para.
    içimden dedim bekleyeceksin yok başka çarem.
    bütün arkadaşlarım hatta bütün okul öğrencileri döndü artık şehirlerine. bitti sezon.
    tanıdığım bitkaç esnaf ve ev sahibi kaldı. ev sahibini pek sevmezdim yobazın biriydi.
    ne ondan borç isteyebilirdim ne de esnaftan
    sabırla bekleyecektim, önümüzdeki pazartesi para gelmesini.
    20 yıl geçmiş günlük tam olarak ne yaşandığını hatırlamıyorum.
    ama ertesi günü mutfakta yiyecek ve pişirecek hiçbir şey kalmadığını hatırlıyorum.
    küçük mutfak tüpüm dahil bitmişti.
    zaten öğrenci evinde ne olabilirdi.
    gündüzleri tam gün odamda yatıp, akşam güneş batımından sonra çarşıya gezmeye çıkıyordum.
    küçük sarı renkli radyolu kaset çalarım vardı.
    aptal yerde sadede trt fm çekiyordu.sevmiyordum aptal radyoyu.
    coskun sabah, ahmet kaya ve tatlıses kasetlerim vardı
    onları dinleyip uykuya dalardım
    şimdi ahmet kaya dışında hepsinden nefret ediyorum.
    ilk günler sonrası açlığı iyice bedenimde hissetmeye başladım, uykuya dalmak zorlaşıyordu artık yatakta uzanmak acı veriyordu.
    o berbat günün gecesi çarşıya çıktım yine.
    birşey yapmalıydım para elde edecek birşey, sırf birşeyler yiyebilmek için.
    sony walkmanim vardı pillerini ısırarak sonuna kadar kullandığım hayatta en önemli eşyam.
    merkeze ıspartaya gidecek param olsa onu satmayı düşünüyorum.
    kulağımda walkman sokaklarda aptal aptal geziyorum ahmet kaya'nın kaseti sanırım emin değilm.
    pek inanılır gelmeyebilir zaten bana da mucize gibi gelmişti.
    hayatımda yolda ilk kez para buluşumdur. 5 milyonluk bir banknot bulmuştum.
    inanamıyorum şaka gibiydi.
    eğilip aldım gerçekten 5 milyon.
    o zaman tabi daha 6 sıfır atılmamış.
    o zaman bir gazate 500 bin lira. bir kolon sayısal 250 bin liraydı. hatırladıklarım.
    zaman gece ilçede bakkalar kapalı gittim eve dedim akıllı ol dikaktli harca daha 5-6 günün var.
    o gece eve dönüp sabredip aç yattım.
    ertesi günü ilk defa gündüz çıktım dışarı sabah markete gidip 3 ekmek ve geri kalanı ile yettiği kadar domates aldım.
    tabi bilgisayar programlama okuyorum kafa çalışıyor.
    yaptım hesabımı dedim her gün yarım ekmek içine domates 6 gün yeter bana tek öğün.
    o şekilde geçirdim bir haftayı
    erken açıkmamak için gündüz uyumaya devam edip akşam yedim
    akşam sonrası yürüdüm eve geldim yattım
    ertesi gün yine aynı

    pazartesi günü bankaya öğleden sonra gittim hayal kırıklılığına uğramamak için.
    dedim gişede adıma havale var mı? evet

    o günkü sevincimi unutamam tam 50milyon
    ablam göndermiş sağolsun. minnettarım.

    ilk işim pideciye gidip kıymalı pide yemek oldu
    sonra biletçiye gidip istanbul biletimi aldım.

    her akşam uzaktan ağlamamak için kendimi zor tutup kalkışını izlediğim istanbul otobüsüne pazartesi bindim ve evime gittim.

    aradan 20 yıl geçmiş tam. bunlar gerçekten yaşandı mı? inanması bile zor ama evet yaşadım

    yeri merak edenler ısparta uluborlu

  • bedenin sansürlenmesine karşılarmış. belli bir ücret karşılığında sanırım...

    ablacım madem karşısınız bedavaya göstersenize. hayır merak ettiğimden değil, argümanları saçma.

    beyin yakan sjw saçmalıklarının bir diğeri.

    ek: bir de demişler ki "bağışlar" yüksek lisans eğitimimizi destekleyecek. bu kadınlar dilenci değilim diye lafa giren dilenciler gibi mi yoksa düpedüz beden satıcısı mı bilemedim.

