hesabın var mı? giriş yap

  • insanın üstüne çöken bir cümle. aslında bu cümle bir örnek, "hocam yatay geçişe başvuracağım." , "hocam durumumuz iyi değil, yazın çalışmaya gidiyorum, büte kalmamam lazım." diğer varyasyonlar.

    şu açık: "eşit olmayanlara eşit davranmaktan daha büyük eşitsizlik yoktur." evet doğru. peki bunun tespiti? lisanstan hocam, ki artık aşağı yukarı meslektaşız, bir kızdan bahsetti. okulun dışında ağlarken görmüş. kız, sülalesinin kendisini evlendirme niyetine isyan ederek annesiyle beraber trabzon'dan adıyaman'a gelmiş. maddi olarak zorluklar da yaşadıklarını biliyorum. neyse hocam yardımcı olmamı istedi ki bunu kolay kolay isteyecek bir değil, ben de yardımcı oldum ve büte bırakmadım.

    ancak dün iki kişi geldi. biri yatay geçiş yapacağını, diğeri bursu olduğunu söyledi. çoğunluğunuz öğrenci olduğunuz için aklınıza şu cümle gelir: e amk altı üstü not değil mi? ver gitsin ya, ne tatava yapıyorsun? e peki gençler ya ilk baştaki kız gibi olup da gelip bana söyleyemeyenler ya da söylemek istemeyenler? bursu kesilecek olanlar? benim mesela 1. sınıfta bursum kesilecek oldu, hiçbir hocaya da gitmedim ve bursum kesildi. ne kadar ihtiyacım olduğunu anlamak için şu kısa entry'ye bakabilirsiniz. (bkz: sözlük yazarlarının hayat hikayeleri/@proust) peki benim bursum kesilirken ya biri gidip hocalardan not istemiş ve bursunun kesilmesini engellemişse? benim suçum ne?

    kafam karışık. yardım, yorum...

  • başlık: sınıf arkadaşıyla milli olmak

    1.selam arkadaşlar 17 yaşındayım lise 3 um.bizim sınıfta güzel bir kız var aramız çok iyi, tenefuste ben onun dizine yatiyorum bazen o benim dizime yatiyor bazen opuyorum o beni opuyor dudagiyla felan oynuyom hic hisey demiyor kicina saplak atiyom onada bisey demiyor ben artik dayanamıyorum beyler sizce ne yapmalıyım :d
    (17.05.2015 08:38 • trivela51)

    2. e artik siklerinizi tokusturmanin vakti geldi
    (17.05.2015 08:38 • sizindekusunuzvarmi)

  • bir de o başlıkta orda oturan dayılara laf edenler vardı!! bu zamanda kimse kimseye yardım etmez bunlar yüzünden. biliyordum böyle olacağını.

  • "katılmıyorum ama anlayabiliyorum" demiştir az önce kendisi ki ne spor kamuoyunda ne de siyasette bu cümleyi içselleştirebilmiş az insan vardır.

  • anlama güçlüğü çeken, ikiz gebelik sahibi bir hasta. bebeklerde gelişme geriliği var. olması gereken gebelik haftasından daha küçükler. bebeklerin beslenmesini gösteren kan akımları iyi ama yine de riskli bir durum. hastaya hastaneye yatış önerdim, kabul etmedi. durumum riskli mi dedi. evet dedim. işte bebeklerin anne karnında iyi gelişemediğini, olması gerekenden küçük kaldıklarını vs anlattım. yatarak takip olmanız gerekiyor dedim. hasta, evde daha rahat ediyorum dedi. 1 hafta sonra kontrole gelmek üzere gitti. ama içim hiç rahat etmedi. çünkü hastanın durumunun ciddiyetini anlayıp anlamadığından emin olamadım.

    içim içimi yedi dayanamadım. sistemden hastanın telefonunu bulup bugün için kontrole çağırmaya karar verdim. sabah kayıtlı telefonu aradım. bir erkek açtı.
    - iyi günler, x hastanesi kadın doğum bölümünden arıyorum. ayşe hanımı aramıştım.
    + he
    - iyi günler, x hastanesi kadın doğum bölümünden arıyorum. ayşe hanımı aramıştım.
    + haaa
    - kiminle görüşüyorum acaba?
    + ahmet
    - ayşe hanımın neyi oluyorsunuz?
    + kocası
    anlattım yine. bebeklerde gelişme geriliği var. bu riskli bir durum. aslında eşinize yatış önerildi ama kabul etmedi. bebeklerin kalp atışlarının düzenli olup olmadığını görmek için nst'ye bağlamamız lazım. kontrol için bugün acile gelebilir misiniz? diye.
    + namazdan sonra gelsem olur mu?(cuma namazı)
    - olur olur. (sen yeterki gel)
    + eşimin de gelmesine gerek var mı?
    - bebekler eşinizin karnının içinde ya. onları kontrol etmek için elbette bebekleri karnında taşıyan eşinizin de gelmesi lazım.

    söyleyeceklerim bunlar hakim bey! ben bu hastayı ya yatırırım, ya yatırırım öyle görünüyor.

    edito: müjde a dostlar:) hasta dün kontrole gelmişti. 35 haftalık olması gerekiyor ama bebeklerin bazi ölçüleri 31-32 hafta civarında. gelişmeleri iyice geri kalmış. hala durumum riskli mi? diye sorarken yatırdım hastayı. bugün doğum ağrıları ve doğumu başladı. sezaryen ile canlı! bir kız bir de erkek doğdu.

