hesabın var mı? giriş yap

  • sözlükteki âdet şudur; bir yapım hangi ülkeden çıkmışsa, orijinal adıyla başlık açılır ve o başlık üzerinden yürütülür. bu dizinin orijinal adı hakan: muhafız'dır. mesela la casa de papel de money heist diye başlıkla yürütülmüyor. dolayısıyla bu başlığın hakan muhafız başlığına yönlendirilmesi gerekiyor bence.

  • elinde bana ait bir şey tutan 3,5 yaşındaki kayra'ya seslenilir:
    -şşt kayra, onu yerine bırak, benim o!
    kreşe giden kayra, öğretmeninin okulda sürekli söylediği sözle cevap verir:
    -benim yok! hepimizin!

  • çok güzel filmler izlediğimizde, çok güzel kitaplar okuduğumuzda ya da çoookk güzel bir melodi dokunduğunda kulaklarımıza, aklımızdan geçen sorudur.

    neden insanların filmlere, kitaplara, şiirlere ve illa ki müziklere ihtiyacı var? müzik olmadan, kitap okumadan, film izlemeden yaşanmaz mı? neden yaşayamazmışız gibi geliyor?

    server tanilli “sanat dünyayı hissetme biçimini değiştirir ve zenginleştirir hep: başta ressamlardır ki, nesnelerin ya da eylemlerin en basit, en sıradan güzelliklerini görürler ya da tasarlarlar.” demiş. gerçekten insanın, hayatı, yaşadıklarını, ifade edemediği, içinde duran ama göremediği, farketmediği tınıları sanatçılar bulup çıkarıyor galiba.

    fridanın resimlerindeki o acı, filmin müziklerinde o insanın içine işleyen doku bundandır. nazımın şiirlerindeki o güçlü hissiyat, o kuvvetli duygu seli yine bundandır. marquezin romanının son tümcesini bitirdiğinde insanın yüreğinde duyumsadığı o yumruk yemiş hissi yine bundandır. sanat bunun için vardır. yaşamın bizim gördüğümüz, algıladığımız, sandığımızdan çok daha engin olduğunu bize göstermek için vardır. ya da dünyayı nasıl algıladığını anlatmak için yazar, çizer, besteler, mısralar insan. sanat içinde ruhunu dinlendirir, yıkar, arınır, hayata bakışını genişletir. bu yüzden, daha çok okumak, daha çok görmek ve dinlemek ya da daha çok yazmak, çizmek, bestelemek, fotoğraflamak ister.

  • avrupalı zoofillerden sık sık duyduğum bir söz. aslı astarı yok ama bir kere ikna olmuşlar.

  • kurallara uymayı acemilik saymak.

    takip mesafesini koruyorsan, her yerde sinyal veriyorsan, hız limitlerine uyuyorsan, "yol kapanındır" veya "yol verilmez alınır" mantığıyla değil de "geçiş önceliği" mantığıla hareket ediyorsan, acemi damgasi yersin.

  • son zamanlarda sıklıkla yaptığım eylemdir. iki paragraf yazıyorum, sonra "bana ne lan?" deyip göndermeden siliyorum. hatta bu entryi de silecektim, zor tuttum kendimi. harbiden, bana ne lan?

  • •ben diktatör değilim. benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim.
    karal (ord. prof.), enver ziya (2003). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 170. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •ben istese idim derhâl askerî bir diktatörlük kurardım ve memleketi öyle idâreye kalkışırdım. fakat ben istedim ki, milletim için modern bir devlet kurayım.
    karal (ord. prof.), enver ziya (2003). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 170. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •benim adım 'çok içer' diye çıkmıştır. filhakîka ben, öteden beri içerim. fakat istediğim zaman bunu keserim; karıştırmam. içki, sâdece benim keyfim içindir. içki yüzünden vazîfemi bir an geri bıraktığımı hatırlamıyorum. daha gençken, manevralara çıkılmadan önce, muhabbete dalarak sabaha yakın zamanlara kadar içsek bile ben, bazen uyumadan saatinde vazîfem başına gider ve görülecek işi bir dakika geri bırakmazdım. içki ve vazife, iki ayrı şeydir. birbirine dokunacak yerde vazifeyi elbette keyfe tercih etmeli, içkiyi behemehâl kesmeli.
    karal (ord. prof.), enver ziya (1927-10-20). fatih özdemir atatürk'ten düşünceler (kitap) (türkçe dilinde), 211. sayfa, ankara: odtü yayıncılık.

    •çocukluğumdan beri bir tabiatım vardır, oturduğum evde ne ana, ne kızkardeş, ne ahbapla bulunmaktan hoşlanmam. ben, yalnız ve bağımsız olmayı, çocukluktan kurtulduğum günlerden başlayarak daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. tuhaf bir halim daha var: ne ana -babam çok erken ölmüş-, ne kardeş, ne de en yakın akrabamın, kendi tutum ve düşüncelerine göre, bana şu veya bu tavsiye ve nasihatta bulunmasına tahammülüm yoktu.
    smail habib sevük: atatürk için; kültür bakanlığı yyn., ankara, 1981, s.91.

    •beni görmek demek, behemahal (mutlaka) yüzümü görmek değildir. benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu kâfîdir (yeterlidir).

    •çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini eğer kitaplara vermeseydim bugün yapabildiğim işlerin hiçbirini yapamazdım.

    •orduya ilk katıldığım günlerde, bir arap binbaşısının 'kavm-i necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında türklük şuuruna erdim. onda gördüm ve kuvvetle duydum. ondan sonra türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. benim hayatta yegane fahrim, servetim, türklükten başka bir şey değildir.

    •milletim beni nereye isterse oraya gömsün. yeter ki beni unutmasın.

    seni hiç unutmayacağız atam.