hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • sezgin baran korkmaz olayıyla alakalı şunu söyleyeyim;

    bu amk ülkesinde parası olan insanların herkes ile fotoğrafı var. sizin her fotoğrafınız olan insan sizin bir numaralı kankiniz olmuyor, sonuçta ünlüsünüz ve herkes sizinle fotoğraf çekiyor. ve haluk başkan bilmeyebilir onun aslında kötü bir insan olduğunu.

    ulan sedat peker açıklamadan kaçınız biliyordunuz? haluk reis nereden bilsin, manken eskisi boş yapıyor. çünkü boş.

  • ben artık türk insanına güvenmiyorum ve malesef iğrenme noktasındayım..

    ben bu kadar hayal aleminde yaşayan ve algı operasyonlarına müspet tepkiler veren toplum görmedim.

    emmanuel eboue arsenal'den yanılmıyorsam 3-3.5 milyon euro gibi bir rakama geldi. fatih terim ilk maçlarda sahaya ujfalusi-servet-gökhan-hakan- sabri-melo-selçuk-kazım-elmander ve eboue şeklinde çıkıyordu. bizim eboue bildiğin sol açık oynuyordu. bazı maçlarda ortasahada da denedik kendisini.

    velhasıl sağ beke geçti..

    eboue ilk iki sene şampiyonlukta yüzde yüz pay sahibiydi. bir kere hızlıydı, ileri geri oynuyordu, dikine gitmesinden ziyade içeri kat ederek hücüm atraksyonlarında etkili oluyordu. ayrıca esasen sağ kanat olduğundan ayaklarına hakimdi ve adam da geçebiliyordu. tek eksiği hava toplarıydı kendisinin.

    ama iyi bir sağ bek olması, o mevkide sabri'nin olması gerçekleri vardı. eboue'nin böyle oynaması sabri'nin yedek kalması demekti ki eboue afrika kupasına gidince sabri kardeşimizin nasıl eboue'den beter olduğunu görmüştük.

    işte bu sebeple müthiş algı operasyonu yapıldı ve eboue üzerinden terbiyesizliğine değinilip durdu. sonra o tutmayınca bu kez kendini atması vs. çıktı ortaya. yok efenim kendi oyuncusu bile tepki vermişmiş.

    ya kardeşim geçin bu işleri her oyuncunun kimine göre eksikleri vardır..

    sergen gelmiş geçmiş en buyuk yetenek ama çalışmazdı, kendine bakmazdı. hakan şükür cemaatçiydi.. ümit karan gece kulüplerinden çıkmazdı. ne bilim bülent korkmaz kazmaydı.. ama bu adamların ve bunun gibilerin hepsi yetenekliydi ve faydalıydı..

    eboue'de faydalı olmuştır bu takıma. son sene oturduğu yerden para kazanmak istememiştir, top oynamak istemiştir ama afedilmedi. sabri de kadro dışı kaldı ama gitmedi bir yere. sonra affedildi ve oynadı. eboue de affedilebilirdi..

    bir çok gelen giden adamdan daha çok faydası oldu eboue'nin bu takıma.. 2 lig, 2 süper kupa, 1 türkiye kupası, ş.ligi 2.tur, ş.ligi ç.final gördü.. real madrid'e, fenerbahçe'ye goller attı..

    arda turan'ın bu kadar faydası olmadı galatasaray'a.. bugün necati'nin bile boue kadar başarısı olmadı bu takımda..

    kimse kusura bakmasın.. filipescu, capone, perez ve eboue gördüğüm en iyi sağ beklerdendi. perez'i sayma. eboue ilk 3'e rahat girer.

  • 16 yasinda veledin elinde bir pitbull. satin alip, daha huyunu, husunu bilmeden bir de mahallede gezmeye cikarmiş. şaka gibi bir ülkede yaşiyoruz gerçekten.

  • 1997 yılıydı. o dönemde liseyi kazanmıştım. liseye girişte sağlık raporu istenmişti. velhasıl o raporu almak için bakırköy devlet hastanesine gitmem gerekiyordu. fakirlik işte, annem öyle bir para verdi ki muayenelere yola yemeğe yetecek mi bilmiyorum.

    yolda sürekli inşallah çok fazla masraf tutmaz diye içimden geçirdim. hastanede biraz masraf çıktı haliyle. ben paralarımı hesap ederken karnım o kadar açıkmış ki anlatamam. hastanenin önündeki büfeye geldim:

    ben: abi simit kaç para?
    büfeci: ... lira
    ben: peki meyvesuyu kaç para?
    büfeci: ... lira
    ben: o zaman bi simit alayım abi
    büfeci: meyvesuyu vermeyim mi?

    hayatımın o anı sanıyorum kendimi en gariban en yalnız hissettiğim andı. büfeden simit alırken beni gören orta yaşlı bi bayan daha sonra yanıma gelip "ben sana meyvesuyu alayım mı oğlum" demişti en anaç haliyle. beni bi ağlama aldı ama anlatamam sözlük. (bkz: bu da böyle bir anımdır)

  • ilk sahip olduğum bilgisayarın harddisk'i 128 megabyte ** olunca genelde hafızada alan açmak için yaptıklarımdır.

    mario, euro 92 vb. oyunları kurunca bilgisayarda yer kalmamış ve çözüm olarak işe yaramayan dosyalar tarafımdan silinmeye başlanmıştı.

    ve elbet sıra windows klasörüne de gelmişti...