  • bu konu hakkindaki dusuncelerim su sekilde:

    - oncelikle bu konuyu detayli arastirdigimi soyleyeyim. siz olmeden "beni dondurun" demeniz yasal olarak mumkun degil. yani bu islem ancak siz oldukten sonra yapilabiliyor. legally dead oluyorsunuz bu durumda. mirasiniz paylasiliyor. hatta bu sirketlerin odemesini hayat sigortaniz yapabiliyor beneficiary olarak sirketi gosterirseniz. siz aylik bir uyelik ucreti oduyorsunuz ve sirketin istedigi tutarda hayat sigortasi yaptiriyorsunuz. oldukten sonrasi icin 2 dondurma paketleri var biri beyin dodnruma digeri ful dondurma. beyinden de beni uretebilirler diyenler daha ucuz olan bu paketi secebiliyorlar. ful icin 200k$ sadece beyin icin 80k$'lik hayat sigortasi yaptirmaniz gerekiyor.
    - bir gun sadece tek bir kromozomunuzdan sizi tekrar olusturabileceklerine inaniyorum. teorik olarak mumkun. tabii bu bir gun 50 yil sonra mi olur 5.000 yil sonra mi bilemiyorum.
    - bir gun olumsuzlugun de kesfedilecegine inaniyorum. tibbi metodlar ile curumem engellenebilir.
    - ustteki 2 madde nedeniyle olayin teknik yaniyla ilgili bir problemim yok.
    - asil sorun bu sureci kim yonetecegi konusunda. simdi alcor diye bir sirket cikmis. sirket dedigimiz sey 500 yil sonrasi icin pek guvenilir bir sey degil. default risk diye bir sey var bir sirket hissesini alirken, 1-2 aylik zamanlar icin bile bu riski dusunuyorsun. koskoca lehman gitti, alcor mu gitmeyecek? belirsiz bir zaman diliminden bahsediyoruz ne belli 50 yil sonra "battik biz kardesim bu donmus tipleri daha fazla preserve edemeyecegiz" diyerek dukkani kapatmayacaklari. yasal olarak da olusun sonucta. kaldi ki ben bu sirkete kredi veriyor olsam "highly risky" olarak nitelendiririm. benden toplam 200 bin $ para aldi ve bu hizmeti belki de sonsuza kadar sunmak durumunda. e bunun nitrojeni var, elektrigi var :) bu is bekledikleri kadar yakin olmassa ne olacak?
    - hadi daha gencim 30-40 yil filan olmem bir aksilik olmassa. kilo verir, sigara birakir bir de saglikli beslenirsem 50 yil olur belki de. bu surecte bu isler gelisir, devlet garantisi filan olursa, bir de triple a rating'li vs bir devlet garanti veriyorsa belki bu sirketin batma riski goz ardi edilebilir.
    - fakat ayri bir problem hakkinizi savunacak kimse olmamasi. yani resmen olusunuz. atiyorum sirket "ulan 3000 kisi donmus bekliyor, dunyanin masrafi biz bunlardan bazilarini gomelim veya revive process'i basarisiz oldu diyip sallayalim" derse ya da garantor vs olan devlet bir gun cryonics sirketlerine "200 yildan once dondurulmus bu arkadaslari canlandirmaniza gerek yok. zaten nufus problem, bir de bunlar sosyal sorun olacak dil bilmez, yol bilmez" derse oturup sizin adiniza dava acacak, isinizi takip edecek kimse olmayacaktir ortada. kim tarih oncesinden kalma biri icin ugrasir ki? hadi 50-100 yil icinde bu revive teknolojisi gelisse torun torba kucuk bir ihtimal ugrasabilir ama acikcasi hepimiz biliyoruz ki michael jackson vb. degilseniz bundan 200 yil sonra mezarinizin yerini bilen kimse kalmayacak. donmus sizle niye ugrassin herhangi biri?
    - bir de olayin öldüğün an müdahele edilme gereksinimi var. oleceginizi anlayinca arayin gelip bekleyelim diyorlar. yok artik.
    - simdi best case'te 300 yil sonra revive teknolojisi bulundu diyelim, ustune sirket de duruyor, siz de hala donuksunuz. sirket de delikanli cikti, sizi canlandirdi. burada da cok ciddi baska bir problem ortaya cikiyor. simdi 300 yil oncesinden birini sokaga bir salmayi deneyin bakalim :) bu 300 degil belki de 500 olur. bir de teknoloji exponential olarak gelisiyor. son 100 yilda yapilan kesiflerin toplam finansal degeri, son 1000 yildakilerden daha fazladir herhade. bu demektir ki 300 yil sonra resmen hayvan gibisiniz belki milletin evde besledigi maymunlar filan sizden daha zeki vs. yani hadi arkadas yok, aile yok, coluk cocuk yok, anne yok, baba yok, 5 kurus para yok, bir meslek yok is yok guc yok kismini gectim. tekrar baslariz diyebilir cogu kisi. fakat tekrar baslama ihtimaliniz de yok. belki ilk revive edilenlerden olursaniz anilarinizi anlatir ilgi cekersiniz de bu is madem basariyla tuttu sizin gibi cok olacaktir. resmen multeci olursunuz valla. bir de hafizanizi tamamen kaybetmis olarak da geri gelebilirsiniz ki bu en kotusu. resmen bok gibi bir yeni hayata merhaba diyorsunuz.

