• malumunuz kabataş'a martı konduracakları için bir günde karar verip iskeleyi kapadılar. çok büyük çözüm bulmuş gibi, kabataş'ı kullanan binlerce yolcuya alternatif olarak var olan diğer iskeleleri kullanması söylendi. (allah allah benim hiç aklıma gelmemişti, iyi ki söylediniz)

    peki dedik, beşiktaş iskelesini kullanmaya başladık(sanki başka şansımız varmış gibi). devlet malzeme ofisi kılıklı otelle başbakanlık arasındaki yoldan caddeye çıkıyor, oradan da taksiye biniyorduk. çünkü iskelenin önüne araç girişi yasaklanmıştı. (bunu yaparken kime sordular bilmiyorum, bana sormadıklarından eminim.)
    aa bir gün baktık ki o yolu da kapamışlar. başına da polis koymuşlar. yani caddeye çıkmak için deniz müzesi boyunca yürüyüp, kaldırma park etmiş arabalardan yol bulabilirsen, caddeye çıkıp, geldiğin kadar daha yol gitmen lazım. (bu arada deniz müzesiyle otel arasında bir koridor var. onu da açabilirlerdi ama niye açsınlar ki, halk kim köpek ya)

    eş zamanlı olarak başbakanlığın caddeye bakan tarafındaki yola da bariyer kurmak yetmediği için duvar ördüler, çit çektiler. (ben yıllar önce libya'da kaddafi'nin sarayının yüksek yüksek duvalarını görmüştüm. niyeyse o geldi aklıma) bu entryde arkadaşımız detaylıca anlatmış*.(bkz: #64926821)

    her sabah sinirleniyorum ben. her sabah söyleniyorum. canım acayip sıkılıyor. biz bu insanlara ne yaptık da bizden bu kadar nefret ediyorlar diye düşünüyorum. canımızın değeri yok anladık da bari yaşarken azıcık insan muamelesi görsek. böyle böyle kendimi gaza getiriyorum, oraya buraya şikayet mailleri atıyorum (gerçekten süper bir yöntem siz de deneyin, zekanızla nasıl alay ediliyor görün, bu zevki kaçırmayın) bazen yanımda işten arkadaşım oluyor, onun da beynini yiyorum. "konuş sen konuş, alacaklar seni bir gün" diyor bana. (bu da yeni moda, ağzımızı açsak biri atlıyor, aman sus diye. resmen kendi kendinizin polisi oldunuz, dur ya daha gelmedi diktatörlük)

    son on gündür de iskelede bizi kamuflajlı askerler karşılıyor. ellerinde tüfekleri, buz gibi bir suratla vapurdan inenlere bakıyorlar. bizi korumak için mi, yoksa korkutmak için mi ordalar bilmiyorum.
    ama normal değil, bunlar hiç normal değil, ben normali deli gibi özledim.
  • beşiktaş'ın tarihi yapılarından biri. yapılış tarihinin yanı sıra günümüze gelinceye değin geçirdiği onarım ve değişiklikler girişinde yer alan levha üzerinde yazmaktadır lakin saruman bunların hepsini aklında tutamadığından bu tarihsel bilgileri ilgilenen okuyucuya bırakmaktadır.

    kadıköye gitmek isteyen yolculara hizmet eden bu iskelenin 10 metre ötesinde vızır vızır motorlar çalışırken inatla üsküdar seferleri de düzenlemesinin sebebi merak konusudur. (her ne kadar sefer düzenleyen iskele değil denizcilik işletmeleriyse de yazar burada kişileştirme yapmıştır. "hani nerde?" diye meraklanıp cümleyi tekrar okumaya yeltenenler bu detaydan önce muhtemelen cümledeki anlatım bozukluğunu fark edeceklerdir.)

    iskelenin bekleme salonu eskiden ilan tahtası olarak kullanıldığı son derece belli olan bir dizi tahta perdeyle iki bölüme ayrılmıştır. bu uygulama 200bin lirasına kıyamayıp edindiği üsküdar jetonuyla kadıköye gitmek isteyen uyanıkları engellemek adına koyulmuş olup kapıların açılmasına yakın insanların turnikeleri kullanamayacak kadar sıkış tıkış bir şekilde kadıköy bölümüne istiflenmesi gibi bir yan etkiyi de beraberinde getirecektir. salon fazla kalabalık olmadan içeri giren yolcuların akıbeti bomboş olan üsküdar bölümüne gıpta ile bakmak şeklindeyken dışarıda sigara içmeyi tercih edenleri duvarlarda yeşilay'ın önce/sonra akciğerleri beklemektedir. bu ilanlarda zift bağlamış akciğerlerin yanı sıra sigara içtiğine bin pişman kişilerden özlü sözler de bulunmaktadır. dikkatli bir göz bu kişiler arasında kabak kafasıyla öne çıkan yul brynner'i derhal seçebilir.

    iskelenin bekleme salonunun bir sütununu muhtemelen tarihi değer taşıyan bir mozaik kaplamakta olup eserin mekanın çiğ bir sarıya boyanmış duvarlarına olan uyumu atın tenasül organına konmuş kelebeğin sağladığı uyumdan farklı değildir. yine de tarihine saygılı bir kişi bu atsal kelebeksel uyuma fazla aldırış etmemelidir.

    orta boyun altında olan birinin bekleme salonunun kapıları açıldıktan sonra yürümesine gerek yoktur. hafifçe zıplayıp ayaklarını yerden kesmesi iskelenin ortasına kadar zahmetsizce ilerlemesini sağlayacaktır; çünkü bir an önce vapurun arkasında ve yanlarındaki mekanı kapmak isteyen kişilerce sıkıştırılıp vapura kadar süzülmesi sağlanacaktır. vapura binebilmek için hafifçe değil epeyce bir zıplaması gereken kişiler kapılar kapanmadan az önce salonu terk etmiş kişiler olup kenarlardaki oturma yerlerine mevzilenmiş kişilerin en büyük eğlencesidirler.