  • benim için bir aşk.

    evde yapılanı o kadar ama o kadar leziz oluyor ki. üstelik koyun fısfıslı şişeye yarı yarıya sulandırarak, ister saçınıza püskürtün ister tonik yapın, ister halı silin ister cam, ister çelik parlatın ister kireç sökün, yerlerinizi silin, lavabo ovun, ayna parlatın, saç durulayın, ne bileyim işe yaramadığı bir alan yok. sabahları aç karna 1 çorba kaşığı ekleyin bir dolu bardak suyunuza için, sindirim sisteminiz de parlasın... yahu sen nasıl bir şifasın, nasıl her derde devasın, nasıl aşksın sen, canım benim ya...

    pek çok tarif de okudum başlıkta ama hepisi de yanlış, biri 1 haftada olan bi sirkeden bahsetmiş ki imkansız. uygun sıcaklıkta en erken 2 ayda oluyor.

    garantili tarifimi de şuraya bırakayım:

    1.5 kg elma(mumsuz, çürük olmayan ve olabildiğince tatlı) bi gün önceden güzelce yıkanır ve kurumaya bırakılır ki üzerinde yeniden oluşsun doğal florası.
    asla deterjan değdirilmemiş büyük cam kavanozlar kaynar su ve sirke ile dezenfekte edilir. bunun yanı sıra kullanılacak her şey (doğrama tahtası, bıçak) de aynı şekilde dezenfekte edilir.

    sonrası çok basit. elmaları mümkün mertebe minik küp küp doğrayıp kavanoza ekliyoruz. 5 lt lik kavanozun yarısı elma ile dolmalı.

    üzerine muhakkak klorsuz içme suyu ilave ediyoruz, kavanozun üstünde 4 parmak kadar boşluk kalsın, kafi.

    sonra evde varsa sirke anasından bi parça(çok büyük eklemeye gerek yok) ya da çiğ fermente herhangi bir sirkeden 1 çay bardağı kadar ekliyoruz. bunlar yoksa kavanoza 2-3 çorba kaşığı bal da ekleyebiliriz.

    sonra meyveler suyun dibine çöken kadar yaklaşık 15 - 20 gün her gün karıştırıyoruz ki suyun üzerinde kalan meyveler küflenmesin.

    meyveler dibe çökünce karıştırmayı bırakın(20 gün olmasına rağmen hala dibe çökmekte inat eden bi kaç parça meyve varsa onları kaşıkla alıp atın).

    meyveler dibe çöktüğünde karıştırmayı bırakıyoruz, mis gibi sirke anamız oluşacak üzerinde. ben de hiç sineklenme olmuyor ama bazılarında sinekler de gelebiliyor. bu arada en başından beri kavanozun ağzını bi tülbentle ya da peçeteyle kapatalım. içine sinek larva vs girmesine izin vermeyelim.

    sirke anası da yaklaşık 20 günde oluşuyor. bu ana dediğimiz şey suyun üzerini kaplayan beyaz/krem rengi pürüzsüz bi oluşum. eğer dokunduğunuzda dağılmıyorsa o anadır. dağılıyorsa küftür, geçmiş olsun, hepsini dökün.

    uygun ortam sıcaklığı 22-28 derece arası. daha soğukta ve daha sıcakta sirke yapılmaz. sıcakta meyveler çürüyor, soğukta da olması çok uzun sürüyor.

    karıştırmayı bıraktıktan 20-30 gün sonra sirke anamız oluşmuştur artık(hava sıcaksa 20 gün yeter).

    şimdi istersek anayı alıp sirkemizi süzüp meyveleri atabiliriz. süzdüğümüz sirkeyi 2-3 katlı tülbentten iyice süzelim. cam şişelere alalım, üzerine bi fiske tuz ve 1 çay kaşığı bal ekleyelim, en az 10 gün dinlendirdikten sonra kullanmaya başlayabiliriz. ben hep bu keskinlikte kullanmaya başlıyorum.

    istersek de yine anayı alıp meyveleri atıp süzdüğümüz sirkeyi yine aynı kavanoza alıp (meyvesiz şekilde) üzerine anayı geri bırakıp sirkeyi daha da kıymetli hale gelsin diye istediğimiz kadar bekleyebiliriz. aylarca yıllarca bekler böyle. ben hiç bu kadar sabredemiyorum.

    anayı içine biraz sirke koyduğumuz kavanoza alıp buzdolabında ya da serin bi dolapta saklayabiliriz. yeniden sirke yapacağımızda(hangi meyve olursa olsun) bu anayı kullanmamız sirkemizin son derece şahane olacağının garantisi.