    acikcasi ilk 2 maddede soyledigim notlardan dolayi kendimi oldukca sanssiz hissediyordum. sonucta olumsuzlugun bulunacagi nesilleri bir kac yuzyilla kacirdigimizi dusunuyorum sadece. bu dusuncem nedeniyle bu olay ilgimi cekmisti. ama biraz alcor'da faq filan okuduktan sonra teorik olarak ok fakat pratikte kesinlikle infeasible gordum bu sureci.

    belki 500 milyon $'im olsa," ne olacak oldugum zaman mezara gömeceklerine dondursunlar hele bir bakalım" diyerekten istedikleri parayi gomerdim buraya. 5 milyon $ da para verip bunu beni canladirana kadar finansal degerini koruyacak sekilde (amerikan hazine bonosu filan alsinlar 50 yillik, maturity'si geldikce yine alsinlar) degerlendirin o zaman alacagim derdim (kesin vardir boyle yan servisleri). ama su an oldukca mantiksiz gorunuyor. zaten faq'larini okudugumda "ruh bedenden ayrilmiyor mu?" "yok ayrilmaz o oldukten 15 dakika filan sonra ayriliyor biz hemen donduruyoruz" seklinde inanilmaz mantiksiz seyler gordum. en ufak bir guven vermediler.

    bu haliyle acikcasi bu islem ve bunu yapan alcor sirketi hakkinda tek bir yorumum olabilir: umut tacirleri

  • ingilizler için tutmaması söz konusu değildir. bilakis ingilizler için toblerone öyle bir şeydir ki, yıllar önce trump başkan seçildiğinde dünyanın her yerinde twitter tt listesinde donald trump 1 numara iken, yalnızca ingilterede 2. sıradaydı.

    çünkü aynı gün ingiltere halkı toblerone dilimlerinin küçültülmesine tepki gösteriyordu ve toblerone 1. sıradaydı.

  • valla kızları bilemem de teyzem için hastalıktan çok iyileşmek için yapılan bir eylemdir tayt giymek. bacağındaki ağrılara ve huzursuz bacak sendromuna iyi geldiğini söylüyor, her gece etrafta arı maya gibi dolaşıyor.