hesabın var mı? giriş yap

  • bu ülkede gerçekten insan hayatının hiç mi kıymeti yok dedirten olaydır. üç beş kişi mamadan zengin olacak diye şehrin ortasında survivor yaşıyoruz.

  • kasanın kapağını kapatamayan malların trafikte koca koca kamyonetlerle serbestçe dolaşıyor olması kadar ilginç olmayan videodur. daha 2 ay önce odtü'de bir öğrenci bu yüzden hayatını kaybetmedi mi? hiç mi ders alınmaz hiç mi sorgulamaz insan kendi yaptığı işi?

  • tarih kitaplarımızda rum pontus imparatorluğu ismiyle geçmekte olan ve 1204 senesinde konstantinopolis'in venedik ve diğer latin haçlı güçleri tarafından ele geçirilip iğfal edilmesiyle bu bölgede kurularak iki buçuk asırdan uzun bir süre ayakta kalmayı başarmış olan ve komnenos hanedanı'nı devam ettiren kurucu üyeleri hasebiyle imparatorlarına "megas komnenos" unvanı verilmiş devlet.

    (bkz: megas komnenos/@ncpzbsn)

    1204 senesinde i. aleksios'un kurduğu ve trapezus'u* başkent olarak belirlediği imparatorluk, ilk dönemlerinde selcukiyan-ı rum ile sıkça mücadele etmiş ve moğollar'ın anadolu'ya gelişini de kendi lehine çevirmek suretiyle 1254 senesinde i. manuel önderliğinde giresun*, oinoe* ve sinop gibi orta karadeniz bölgesinin en önemli limanlarını ele geçirmeyi başarmışlardır. on dördüncü yüzyılın başlarına tekabül eden ii. aleksios dönemi ise bilhassa sanat ve ticaret anlamında bu devletin altın çağı olmuştur. chersonesus ve feodosiya gibi kerç boğazı ve kırım yöresinde çok mühim kentlerin de kontrolünü bu dönemde ele geçiren imparatorluk, karadeniz ticaretinde ceneviz ve venedikli tacirlerin üstünlüğüne de kesin olarak son vermeyi başarmıştır.

    1380'li yıllara tekabül etmekte olan iii. aleksios hükümdarlığının son dönemlerinde ise ak koyunlu, gürcistan ve timur imparatorluğu ile ilişkilerini güçlendiren trebizond imparatorluğu, ankara savaşı'nda da timurlenk'e lojistik ve ekonomik destek sağlamıştır.

    fetret devri ve sonrasında da balkanlar ve doğu roma imparatorluğu'nun fethi üzerine odaklanan osmanlı'nın önünde sonunda kendilerine de saldıracağına ikna olan bu küçük imparatorluğun sonu ise 1461 senesinde gelmiş olup tarih kitaplarımızda yazdığı gibi "bizans'ın son toprakları" değil, "doğu roma imparatorluğu'nun idari ve yapısal niteliğini taşımakta olan son topraklar" böylece osmanlı imparatorluğu egemenliğine girmiştir.

    meşhur tarihçi donald macgillivray nicol'a göre "muhteşem bir gen havuzuna sahip" bir hanedan tarafından idare edilen bu imparatorluğun ak koyunlu'dan doğu roma'ya timur imparatorluğu'ndan ilhanlılar'a kadar dönemin pek çok nüfuzlu ve kudretli diyârlarının kral ve sultanlarına sayısız gelin verdiğini de eklemek gerekiyor. trabzon ayasofya müzesi'nin camiye çevrilmesi haberleriyle son senelerde ismini sıkça duymakta olduğumuz geç dönem doğu roma inşa tarzına sahip ve 13'üncü yüzyıla tarihlenen trabzon ayasofya kilisesi de bu imparatorluk döneminde dünyamıza kazandırılmış bir yapı olmuştur.

    bu arada son imparator olan ikinci david komnenos'un da ilginç ve de acıklı bir sonu olmuştur. 1461 senesinde trabzon, iki ayrı kara noktası ve denizden kuşatılınca şehrin savunulmasına imkan kalmadığını anlayan son imparator, fatih ile uzlaşı yoluna gitmiş ve batı trakya'daki serres şehrinde emekli olması hususunda muzaffer padişah ile anlaşarak şehri teslim etmiştir. ne var ki sadece iki sene sonra bazı kaynaklarca "islamiyet'i seçmediği için" ve bazı diğer kaynaklara göre de yerli rum halkını fatih idaresine karşı çıkmak hususunda galeyana getirdiği iddia edilerek zincirlere vurulu bir şekilde yaya olarak kostantiniye'ye* getirilmiş ve fatih tarafından idam ettirilmiştir.

  • dünya tarihinin hiç bir diliminde, hiç bir yerinde devlet bu kadar yüzsüz, bu kadar umursamaz olmamıştır.
    her başa gelen olayı ya halktan biliyorlar, ya halka fatura ediyorlar. onların orada ne iş yaptığını kimse anlamıyor.

