• bektaşi cuma'ya gitmiş. camide hoca yüksekçe bir yere çıkmış boyuna
    nutuk atmakta...hem de şarap içenleri açıkça kınamaktadır.

    bektaşi can kulağıyla dinlemeye başlamış, hoca devamlı şarap
    içenler öbür
    tarafta her türlü ceza görecek. şarap içmeyenler her türlü sefa
    görecek. hatta herbirinin emrine kırk huri verilecek... huriler
    şöyle güzel,böyle hoş,başka türlü...

    şarap içenlerinse içtikleri her şişe şarap, kıl köprüden geçerken
    boyunlarına asılacak..!!! demis. bektaşi dayanamamış durduğu yerden seslenmiş:
    "hoca efendi şişeler dolu mu olacak, boş mu!"

    hoca gürlemiş "bre zındık sen dolu şişelerle öbür tarafı meyhane
    mi sanırsın?"

    bektaşi boynunu büküp itiraz etmiş:

    "iyi ama hoca, adam başı kırk huri ile sen de öbür tarafı kerhane
    mi sanırsın?"
  • "hicivinde bu kadarı" dedirten, insani güldürürken düşündüren* fıkralar.
    sofuluğun, bağnazlığın, softalığın ve yobazlığın karşısında durmaya çalışanların yergi silahlarıdır.

    örneğin:

    bir bizim gün bektaşi'yi zorla camiiye götürmüşler. imam o günkü vaazında alkolün kötülüklerinden bahsediyormuş.

    bir ara cemaate dönüp şöyle buyurmuş:
    - efendiler, eşeğin* önüne bir kova su koyun, bir kova da rakı... hangisini içer?

    cemaat hep bir ağızdan:
    - suyu hoca efendi, suyu...
    demişler.

    imam efendi kendini tutamayıp daha da ileri gitmiş:
    - neden peki efendiler? neden rakıyı değilde suyu içer?
    diye sormuş.

    cemaatten hiç ses çıkmaz olmuş, imam da sinirlenmeye başlamış. bu arada bizim bektaşi'nin de dayanacak gücü kalmamış ve imamın sorusuna şöyle yanıt vermiş:
    - eşekliğinden imam efendi, eşekliğinden...
  • bir bektaşi her ne olursa ''allahtan'' dermiş.
    birgün bir külhanbeyi bu bektaşinin ensesine okkalı bi tokat patlatmış. sonra bektaşi arkasını dönünce külhanbeyi;
    -baba efendi ne bakıyosun? allahtan..
    demiş
    -eyvallah evlat.. bende allahtan olduğunu biliyorum ama hangi pezevengin eliyle yaptırdı diye merak ettim ona baktım
  • baba erenler sicak bir ramazan günü bir dostu ile karpuz yerken zaptiyeler tarafindan yakalanir ve ikisi de karakola götürülürler. komiser erenlerin yanindakine sorar:
    -mübarek ramazan, alenen yemek yemeye utanmaz misin?
    adam boynu bükük, cevap veremez. komiser erenlere döner:
    -ya sen?
    erenler:
    -evlat, ben hristiyanim. bizim oruc tutma zorunlulugumuz yok.
    ona, "haydi, öyle ise sen git" derler ve arkadasini tutuklarlar. baba erenler kapidan dönerek komisere:
    - ben sizin dininizi cok begendim, müslüman olmak istiyorum ama bir sartim var. müslüman olursam su arkadasimi serbest birakir misiniz?
    bir hristiyani müslüman yapmanin sevabiyla mest olan komiser razi olur. erenler hemen orada kelime-i sahadet getirir. herkes memnun, erenler arkadasini karakoldan alir, yola düzülürler. dostu:
    -"yahu ben hristiyanim demeye dilin nasil vardi?" deyince; erenler:
    -sesini cikarma. hristiyan oldum kendimi kurtardim, müslüman oldum seni kurtardim. daha ne istiyorsun?
    kaynak: bedri noyan dedebaba, vi. cilt, bütün yönleriyle bektasilik ve alevilik
  • bektaşiyi yine ramazanda öğle vakti yemek yerken yakalayıp sıkıştırmışlar:

    - neden oruç yiyorsun?..

    bektaşi:

    - ulan, demiş, aç gezerken kimse bir şey sormuyor; bugün yiyecek bir şey buldum, hepiniz üstüme geliyorsunuz!..