    mekan vapur yolcularının yanı sıra buluşma alanı olarak da kullanıma açıktır. çok bilinen bir yer olmasının dışında, adında bulunan iskele kelimesi randevu verilen kişinin (algılama yeteneğine sığınarak) deniz kenarındaki yapılara doğru içgüdüsel olarak yaklaşmasını sağlar.

    gerek vapurun 30 dakika arayla kalkması gerekse randevu verilen kişinin muhtemelen türk olması bu mekanın yakınında bekleme işleminin sıklıkla gerçekleşeceğinin bir kanıtıdır. bu sebeple mevsimine göre pamuk helva, haşlanmış süt mısır, közde mısır, kağıt helva, kerhane tatlısı satıcıları, dilenci, tinerci, çiçekçi, selpak ve çiklet mafyası hatta gecenin ilerleyen saatlerinde midyeci kokoreççi, domates peynir biber haşlanmış yumurta ekmekçi (bunun mutlaka daha kısa bir adı olmalı) gibi kişiler mekanın değişmezlerindendir.

    iskelenin önü, olmayan ya da en azından orada olmaması gereken bir taksi durağıyla örülüdür. bu taksiler genelde beşiktaş-taksim arası 3 kuruş paraya talim etmeye mahkum olup asıl voliyi son vapuru ve hatta son motoru kaçıran ve karşıya geçmek isteyen kişilerden vurmaktadırlar. baştada söylendiği gibi bu bölge sanal bir taksi durağı olduğundan taksicilerin kendi aralarındaki kavga asla bitmez.

    sözün kısası aslında birçoğumuzun hergün kullandığı ama bakmak görmek arasındaki farkı es geçtiği, hakkında bir bu kadar daha yazılacak şey barındıran güzide bir yerdir beşiktaş vapur iskelesi.

    today's trivia: saruman'ın ne kadar acelesi olursa olsun döner aparatı kıçına çarptırmadan turnikelerden geçebildiğini biliyor muydunuz?
  • teşkilatın gezi nöbetinin hala bitmediği, haziran 2013'ten beri itilaf devletlerinin orduları gibi tomalar ve otobüslerle çevrili iskele (ve meydan).
    güzelim iskele, köşelerindeki kulelere takılan iğrenç ucuz çay bahçesi ışıkları ve olağanüstü açık sesli hoparlörleri yüzünden yapıldığı zamanki estetiği maalesef yaşatamıyor, dinci estetiğinden ve anons fetişizminden payını almış bir şekilde kurtarılmayı bekliyor.
    neyse ki osmanlı yapmış da yıkmıyor hanzolar.
  • bilenler bilir, burda bazen huşu içinde vapurun gelmesi beklenirken gaipten bir telefon sesi gelir. aslında gaipten dediğime de bakmayın, direk içerdeki hoparlörden gelir bu telefon sesi, bu sesin neden direk hoparlörlere verildiği konusu da benim gibi haftada 128 defa karşıya geçen boş beleş adamların kafasında önemli yer eden bir durumdur. üstelik görevlinin bakmadığı telefon bütün bekleyenleri strese sokar, "hadi bakın artık şuna canım, ya önemliyse!?" nidaları yükselir, teyzelerin suratını buruşturur.
  • burada keyif catan polislere maas odeniyor ya yazik. adamlar butun gun iskelede cay keyfi yapiyolar, geleni geceni seyrediyolar. bi de pasalar sicakta cok bunalmasinlar diye otobuslerin motorlari surekli calisir vaziyette ve klimalar sonuna kadar acik. otobuslerin yanindan gecerken acik kapidan serinlik geliyor resmen. yazik gunah verdigimiz vergilere.
  • kaybedenler kulübü'nden:

    - beşiktaş'taki beşiktaş iskelesi mi, kadıköy'deki beşiktaş iskelesi mi?
  • önündeki parkta kaidesine yanlış oturtulmuş bir barbaros hayrettin heykeline sahip olan iskele.

    "ordular ilk hedefiniz akdenizdir" modunda elini ileriye uzatan, denizi işaret etmeye çalışan barbaros heykeli, kaidesinin yanlış konması sonucu hemen karşıdaki hanedan balıkçısının reklamını yapar bir hal almıştır.

    (bkz: parmak cenneti gösterirken aptallar parmağa bakar)
  • son restorasyon sonrasında türbeye benzeyen iskelelerden beşiktaş'da olanı. vapurdan indikten sonra bekleme salonunun penceresinden insanın içerde yatır var mı diye bakasını getiren mimariyi sahip akp lümpenliği şahaseri..
  • yeni darbe olmuş orta amerika ülkesi gibi, iki aydan uzun bir süredir küçüklü büyüklü polis otobüsleriyle, penguenler gibi (bkz: ironi) sahile dizilmiş üniformalı, sivil giysili polislerle, tomalarla çevrili iskele.
  • gündüz ayrı, gece ayrı güzel, insan ölçeğine yakinligiyla sempatimi kazanmış bir yapı. tek malzeme - basit geometri şeklinde ozetlenebilecek modern mimarinin neden içime bi türlü sinmedigini farkettim kendisine bakarken. diyorum ama korkuyorum bi yandan da, yikmasalar bari bunu da. hayatımız uçurtmayı vurmasınlar olmuş anasını satayım.
hesabın var mı? giriş yap