hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • eger illa cevap verecekseniz daha once serserilere karsi denenmis cevaplari durumunuza gore modifiye ederek baslayabilirsiniz:

    - hey yavrum be, ne isi var o cariklinin yaninda (erol tas gibi gul, grupca gul...)
    + bana bak çarıklı sensin
    - bana mı dedin
    + sana, sana, sana, hepinize be! rezil, iğrenç yaratıklar! hiç mi insanlık yok sizde ha? nedir bu laflar, ha nedir? nasıl dersiniz bu pislikleri bu tertemiz kizlara! onlar sevgi istiyor, ilgi istiyor, siginmak, sevilmek istiyor... onlara gonlunuzu acacaginiza birde utanmadan, sıkılmadan alay ediyor, meta görüyorsunuz... aslında alay edilecek, küçük görülecek birileri varsa o da sizlersiniz... hiç bir işe yaramayan, asalak gibi yaşayan sizler... utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürmek isterdim ama ondan da anlamazsınız ki siz...

    bu yemezse "bak beyim, sana iki cift lafim var"i deneyebilirsiniz kanimca...

  • " beyler; yanınızdaki bir kıza iki dirseğini de kullanarak göbek deliğine dokunamayacağını söyleyin. izleyin, keyfini çıkarın, bana sonra teşekkür edersiniz. "

  • kızlarımızın nedense '' para ve karizma'' öğesini zikretmedikleri özellikler. bir erkek sabaha kadar ince ince öpsün, güzel gülümsesin, odun olmasın, yakışıklı değilse sallanmaz arkadaş. adam genel kültüre tecavüz eder derecede hakimi olsun, ince birisi olsun falan, fakir veya tipsizse geçmiş olsun.

    biraz dürüstlüğe davet ediyorum lan hepinizi.

  • (annesiyle telefonda konusuyoruz.. ben is yerindeyim onlar evde..)
    annesi: bıdı bıdı bıdı..
    ben: hmm.. yaaa... hmm..
    annesi: dur bak atakan sana bişi sölicekmiş.. atakan'ı veriyorum.
    atakan(5,5): alo? baba..
    ben: efendim oğlum..
    atakan: delta force oynarken tankı nası patlattım biliyo musun?
    ben: nası patlattın?
    atakan: tahtayla..
    ben: tahtayla mı???!!
    atakan: tahta tabii.. zoruna mı gitti... hihohahahahahah...
    ben: !!!!

    (bkz: gora)

  • çocuk, yaşlı, hamile demeden kesip biçmişler.

    ne kadar kan kaybı oluyor diye kol kesmek, kangreni incelemek için bacağı önce dondurup sonra çözmek, yemek borusunu kesip bağırsağa takmak, beynin bir parçasını kesmek, silahları ve hastalıkları insanlar üzerinde denemek, ölmeden ne kadar dayanıyor diye yemek su vermemek...

    birim 731 ayrıca binlerce çinlinin ölümüne sebep olan vebalı pire saldırılarından da sorumluymuş.

  • bu halkın alacağı kararlara bu kadar çok mu güveniyorsunuz ulan siz? bu halkın kararları yüzünden bugün bu konuları konuşmuyor muyuz biz? halkoylaması yapılırsa sokakta öpüşen çift idam edilir, 5 yaşındaki çocuğa tecavüz eden herif idam edilmez. araplaşmış bir toplumdan da bir bok olmaz.

  • birisine sevmeyi öğretmek, bir film için "izle bak, çok seveceksin." demek gibidir ve önyargıları parçalamak fazla mesai gerektirir. benim duyduğum en güzel iltifatlardan biriydi: "bana sevmeyi sen öğrettin." başka da iltifat duymadım ya, neyse... şimdi pek dermanım yok ama, gençken çok cevvaldim ben. cevval de iyi bi şeydi sanırım. artık hiçbir şeyden emin olamıyorum. tahmini sultan süleyman'a döndük ak. kendisine de buradan selam ederim (süleyman'a değil lan), size en yakın arkadaşımı nasıl tavladığımı anlatacağım bu akşam. insan hiç en yakın arkadaşını tavlar mı? mecbur kalırsa tavlar, abicim. lise sonda, dershanenin ilk günüydü. soluk soluğa sınıfımı buldum. kesin binlerce kişiye sormuşumdur, yüzlerce sınıf gezmişimdir. ilk gününde bir yeri tek başıma bulmak, henüz gitmediğim güzel bir tatil beldesidir. bu yaz düşünüyoruz kısmetse. kimlerle mi? e arkadaşlarla. tek başıma nasıl bulayım oğlum?