  • dünyanın hemen hemen her yerinde bulunan bu ökaryot canlılara tam bir krallık diyebiliriz.boyutları tek hücrelilerden tutunda en uzun ağaçlara kadar değişir. işte bu koca krallıkta bilinen yaklaşık 380.000 bitki türü varken keşfedilmeyenler ile birlikte bitkiler dünyada bulunan canlılar arasında yüzde 82 ile en kalabalık grubudur.

    peki dünyanın oluşumunda ki bu galaktik zaman diliminde bitkiler nasıl ortaya çıktılar.
    yeryüzünde yaşamın evrimi yaklaşık 4 milyar yıl önce başlamıştır. bu süreçte, önce basit, tek hücreli organizmalar ortaya çıkarken, daha sonra ise bu organizmalar giderek daha karmaşıklaşmıştır. bu karmaşıklaşmanın bir sonucu olarak da, yaklaşık 500 milyon yıl önce, ilk bitkiler evrimleşmeye başladı diyebiliriz.

    bu yazdığım şeyleri nereden mi biliyoruz; tabii ki fosil kayıtlarından, bilim adamları fosil kayıtlarına inceleyerek. trilobitler*, ammonitler* ve deniz kestaneleri gibi en iyi korunmuş örneklerden, evrimin biyolojik tasarım yelpazesini, evrim tarihinin en erken dönemlerinde elde edildiği sonucuna varmışlardır. bu da evrimsel soyların erken dönemde daha yüksek bir yenilik kapasitesine sahip olduklarını ve bu ilk coşku aşamasından sonra adaptasyona sadık kaldıkları yönünde hipotezlere yol açtı. aynı şey bitki krallığı için de geçerli miydi?

    bunun içinde fosiller bize rehberlik etti diyebiliriz. çalışmalar baktığımızda dünya ilk aşamada cehennem diye tabir edebileceğimiz bir ortama daha çok benzemekteydi zehirli gazlar, asidik ve aşırı tuzlu sular işte bunların içerisinde adaptasyonun kralını yapan organizmalar şekillenmeye başladı.

    bitkileri var edecek canlılar şekillenmeye başladı diyebiliriz. bu bizim için tok yapıyı
    ışıkla birleştirip bizim şu an fotosentez yapabilen ilk tek hücreli bakteriler olan siyanobakteriler ilk defa yaklaşık 3.5 milyar yıl önce evrimleşip ortama katıldılar. ve daha sonra sayılarını iyice arttırarak bizlere trilyonlarca fosil bırakıp ahanda bende bu devirde yaşıyorum gardaş dediler.

    bu bakteriler günümüzde soluduğumuz oksijeni üretmeye başladılar o kadar çok ürettiler ki bazı diğer canlılar bu oksijenden zehirlenip yok oldular diyebiliriz. bu aşamada oksijenli solumun dediğimiz mekanizmalar türemeye başladı. daha sonra ökaryot dediğimiz bizi bu günkü geleceği oluşturacak hücre modelleri evrimleşmeye başladı.

    bu çok tehlikeli ortama bir iş birliği lazımdı ve bazı organizmalar iş birliği yapmaya başladı biz buna (bkz: endosimbiyotik teori) diyoruz. yani kısaca iki hücre birleşerek biri diğerinin bir organı/organeli haline geldi. işte başta söylediğim siyanobakteriler serbest olarak işlev görmekten çok, diğer hücrelerin içerisinde bir organel olarak işlev görmeye başlamışlardır.

    bu sayede yeni oluşan hücre tipleri doğaya karşı daha güçlü bir şekilde tutunmaya başladı ve milyonlarca yıllık evrim sonucunda da siyanobakteriler, diğer hücrelerin bünyesinde kloroplastlara evrimleşmişlerdir. ve günümüz bitkilerini oluşturacak arketip aşamaya girmiş oldular.

    bu arketipler 3 ila 1.2 milyar yıl öncesi arasında evrimleşerek tek hücreli ökaryotik yeşil algleri oluşturdular. ilk aşamada okyanuslarda kümeleşmeye başlayan bu algler (bkz: kambriyen patlaması) dediğimiz dönem öncesi evrimin onlara gösterdiği çok hücreli yola doğru girerek ilk bitkileri oluşturdular.
    su içinde yaşayan daha çok yosunlara benzeyen bu canlılar bundan 450 milyon yıl önce, ordovisyen dönemi'nde ilk defa karaya çıkmaya başlarlar ve sonucu herkes biliyor.....

    son:ilgili şarkı

    kaynak:1,2,3

  • hep merak etmişimdir yabancı ülkelerde de bizdeki gibi memleket muhabbeti var mı diye. mesela amerika'da new york'a gidip ben "new york'ta doğdum ama anam babam dallas'lı" dendiğinde irite olma durumu var mı? ya da insanlar kendi aralarında konuşurken şöyle diyaloglar geçiyor mu :

    - kız nereliymiş?
    + virginia. ama aslen kuzey carolaynalı
    - olm onlardan adam çıkmaz amk. beş para etmez yobaz hepsi. kızılderili falan olmasın olm onların adetleri farklı uyuşamazsınız siz olmaz yani.

    - kardeş nerelisin sen?
    + new york
    - aslen nerelisin ?
    + ????

    ya da haberlerde şöyle bir flaş haber geçiyor mu : "virginia'da neden ayine gelmedin dayağı"

    ya da "abi kansas'tan sonrasına atacaksın atom bombasını ülke tertemiz olacak" diyen birileri var mı?

    bir ton işim var ama oturup bunu düşünüyorum şimdi. herkesi kendimiz gibi sanıyor olmam da ayrı bir öküzlük tabi.

  • bunun aciklamasi yilin ilk alti ayinda 78.6 milyar lira acik veren butcenin ve 5 milyar lirayi bulan saray harcamalarinin bedelini halka yeni vergiler yoluyla yikmaktir, baska da bir sey degildir. hadi vatandas pamuk eller cebe.