• abbasi halifeliği döneminde bağdat'ta kurulmuş, harun reşit ve el memun döneminde epey iş yapmış, çeviri kurumu olarak da iş gören bir kütüphane (kelime anlamı olarak "irfan evi"). antik yunan ve latince eserlerin, özellikle sosyal bilimler ve pozitif bilimler üzerine olan kitapların, arapçaya çevrilmesi sürecindeki başı çeken mekan. 1258'de bağdat'ın moğollar tarafından istilaya uğraması ile yıkılmış.
  • bağdat'da yaklaşık 500 yıl kadar faaliyet göstermiş bir bilim yuvasıdır. ingilizlerin 1200'lerde kurulan üniversiteleri gibi sürekli olabilseydi, şu anda 1190 yıllık bir üniversite olacaktı.
  • abbasî halifesi me'mun tarafından 830'da bağdat ta kurulmuş olan pisagor, plato, aristo, hipokrat, öklid, pluton, galen, sokrat, sushruta, charaka, aryabhataeski gibi filozoflar başta olmak üzere yunan ve latin kültürü, îslam dışı kültürlerin arapça ya çevrilmesi yoluyla önemli katkıları olmuştur. 1258 de moğol hükümdarı hulagu tarafından yakılıp yıkılmış ilim irfan merkezi.
  • m.ö. 3 yy.da kurulan iskenderiye kütüphanesinden sonra kültür tarihinin en önemli kurumu kabul edilir.
    kurumda bir kütüphane, akademi ve tercüme bürosu olup açılan medreselerde tıp, kimya, astronomi ve matematik gibi pozitif/formel bilimler de okutulmuştur.
  • faaliyette bulunduğu dönemde bünyesinde 400.000 (dört yüz bin) kitap bulunan bir kütüphaneydi.

    beytü'l hikme
  • bir zamanlar bu coğrafyadaydı. artık yok. tozu, külü, yıkıntısı vardı. artık o da yok. şey (x) olduğu için çocuk ölümlerine seviniliyorsa bilmenin bir evi yok artık bu coğrafyada. orta çağ aydınlığı bitti. yaşasın yakın çağ karanlığı.
  • öklid'in elementler'i sabit bin kurra tarafından burada çevrilmeseydi, orjinali olmayan elementler'in tarihin tozlu sayfalarına gömülmesine neden olacaktı.. diğer tüm latince elemenler çevirileri sabit bin kurra'nın şerhler de düştüğü arapça çevirisinden elde edilmiştir.
  • batının, kurallar toplumu olmasındaki en temel etki (bkz: beyt-ül hikme) (bkz: kubbet-ül islam) (bkz: kurtuba) ekseninde yaşananlardan sentezlenen bilgilerdir.

    size öğretilenin aksine, örneğin (bkz: atomun parçalanması) konusu batı coğrafyasında 1.100 yıl sonra gündeme gelmiş olmasına rağmen bu bilgiyi, teorisi ile birlikte ortaya koyan kişi (bkz: cabir bin hayyan)'dır.

    (bkz: niels bohr) (bkz: albert einstein) (bkz: john dalton) gibi kişilerden çok önce batıda (bkz: geber) olarak anılmış cabir atom ile ilgili şunları söylemiştir.

    "madde yoğun enerjidir. bu yüzden yunan fizikçilerinin maddenin bölüne bölüne parçalanamaz en küçük bir parçayla son bulduğuna ve maddenin bu sayısız parçalanamayan kısımlardan meydana geldiğine dâir iddiaları yanlıştır.

    onların parçalanamaz en küçük parça, yani atom olarak tâbir ettikleri bu nesne parçalanabilir ve bu parçalanma neticesi büyük bir enerji hâsıl olur. bu öyle bir enerjidir ki, bir habbeciğin (taneciğin) bir şekilde parçalanması, allah saklasın, bağdat gibi büyük bir şehri yok edebilir."
  • abbasi halifeleri tarafından bağdat’ta kurulan özel bir kütüphane.

    çeviri fikrinin emeviler’de ilk defa muaviye b. ebu sufyan’ın torunu halid b. yezid b. muaviye’nin girişimleri sonucu faaliyete geçirildiği bilinmektedir. özellikle tıp, astroloji, astronomi, matematik, simya ve kimya hakkındaki başlıca eserlerin arapça’ya tercümesi söz konusu olmuştur. halid b. yezid, iskenderiyeli stephane ve marianos gibi bilginleri davet ederek onlardan pratik kimyaya dair konuları kapsayan yunanca ve kıptice eserleri kendisi için tercüme etmelerini istemiş ve öğrendiği kimya bilgilerinden altın elde ederek yararlanmak istemiştir. ayrıca, calinus’un eserini de arapça’ya tercüme ettirerek islam dünyasında tıp eğitiminin temelinin atılmasını sağlamıştır. emevi hallifesi abdulmelik döneminde ise ırak’ta farsça, mısır ve şam’da yunanca olarak tutulan mali divan kayıtları arapça’ya çevrilmiştir.