    oturdum sırama, ilk dersi dinledim. isabetimi seveyim, öyle berbat bir yer bulmuşum ki tahta parlıyor, okunmuyor. "yanına oturabilir miyim?" dedim. gözler yalan söylemez sözlükçü. o kız bana, "ya git başka yere otur gerizekalı." der gibi baktı. bunun altında kalamazdım. ne mi yaptım? hemen yanına oturdum. tahta diyorum, parlıyor diyorum, kime diyorum? istikbalim söz konusu: odtü psikoloji yazıcam ben yea!

    oturdum oturmasına da, kız benle hiç konuşmuyor. benim iç sesim hiç susmuyor. hadi ders neyse de, asıl teneffüs geçmek bilmiyor. bir dakika. tersi olması gerekmiyor muydu? kafam çalışıyor. durumun farkına varıyorum. oğlum ben var ya, odtü'yü bile kazanabilirim. lafa tutuyorum bunu. oradan buradan sorular hazırlıyorum. su oluyorum, ateş oluyorum, göklerdeki güneş oluyorum. yok! yine de konuşmuyor benimle. "kaç kardeşsiniz?" diyorum misal, hani dese ki: "seni ilgilendirmez.", dünyanın en mutlu insanı olacağım. kavga çıkar abi en azından. parmaklarıyla 3 diyor soruma. "sen de var mısın aralarında?" kendimizi kardeşten sayıyor muyduk?

    "sen ortanca mısın?" diyorum misal, sonraki teneffüs. sen bilmezsin sözlük, küçük yüreğim basit bir ortak paydaya bütün servetini yatırmış da son çeyreğe girilirken hala güvenli takip mesafesini koruyor. ben ortancayım diyorum. sohbetimize nasıl bir katkısı olacaksa bunun, diyorum işte. büyük değilim ezilmedim, küçük değilim şımarmadım, ortancayım ben: al arkadaş yap diye.

    solaktı bu. bense salak. kelimenin her iki manasıyla da. hiç gocunmadım esasen. kollarımız birbirine değiyordu yazarken. "dirsek teması eheh." diyordum ben bu duruma; o ise, "az öte git." gitmedim. bilerek çarptım. bir gün, hiç yazmazken de çarptım. oradaydım çünkü. bunu unutmasına ihtimal bırakamazdım. en yakın arkadaşımın ilk tebessümünü sağ dirseğime borçlandım. hal böyle olunca, kulağımın arkasını görüp cennete gitme planımı yeniden gündeme aldım. isteyince oluyordu. çok güldük sonra. çok ama. gözünden yaş gelirdi, kalbi sıkışırdı. "n'olur sus." derdi. hiç susmadım. gülmekten ölen ilk kişi olabilirdi. istatistiklerin en güzeli olabilirdi.

    geometriden hiç çakmazdım. bana yardım ederdi. yaprak testi koyardım önüne. "hangi soru?" "sana şöyle bir kolaylık yapalım, istediğin sorudan başlayabilirsin. ben hepsine eşit mesafedeyim çünkü." mucizevi dikler indirirdi. benim hiç aklıma gelmezdi. halen daha da düşünürüm, ulan hiç onuncu kattaki bir evin bahçesi olur mu?

    telefonda konuşurduk saatlerce. bir gün kapatırken dedim ki buna: "bir şey unutmadın mı?" düşündü. bulamadı. unuttuğu şeyi bulamadı. çünkü bilmiyordu. "ney?" dedi, söyledim: "hani bi seni seviyorum, canım arkadaşım." gibi bir şey dedim. "haa!" dedi, güldü. söyleyemedi. hiç dememiş çünkü. dedim ya cevvaldim, korkma dedim söyle. o zamanlar acıtmıyordu, güç veriyordu seni seviyorum'lar...

    o gün zorla söylettiğim kelimeyi duymadan bir günüm geçmedi sonra. beni çok sevdi. "herhangi birini seveceğimi ve bunu söyleyebileceğimi bilmezdim, çok güzel bir duygu bu." dedi. ikna kabiliyetime güvenerek "odtü psikoloji yazalım lan." dedim. hukuk yazdık. o çok istiyordu. ben? ne iş olsa yapardım abi.