hesabın var mı? giriş yap

  • gazeteci metin cihan tarafından ortaya atılan iddialardir.

    iddiaya göre kamuya alımlarda tugva referansları kullanılmis ve bunların sistematik listeleri tutulmuş. is o noktaya varmış ki, devlet kurumlarından tugva'ya verileri aktaracak hat bile kurulmuş.

    yarın birgun bu ülkeye hukuk geldiğinde torpil ile kadrolasanlarin hukuk önünde hesap verebileceği önemli bir delil olarak karşımızda duruyor.

    kaynak:
    https://twitter.com/…?t=9yghwqvhyh7rjrvihh8jxg&s=19

  • hayatım boyunca gördüğüm en büyük ahmaklığı anlatacağım.

    x bir firma beni aradı. onlara baştan x maaş alıyorum dengi ve üstünü veremeyecekseniz hiç oraya getirtmeyin dedim.

    ikitelli'ye kadar gittim. görüşme bitti işime döndüm. ertesi gün aradılar memnun kaldık vs sonunda maaşı teklif ettiler ufak çaplı şok yaşadım.

    en son sinirlendim ben size şu kadar maaş altında teklif ederseniz oraya çağırmayın demedim mi diye sordum. belki fikriniz değişir diye düşünmeden utanmadan cevap verdi.

    ağzıma geleni söyledim ve kapattım. gerçekten ik çalışanlarının büyük kısmından nefret ediyorum. bu kadar önemli bölüme böyle çapsız insanlar nasıl yerleşiyor aklım almıyor.

    not : böyle bir olay ile debeye girmek istemezdim.

    büdüt : ik personelleri umarım buraları okuyorlardır. çoğu insan ilgili bölümde çalışan arkadaşlardan inanılmaz şikayetçi

  • fatih terim: süleyman abay, bana dönüp deseydi, hocam size hiç yakıştıramadım utanır yerin dibine girerdim.
    rıdvan dilmen: hocaya yakıştıramadım
    fatih terim: bir lafım da rıdvan'a, bana yakışanı ben bilirim, yakışır yakışmaz benim bileceğim iş.

  • birkaç ibiş yüzünden bütün insanları aynı kefeye koymak kitabevinde çalışan bir insana bir defa yakışmaz. ulan şunu anlayamadınız? meslekler, renkler, bölgeler kötü olmaz; insanlar kötü olur.

  • bağlantısı da usb yerine yuvarlak pinli şekilde olursa, usbyi ters takma vs gibi sorunlar ortadan kalkar. tabi o bağlantı soketine yön belirteci koymak şart, yoksa pinler yamulabilir.

    hatta klavye de aynı şekilde olursa, birine farklı renk yapmak karışmasını engeller. misal yeşil ve mor renkler ayırt edici olabilir.

  • bugun anladim ki berberler bu olaylari ese dosta da anlatiyor. tam koltuga oturmus trasa baslamis bir iki dayamisken dukkanin kapisi acilir ve berberin arkadasi oldugu belli olan biri sorar:

    -metin ne zaman bosaliyorsun?
    -cok surmez birazdan gel.

  • arife akşamı (dün akşam) babam odama elinde iki sayfa, arkalı önlü dolu kağıtla gelir;

    babam: şunu yaz bilgisayarda, sonra da yayınla sayfanda.
    hisli: ne sayfası? ne ki o?
    babam: hani diyordun ya, sözlük müydü neydi?
    hisli: ekşi sözlük. e iyi de yayınlayamam orada başkalarının yazılarını falan. hem ne o yav?
    babam: bayram mesajım.
    hisli: ahuahuahu... baba ciddi misin?
    babam: hee, ne oldu?
    hisli: ahuauhuaa... (burada ölüyorum gülmekten) baba cidden bayram mesajımı yazdın?
    babam: ya hu yazdım evet. nedir yani? ne diye anırıyorsun? (alınır)
    hisli: ahaha... ya baba yayınlayabilecek olsam bile, bu ne allah aşkına? iki sayfa arkalı önlü bayram mesajı mı olur? obama'nın bile böyle tebrik mesajı yok. ne yaptın sen? ahah...
    babam: o yazamıyorsa bana ne? (vaaayyysss) sen yayınla şunu insanlar feyiz alsın.
    hisli: ahuahuahau... peki haşmetlum. ahuahua... padişahım çok yaşaaaaa... ahuhauah...

    feyiz almanız için yazmak isterdim ama çok üşendim vallahi. kısacası, babam diyor ki; "insanlığın bizden sonraki kısmını da düşünmeyi uzunca bir süredir unuttuk maalesef. kurduğumuz sistem çöktü. artık maddi ve manevi tüm insani değerlerimizi kaybettik. ne dini inançlarımız inanç artık ne de siyasi görüşlerimiz sabit ve sağlam. insanlık, onurunu düşünmeye zorunludur artık ve kendisinden başkalarını... ve geleceğini düşünmek zorunda. hiç olmazsa, dini bir vecibeden önce bir gelenek haline gelen bayramlarda insan olduğumuzu hatırlamak dileğiyle. iyi bayramlar..."