    -alıntı- ilhan selcuk
  • rivayet bu ya; bekta$i camiye gider cemaatle namaza durur. namaz bittikten sonra egilip dogrulurken uzerindeki bo$ icki $i$esini du$urur. bunu goren cemaat hucum eder: "bre gafil gunahi i$lemi$sin madem gunaha vesile olan alet ile camiye gelmeye utan bari!". erenlerin cevabi: "herbirinizde zina aleti yok mudur? kapida bırakip mi girersiniz iceri?".
  • sultan avcı mehmet bir gün avda akşama kadar bir keklik bile vuramaz. bunun sebebini de, sabah gördüğü bir dervişin uğursuzluğuna bağlar. solaklara seslenir; saraydan çıkarken şu şu tipte, sivri külahlı, sırtı kambur birinin önünden geçtigini söyler ve hemen bu adamı bulmaları emrini verir. tarife göre bektaşi babalarından ayyaş hamza baba'yı yaka paça huzura getirirler.

    sultan:

    " bre uğursuz nabekar! bugün sabah karşıma çıktın, bu yüzden akşama kadar bir ava rastlayamadım. bu ne ugursuzluktur? vurun kellesini! "

    bektaşi bakar ki kelle elden gidiyor. son bir feryatla seslenir:

    " a devletlüm siz beni gördünüz bir keklik vuramadınız. aman insaf ediniz, benim de bugün ilk gördügüm sizdiniz, şimdi kellem gidiyor. söyleyin, uğursuzluk hangimizde? "
  • bektaşi’nin bir türlü ödeyemediği bir borcu varmış, camiye giderek duaya başlamış:

    - ey allahım, borcumu ödeyecek kadar para ihsan eyle!.. ben bunlar gibi günde beş kez gelip seni taciz etmem, bir daha uğramam...

    (ilhan selçuk - cumhuriyet - 22.03.2009)
  • hoca: abdest dinin temelidir.. deyince

    bektaşi: bu nasıl temeldir ki ,bi osurukta yıkılır... der

    dokunulmaz düşündüğümüz islam'ı, dokunulur ve gülümsetir kılar...
  • fakir bir bektaşinin misafirleri gelecekmiş fakat misafirlerine ikram edecek bir şeyi olmadığı için zengin yahudi komşusunun keçisini çalıp ikram etmiş misafirlerine. keçiyi çalarken yahudi komşusu görmüş şikayet edecek olmuş fakat kadının da müslüman olduğunu bildiği için bektaşiyi koruyacağını düşünüp ''ben en iyisi hakkımı ahirette arayayım'' diye vazgeçmiş şikayetinden.

    gün olup devran dönmüş yahudi ölmüş ve allahın huzuruna çıkıp keçisini çaldığı için şikayetçi olmuş. allah bektaşiyi huzuruna çağırıp sormuş:''sen bu adamın keçisini çalmışsın''

    bektaşi:''hayır efendim ben çalmadım'' der

    allah:''adam seni çalarken görmüş''

    bektaşi:''efendim aynı mahkemede hem davacı hem şahit olunmaz'' der.

    allah:''ee ben de gördüm''

    bektaşi:''efendim aynı mahkemede hem yargıç hem de şahit olunmaz'' demiş. allahın biraz düşündükten sonra bektaşiye hak verip:''keçiyi buraya çağırıp ona soralım'' demesinin üzerine

    bektaşi:''ya keçi burdaysa o zaman verin keçiyi bu adama bitsin bu dava!'' der
hesabın var mı? giriş yap