    bu şekilde başlayan tercüme hareketi, emeviler döneminde toplumun ihtiyacı olan tıpla sınırlı kaldı. beytülhikme kuruluncaya kadar bu alandaki çalışmalar bazı prens ve halifelerin özel merakı çerçevesinde, bir asırdan fazla bir zaman içinde şahsi faaliyetler olarak devam etti.

    abbasiler’in kuruluşunun ardından özellikle de ikinci halife mansur devrinde tercüme hareketine alanı genişletilerek hız kazandırıldı. bundan sonra çeviri hareketleri bağdat’ta kurulan özel bir kütüphanenin etrafında yürütülmeye devam edildi. ‘hizanetü’l-hikme’ de denilen beytü’l-hikme’nin, ilk defa ne zaman ve kim tarafından kurulduğu bilinmediğinden dolayı, kuruluşu tartışmalı bir konudur. kaynaklardaki mevcut bilginin kısıtlı olmasından dolayı kesin bir hükümde bulunmak hayli zordur.

    beytü’l-hikme’nin kuruluşu hakkındaki bilgiler oldukça dağınık ve sınırlı olmakla birlikte en önemli bilgiler ibn nedim’in fihrist’inden edinmek mümkündür. son zamanlardaki birtakım araştırmalar buranın en eski üniversite olduğunu varsayarak kütüphane ve tercüme bürosunun yanında, eğitim-öğretim faaliyeti verdiğini, geniş bir kadro ile çalıştığını iddia etmektedir. fuat sezgin ise beytü’l-hikme’nin rolü hakkında modern tarihçilerin abartıya gittiklerine dikkat çeker. buna karşılık dimitri gutas gerçekte böyle bir müessesenin hiç olmadığını, ancak irani geleneğin etkisiyle kurulmuş bir saray kütüphanesinden öte bir şey olmadığını iddia eder. ayrıca beytü’l-hikme’nin kuruluşunu daha çok abbasi halifesi mansur’un sasani-zerdüşti ideolojisini benimsenmesine bağlar. ona göre, beytü’l-hikme etrafında ortaya çıkan tercüme hareketleri sasaniler döneminde cundişapur’da başlayan bilimsel sürecin iran kökenli katipler aracılığıyla devamı niteliği taşır. halbuki beytü’l-hikme’nin kuruluşunda ve faaliyetlerinde etkili olan isimler iran kökenlilerden ziyade süryanilerdir.

    ibn nedim’e göre, grekçeden arapçaya tercüme faaliyetlerinin başlaması, halife me’mun’un bir rüyası üzerine bizans’tan grek filozofların eserlerinin getirtilmesi ile gerçekleşmiştir. fakat kaynaklardaki bilgiler göz önünde bulundurulduğunda bunun halife mansur dönemine dek uzandığı görülmektedir. mansur zamanında cundişapur tıp akademisinden curcis b. cebrail buhtişu önderliğinde tabiplerin bağdat’a göçü ve halifelik sarayı etrafında başta hasan b. sehl, ünlü gök bilimci fazl b. nevbaht ve mütercim abdullah b. mukaffa olmak üzere perslere, yunanlılara ve süryanilere ait yazmaların toplanarak hizametü’l-hikme adı ile kurulan kütüphanenin beytü’l-hikme’nin temellerini oluşturduğu tahmin edilmektedir. halife’nin bilginlere verdiği destek göz önünde bulundurulursa bu çalışmaların bir devlet politikası olarak yürütüldüğünü düşünmek mümkün olur. mansur döneminde ayrıca bizans’a elçi gönderilerek matematik ve mantık ile ilgili yunan kitapları getirtilmişti. hindistan’daki önemli bilginler de bağdat’a davet edilmişti. hindistan’dan gelen bu alimler ‘sind-hind’ ve ‘erkund’ gibi meşhur hint klasiklerini yanlarında getirmişlerdi. iranlı bir mühtedi olan abdullah b. mukaffa'a aristo'nun organon adlı mantık külliyatının ilk üç kitabı ile porphyrius'un eisagoge'sini (lsagucf) ve kelile ve dimne'yi farsça'dan arapça'ya tercüme ettirdi. yine bu dönemde hintli bir seyyahın beraberinde getirdiği matematik ve astronomiyle ilgili iki kitap tercüme edildi ve böylece hint rakamları islam kültür dünyasına girmiş oldu.

    mansur’un oğlu mehdi döneminde çeşitli problemlerden dolayı tercüme işine gereken önem verilememişse de ilginin büsbütün kaybolmadığı da gözlenmektedir.