  • mantıklı uygulama.

    parası olana da aşı var, olmayana da.

    burda bir adaletsizlik yok.

    hatta parası olanlar aşı olup aşı sırasından çıkartılacağı için parası olmayana daha hızlı sıra gelecek.

    destekliyorum.

  • minority report'un ana teması özgür irade ve determinizm arasındaki klasik felsefi tartışmadır. filmin olayına kısaca değinecek olursak; 2054 yılında suçların önlenmesi için "precrime" adında bir program kullanılıyor. precrime, yakın gelecekte işlenecek olan suçları (bilhassa cinayetleri) kahinler aracılığıyla önceden gösteren ve onları engelleme fırsatı sunan bir program. üç tane kahini aracılığıyla bu işlevini sürdürüyor. saha operasyonlarının başında ise "şef" lakaplı, başarılı komiser john anderton (tom cruise) var. bir gün adalet bakanlığından danny witwer'ın (colin farrell) precrime'ı denetime gelmesiyle beraber esas hikaye başlar ve sinema tarihinin en muhteşem bilim kurgularından birinde derin bir felsefi yolculuğa başlarsınız.

    --- spoiler ---

    girişte de bahsi geçtiği üzere; filmin odak noktası olan precrime, olası cinayetleri önceden görüyor ve insan eliyle buna müdahale etme hakkı tanıyor. böylelikle cinayetler ve suçlar büyük oranda azaltılıyor. danny witwer'ın programı ziyaret etmesiyle konu özelindeki tartışmalar başlıyor. witwer, "... ama hiç suç işlememiş şahısları tutukluyoruz." dediği anda, "ama işleyecekler. kahinler geleceği görür ve hiç yanılmazlar." cevabını alır ve ardından witwer şu cevabı verir: "ama eğer engellersen o gelecek değildir." akabinde bunun bir paradoks olup olmadığını sorar.

    john anderton ise bunu kabul ediyor ve elindeki topu witwer'a doğru yuvarlıyor. witwer topu yere düşmeden tutuyor. anderton ise ona topu neden yakaladığını soruyor. witwer, "düşecekti." cevabını veriyor. anderton'un "emin misin?" sorusuna witwer "evet." diyor ve anderton buna cevaben, "ama düşmedi. onu yakaladın." diyor ve "onu engellemek, meydana geleceği gerçeğini değiştirmez." diyerek sözlerini tamamlıyor.

    bütün bir film bu tema üzerinden ilerliyor ve filmdeki esas olay sayılan anderton'ın tanımadığı bir insanı öldüreceği kehanetinin ortaya çıkmasıyla bu tartışma iyice alevleniyor, tansiyon tavan yapıyor. gerçekten programın dediği gibi bu cinayet gerçekleşecek mi, yoksa anderton seçme şansına sahip mi?

    "tanımadığım bir insanı neden öldüreyim ki?" özgüveniyle olay yerine (otel odası) giden anderton hiç ummadığı bir şeyle karşılaşıyor. çocuğunu kaçıran adamı buluyor. fotoğraflara baktığı sırada agatha'ya, "sen haklıydın, azınlık raporu diye bir şey yok. alternatif bir geleceğim yok, bu adamı öldüreceğim." diyor. daha sonra program tarafından öldüreceği söylenen leo crow içeri geliyor. anderton, crow'la bir müddet boğuşuyor ve sonrasında silahını adama doğrultuyor. tıpkı kahinin gösterdiği gibi. aynı açı, aynı mekan, aynı zaman. bu sahnede gerilim epey bir artıyor. zira eylemlerimizde özgür olup olmadığımız sorusunun cevabı belki de bu sahnede gizliydi. o esnada agatha bir köşede gözleri dolmuş bir şekilde anderton'a, "seçebilirsin." diyor. cinayetin geri sayımı durduğu esnada anderton tetiği çekmiyor. nefes nefese kalmış bir tonla, "sessiz kalma hakkına sahipsin. söyleyeceklerin veya yapacakların mahkemede aleyhine kullanılabilir." şeklindeki klasik polis cümlesini söylüyor.