  • tabanca olan mke kırıkkale bu ülkenin endüstriyel tarihinde ilginç bir mihenk taşıdır. yabancı lisans, depolanmış hurda malzeme, kötü işçilik. üstüne artık ne yapılsa düzelmeyen kötü şöhret. savunma endüstrimizin yükselişe geçmeye başladığı şu zamanlarda nerelerden gelmişiz diye geriye bakıp ders alınması gereken ilk örneklerden biri olması gerekir.

    öncelikle osmanlı'nın batı'nın teknolojik olarak gözle görünür olarak geride kalması endüstri devrimine, 1800'lerin ilk yıllarına kadar gider. üç entrylik o koca hikayeyi bir cümlede özetleyeceksek buhar makineleri, değiştirilebilir parçalar kullanıp fabrikalara ve seri üretime yönelmiş batı'nın osmanlıya 1799-1899 arasındaki 100 yılda attığı fark ondan önceki 5 asırda atılanın birkaç katıdır. o zamana kadar kendi silahını el atölyesinde yapan, topunu elde döken, barutunu baruthanede yapan ve bunları gidip inebahtıda viyana'da falan kullanan osmanlı; zaman ilerledikçe çok daha işlevsel batılı devletlerin seri üretim topuyla tüfeğiyle ne kalite ne üretim sayısı olarak baş edemez. edemeyince de geri kalmamak için yurt dışından ilk kez parayla silah satın almaya başlar. zaten almasa ne yapacak ülkede silah dizayn edecek mühendis, o mühendisi mezun edecek fakülte, makine yapacak bilimsel altyapı, o makineyi çevirecek enerji üretimi mi vardır? sanayi devrimi zamanından sonra osmanlı ikmal altyapısı o yüzden var olan ekipmanın birbirine uydurulup çalıştırılmaya uğraşıldığı bir teknikerlik denemesinden öteye pek gitmez.

    osmanlı ordusunun materyal kademesinde modernizasyon arayışları başka bir entrinin konusu olsun, günahlarını almayalım 19.yy ikinci yarısında modernleşmeye çok çalışacaklar ve martini-peabody, winchester, mauser gibi şirketlerle anlaşmalar yaparak teknoloji neredeyse onu satınalma yoluna gideceklerdir. yani geri kalmak istiyor değildirler ama endüstri çağında bilim ve teknoloji yarıştırılıyorsa dışarıya elleri mahkumdur.

    19.yy sonundan cumhuriyet türkiyesine bir 50 yıl ileri sararsak cumhuriyet osmanlının aksine eğitim altyapısına da endüstri altyapısı işine de girmiştir. savunma sanayisi ve ateşli silahlar söz konusu olduğunda osmanlıdan miras kalan binlerce mauser tüfeğinin ve kurtuluş savaşında da düşmandan ele geçmiş binlerce yabancı silahın kalibrelerinin falan değiştirildiği, 7.92mm yapılabildiği bir teknolojiye nihayet sahip olmuşuzdur. o zamanların asfa silah fabrikası yeni silah dizaynı işine pek girmez. sürgülü mavzer sistemi dünyada hala geçer akçe olduğundan bu eski tüfeklerin bakımını yapıp, yenileyip eksiğini gediğini takıp servise geri sokarlar.

    1945 yılında ise ellerinde artık kullanılmaktan harap bitap düşmüş osmanlıdan miras mauser 1889 7.65mm tüfekleri kalmıştır. silahlı kuvvetlerde bunlardan daha yeni mauser modelleri kullanıldığından fabrika müdürleri bunlara bakıp bu eski 1889lara 1891’lere ne yapacaklarını düşünürler. toplam tüfek mevcudu 5000 civarı bir yerlerdedir. o tüfekler balkan savaşında, cihan harbinde ve kurtuluş savaşında her gün her an savaş görmüştür. mütareke yıllarında ise işgalciler terhis edilen osmanlı ordusundan o silahların çoğunu alıp aynı tüfeği kullanan belçika'ya hibe etmiştir. işte elde kalan kazım karabekir ordusundaki, ankara hükümetinin istanbuldan ankaraya kaçırdıklarıyla 1945 yılına erişebilen atsan atılmaz satsan satılmaz bir beş bin tüfek vardır. o devirde bile ortamdaki en iyi en yeni tüfek değildir. ne yapılacaktır bunlar?