    şu ana kadar yaptığım meyveler içinde nar ve elma favorim oldu. hele nar sirkesine ayrı bi aşık oldum. sirke kokusu sevmeyenler bi de portakal ve limon sirkelerinin kokusunu denesin. ben ara ara kapağını açıp koklamaya bayılıyorum.

    her meyveyle yapabilirsiniz. hatta evde kalan meyveleri karıştırıp karışım meyveden de sirke olur.

    yapacak olanlara kolay gelsin.

  • öğrencilik hayatım boyunca, bilinçaltıma hep "kötü" anılar işlemiş öğretmen tipi, zâlım.

    eveeeeeet çocuklar, hadi birbirimizi tanıyalım. önce ben kendimi tanıtayım. adım alfa, soyadım beta. gama yıldır bu mesleği sürdürmekteyim. önümüzdeki bu bir yıl boyunca sizlerin epsilon bilgisi dersine gireceğim. umarım güzel bir eğitim-öğretim yılı olur.

    ben kendimi tanıttım, şimdi sıra sizde. ehi.* isim-soyad ve anne-baba mesleğini söyleyin. sağ baştan başla canım. (gözlüğün üzerinden bakmak sûretiyle parmağı ile kendisine göre sınıfın sol yanını işaret eder.)

    küçükken tabi insan anlamıyor, bu anne-baba mesleği söyletme merasiminin nedenini. sorunun altında yatan psikoloji, "öğrenciyi tanımaya çalışma çabası" olarak görülebiliyor ufağıken. fakat bu amatör eylemin sonuçları, öğrencilerde derin izler bırakıyor.

    +adım delta, soyadım zeta. babam çiftçi, annem ev hanımı.
    -evet çocuğum sen devam et.
    +adım ita, soyadım teta. babam mali müşavir, annem öğretmen.
    -aa, ne öğretmeni, nerede çalışıyor?
    +yota ilk öğretim okulunda, kappa bilgisi öğretmeni, örtmenim.
    -tamam yavrum sen devam et.
    +adım lamda, soyadım omikron. babam vefat etti, annem ev hanımı...

    bu muhtemel diyalogtan sonra, sınıf sessizliğe bürünür. "muhtemel"dir çünkü, her sınıfta anne veya babası vefa etmiş bir çocuğun olma ihtimali vardır. olaya sadece ölüm sertliği ile bakmayalım. her sınıfta, toplum normları tarafından "utanılcak" algısı oluşturan bir mesleği olan anne veya babaya sahip öğrenci olabilir. çocuk yaşta alın teri ile kazanılan paranın önemli olduğu, mesleğin çağrıştırdığı imgenin önemli olmadığını başkalarına anlatamayabilirsin. gerçi bunu başkalarına anlatmaya çalışmaya gerek yoktur fakat bu idrake varabilmek çocukken gerçekleşmeyebilir.

    yeni öğretmen ya da hocayla tanışılcak her sene başı zulümdür bu çocuklara. yetmezmiş gibi o gün ilk dersine giren tüm öğretmenler, sınıftaki öğrencilere anne-baba mesleklerini söyletir. bu yetim-öksüz çocuklara bu acıyı neden yaşatır bu öğretmenler?

    acaba, sınıfta "arkası" güçlü öğrenci var mı diye kontrol etme çabası mıdır bu? yoksa veliler toplantısında mesleğini bildiğiniz ebeveyne, usulüne göre hareket edebilme ön hazırlığı mıdır bu?

    iyi niyetli yaklaşayım bir de. sınıfta durumu iyi olmayan öğrencileri bulup onlara yardım edebilme ya da ona göre davranabilmek için yapılan bir tarama mıdır bu? eğer öyleyse, neden bu fecaat tüm sınıfın gözleri önünde gerçekleştirilmektedir?

    bu sorunun, çocuk ve sınıf psikolojisi üzerine etkileri detaylıca düşülümelidir. fosilleşmiş öğretmenlere belki durumun izhanı tebliğ edemeyiz fakat daha yetiştireceği yüzlerce-binlerce öğrenci olan genç öğretmenlerimiz, bu tehlikeyi idrak etmeliler.

  • milyonlarca senedir yağış almayan, dünyanın en kurak bölgesidir. en son 2 milyon yıl önce yağmur yağmıştır.

    burada dağlar, doğu antarktika buz tabakasından denize akan buzları ross denizine ulaşmalarını engelleyecek kadar yüksektir. vadiler kıtanın % 0.03'ünü kaplar ve antartika'daki en büyük buzsuz bölgeyi oluşturur. vadi tabanları, içinde buz desenli toprakların görülebildiği gevşek çakıllarla kaplıdır.

    kuru vadilerdeki bu benzersiz koşullara katabatik rüzgarlar neden olur; bunlar soğuk olup, yoğun yer çekimi kuvvetiyle yokuş aşağı çekilir. rüzgarlar saatte 320 km hıza ulaşabilir, alçaldıklarında ısınabilir ve tüm suyu, buzu ve karı buharlaştırabilir. nem yok olduğundan yağış da meydana gelmez.

    bilim insanları açısından dünyadaki marsa en yakın yer olarak görülmektedir. bu nedenle dünya dışı yaşamın izini sürmek için önemlidir.

    kaynak