    özgür irademiz varmış demek, değil mi? ancak burada bitmiyor bu iş. olayların düğümü burada çözülürken bir hırgür çıkıyor ve anderton bir şekilde adamı öldürüyor. aynı zamanda değil belki, ama gerçekleşiyor. ve bu noktada kafamız yine karışıyor. seçme şansı var mıydı, yok muydu? güya öldürmemeyi seçmişti ve öldürmemişti. adamı tutuklayacaktı ancak hikayenin sonunda öldürmüş oldu. bu sahnenin sonunda, "nereye kaçarsan kaç, ne yaparsan yap, kaderin senin gerçeğindir. değiştiremezsin." yorumu baskın geliyor.

    bu kafa karışıklıklarıyla filmin sonlarına doğru yaklaşırken son bir kehanet daha gerçekleşiyor: precrime direktörü lamar burgess'ın, john anderton'ı öldüreceği kehaneti. nitekim ikili en sonda yalnız başına karşı karşıya geliyorlar. anderton, burgess'ın bütün kirli geçmişini ortaya çıkarmış ve onun sistemini büyük bir çıkmaza sokmuştu. aynı zamanda burgess'ı da büyük bir dilemmayla baş başa bırakmıştı. ya anderton'ı öldürmeyecek ancak precrime programı bitecekti ya da anderton'ı öldürecek ve hapse girecekti ancak program devam edecekti. anderton burada burgess'a ne yapacağını soruyor. buna ek olarak ise özgür iradenin var olduğunu ve seçilebilir olduğunu söylüyor. tıpkı kendisinin seçtiği gibi. agatha'nın kendisine söylediği şeyi aynen lamar burgess'a söylüyor: "seçebilirsin." lamar ise, "evet, seçebilirim ve seçtim. affet beni john." diyor ve kendini öldürüyor.

    olay örgüsünün dışında filme dair tartışma konuları da var. onlardan birisi; felsefe profesörü michael huemer'a göre, kişinin minority report'u varsa eylemlerinde özgür olma şansına sahip olduğu. sözgelimi filmin başında aldatılan ve tutuklanan potansiyel katil howard marks, bu konuda hiçbir şey yapamazdı. kaderine boyun eğmek zorundaydı. öte yandan anderton için de bir minority report olmadığından geleceğini ancak ve ancak kahinlerin vizyonlarına erişerek değiştirebilirdi.

    öte yandan kişinin kendini hukuk nezdinde savunma hakkının bile olmadığı bir karanlık dünya ile karşı karşıyayız. kahinlerin aktardığı görüntüler aracılığıyla insanlar yargılanıyor ve direkt mahkum ediliyorlar. kahinler olayı aktardığında anderton bunu izleyen yargıçlara bir dizi prosedürden bahsediyor ve görüntüleri izleyen yargıçlar da mevzubahis kişiyi "suçlu" buluyorlar.

    bir başka konu ise reklam mevzusu. kişiselleştirilmiş reklamların kamuya açık paylaşıldığında "özel yaşamın gizliliği" mevzusunun anında alt üst olacağı gerçeği. aynı zamanda bu reklamların son derece soğuk, donuk ve samimiyetsiz olması da mide bulandırıcı. bunun için gelecekte bir distopyaya bile ihtiyaç yok. mesela bugün bir kez bile alışveriş yaptığım firmaların mail hesabıma attıkları ve artık "taciz" diyebileceğim maillerini engellemekle uğraşıyorum. gelecekte bu meselenin filmde de olduğu gibi korkunç boyutlara gelmesi ise kaçınılmaz gibi duruyor.

    böyle bir gelecekte precrime gibi oluşumların düzeni sağlayacağını, sükuneti koruyacağını düşünmek de film özelinde eleştiriliyor. bunun mutluluktan ve huzurdan ziyade stres, baskı, endişe ve korku getirdiği çıkarımını yapabiliriz. zira filmdeki sakin sona bakarsanız anderton çifti sadece yağmurun görüldüğü huzurlu bir dış manzaraya bakıyor. kahinler de izole, cennet gibi bir çiftlikte kitap okuyorlar. hepsinin ortak noktası, teknolojik gözetimden ve medyadan uzak durmaları.

    --- spoiler ---

    filmin alt metni öylesine dolu ki sayfalarca anlatılabilir, üzerine saatlerce tartışmalar yapılabilir. böylesine değerli bir hazineyi bize bahşeden steven spielberg'e bir teşekkürü borç biliyor, bu başyapıtı da başucu köşemize koyuyoruz.