    asfa, bugünkü adıyla mke kırıkkale yokluk yıllarından çıkıp gelmiş bir anlayışın tezahürü olarak tek bir vidayı bile çöpe atabilecek cesarette değildir. ama 5000 tüfeğe modernizasyon yapmaya değmez zira nedir bir iki alay askerin antika silahı için makine mi değişecektir. ya da modernize edilmez öyle kullanmaya kalkarlarsa bir de bunlara ayrı mermi mi imal olacaktır. asfa bu silahları geri dönüştürmeye karar verir. 7.65 tüfek kullanılamıyorsa bunların balkanlarda, çanakkale'de, filistin'de, afyon'da, dumlupınar'da ateş edip aşınmış namlularını kesip yeni bir 7.65mm tabanca olarak değerlendirmeye karar verirler.

    o yılların çok başarılı polis tabancası walther pp lisansını da almanlardan satın alarak türkiye tamamen yerli üretim bir silahı iki yüz yıldır ilk kez kendi imkanlarıyla ite kaka onun namlusu bunun lisansı ile bir tabanca üretir ve adını da asfa fabrikasının kurulduğu yer olan kırıkkale koyarlar.

    dünyanın herhangi bir yerinde fabrikadan çıkmış ilk parti silahlar üreticinin alamet-i farika olacak diye en sağlam en güzel ürettiği silahlarıdır. ancak asfa'nın eski malzemenin suyunu çıkarana kadar kullanma anlayışı yüzünden ilk üretim kırıkkale görüldüğü yerde aksi istikamete kaçılan bir tabanca olacaktır. subaylara astsubaylara beylik tabancası olarak ahşap veya yeşil bakalit kabzalı versiyonları geldiğinde askerler bunları gazyağı tenekelerini dikip bir denerler. ateş edile edile muma dönmüş namlular yüzünden tenekenin bir tarafını delip diğerini delemeyen kırıkkale tabancası çoktur. yaylar iğneler vesaire de mke'nin eski malzemeyi değerlendirme merakı yüzünden tabancanın habire kırılıp duran özellikleri arasındadır. hangi tabanca iyi bilmenin imkanı yoktur, dahası bir sıcak çatışma durumunda teneke delemeyen bu tabancaya insan delecek diye hayatı teslim etmek de dosta korku düşmana güven vermektedir.

    ve devlet bu silahı kolordu ordu seviyesinde geniş olarak dağıtmakla kalmaz, polislere bekçilere kadar dağıtımı genişletir. dağıtanlar da kötü özelliklerinin farkındadır ama bu haliyle bile bir türk tabancası yokluktan ve ithal tabancadan bir yerde daha iyi değil midir? yani neticede yerli malı yurdun malıdır. böyle düşünürler.

    tabii o eski mauser namluları bitince mke fabrikası .380 acp kısa 9mm modeller de üretecek ve daha sonra sıfır namlu oymayı da öğrenip deneyecektir. ancak o ilk on onbeş yılda kırıkkale tabancanın sahiplerine çektirdikleri yüzünden kırıkkale tabancası türk halkının zihninde hep kötü kalite ile eşdeğer bir isme sahip olacaktır. o imajı hala kırabilmiş değillerdir.

    bugün de mke fabrikasından bir mermiden sonra satın alınabilecek en ucuz ürünlerden biridir. ama kim gidip aa 1175 liraya çalışan tabanca varmış diye özellikle gidip kırıkkale alır bilemem.

    2000'li yıllarda ceyhan cezaevinin önündeki jandarma tüfek atış poligonunda polis trafik şubesi, yunuslar, özel harekatlar gelip tabanca tüfek atacaksa (tüfek poligonları yoktu) kırıkkalesi olan bir komiser bazen çıkıp şey derdi:

    "bakın bu yolda uzun yıllar geçirmiş bir kardeşiniz olarak söylüyorum iyi bakılmış kırıkkale tabanca smith-wesson'dan da iyidir"

    sonra göstermek için silahı şak şuk kurar hedefe doğrultur ve tetiğe basar, ama üç mermiyi bir türlü arka arkaya atamazdı “iyi bakılmış” gariban kırıkkale. makine insanla resmen diyaloga girmiş, "yeter bittim lan allah canımı alsa da kurtulsam" diye cevap vermiş gibi olurdu.

  • (bkz: brandon lee)

    bir film (bkz: the crow) çekiminde gerçek silahla vurulup ölmüş...

    --- spoiler ---

    çekimlerin 52. gününde, lee’nin oynadığı karakterin vurularak öldürüldüğü sahnenin çekimleri vardı. aktör michael massee’nin ateşlediği silah kuru sıkı olması gerekirken gerçek mermi ile doldurulmuştu.
    --- spoiler ---