    harun reşid zamanında anadolu’ya yapılan seferler sırasında eski yunan bilginlerine ait genellikle matematik, tıp ve felsefe ile ilgili olan kitaplar bağdat’a getirilerek yuhanna b. maseveyh başkanlığında kurulan bir heyet tarafından arapça'ya tercüme edildi. ayrıca harun er-reşid’in sarayında çeşitli konularda uzman bilginlerle uzun süren ilmi tartışmaların yapıldığı da bilinmektedir.

    telif ve tercüme edilen eserler mansur'un kurduğu hizanetü'l-hikme'ye sığmayacak kadar çoğalınca sarayda kütüphane olarak daha geniş bir yer ayrıldı.

    kaynaklardaki yaygın rivayete göre beytü’l-hikme’nin gerçek kurucusunun me’mun olduğuna inanılır. fakat halife mansur döneminden itibaren yapılan çalışmalar ve özellikle harun reşid zamanında bu çalışmaların daha sistemli bir şekilde yürütülmüş olması göz ardı edilmemelidir.

    beytülhikme'yi daha da geliştirerek ortaçağ'ın adeta bir ilimler akademisi hüviyetine kavuşturan halife me'mun olmuştur.

    me'mun 830'da bizanslılar'a karşı başarıyla sonuçlandırdığı seferden dönerken oralardan toplattığı kitapları beraberinde bağdat'a getirdi. ayrıca kütüphaneyi zenginleştirrnek için büyük bir para ayırdı ve beytülhikme'nin müdürü selm ile ibnü'l-bıtrik, haccac b. matar ve yuhanna b. maseveyh'ten oluşan bir heyeti bizans'a göndererek bu heyetin kütüphanelerden seçeceği kitapların kendisine gönderilmesini imparatordan rica etti.

    o dönemde bazı zengin ailelerin de özel kütüphane kurarak telif, tercüme ve ilmi araştırmalara büyük paralar yatırdığı bilinmektedir. mesela tarihte beni musa diye bilinen muhammed. ahmed ve hasan adlarındaki üç bilgin ve kaşif kardeş huneyn b. ishak'ın başkanlığında bir başka heyeti bizans'a göndererek büyük paralar karşılığında kitaplar temin etmişlerdi.

    ayrıca, eski bir iranlı astronom ve filozof olan yahya b. ebu mansur görevlendirilerek kütüphaneye bir rasathane eklenir. geniş okuma salonları, tercüme birimleri ve ihtisas kütüphaneleri oluşturulması ve tercüme edilen eserlere bağlı olarak astronomi ve coğrafi ölçümler için müstakil ilmi heyetlerin kurulması beytü’l-hikme’yi gerçek anlamda bir akademiye dönüştürmüştür.
  • bir bilim veya felsefe merkezi olduğu falan yok. hep değinirim islam toplumunda esas büyük bilimsel gelişmeler ve yunan felsefesini her yönüyle aşan felsefi sistemler 1000'li yıllardan sonra başlamıştır. çeviri yüzyıllarına atıfta bulunarak yok altın çağ, yok ortodokslara karşı akılcı felsefeciler, mutezileler yok bilim falan hepsi oryantalistlerin hediye ettiği zırvalardan öte bir gerçekliği yok. işin ilginci beytül hikme hakkındaki aşırı sınırlı veriye rağmen buranın herşeyin merkezi olduğu varsayımının bu kadar çok tutunmasıdır. tabii kurgu moğolların saldırılarıyla yıkılmasıyla birleşince daha da büyümekte.

    gerçekte beytül hikme'nin yunancadan yapılan çevirilerle alakasının olması bile şüphelidir; (bkz: yunanca düşünce arapça kültür)

    beytül hikme kısaca zerdüştçülüğü siyasi ve ideolojik açıdan benimseyen abbasi iktidarının (iktidarın mutezile'ye ve teosentrik bir din anlayışına yönelişleri de bunla alakalıdır) sasani tarihi ve kültürü üzerine farsça'dan yaptığı çeviriler için açtığı bir kütüphanedir. birkaç basit araştırma, ciltleme, kütüphanecilik işleri olan ve yapısal olarak sasani etkisinde olan bir bürodur. memun zamanında biraz genişlemiş olabilir faaliyetleri ama hala çok daha geniş kulvarda yürüyen esas çeviri hareketiyle bile alakasını kuramıyoruz ki gelip burada üretilen felsefe, bilim üzerine konuşalım. 500 senesi de memun zamanındaki gibi olmadığı açık.

    ayrıca burayı yıkmakla bilimi durdurduğu farzedilen moğolların kurduğu meraga rasathanesi buradan çok daha önemli bir bilim ve felsefe merkezidir.
hesabın var mı? giriş yap