• “sâre hanım herkesi, her şeyi anlayabildiğini sanıyordu. anlayamazsa ölecekmiş gibi geliyordu hatta. ne tuhaf. oysa anlamaktan da ölebilirdi insan. fazla anlamaktan ölebilirdi.”

    (bkz: yalçın tosun)
  • bana, siyah külot adlı öyküsüyle sait faik'e ipek mendil üzerinden selam çakmış gibi geldi ama böyle bir niyeti olmayabilir de.
  • "yalnızlık bir tercih olmadığında can sıkıcı olabiliyor çünkü." şeklinde bir cümleyi barındıran yalçın tosun kitabı. burada dikkat çekmek istediğim nokta yalçın tosun'un yalnızlık tanımının benim düşünceme göre biraz yanlış olduğu. zira yalnızlığının farkında olan insan aslında yalnız değildir. çünkü yalnızlık gelişini haber vermez. yalnızlığının farkında olmak, kısa süreli yalnızlıktır. gelip geçicidir. bir süre sonra bitecektir o yalnızlık. fakat yalnızlığının farkında olmayan insan için durum çok farklıdır. o insan yalnızdır ve herkesin yalnız olduğunu düşünür. olması gereken durumun kendi durumu gibi olduğunu düşünür. yalçın tosun'un yalnızlık tanımı işte bunlardan dolayı bana göre eksik.
  • sait faik hikaye armağanı sahibi yalçın tosunun dördüncü öykü kitabı.

    haftaya okuyucuyla buluşacaktır kitap. merakla bekliyoruz.

    edit: çıktı
  • bu kitapta, bazı hikayelerde kendinizi o kadar buluyorsunuz ki kahraman sanki sizmişsiniz gibi hissedebiliyorsunuz. bazı hikayelerde ise kahraman ve hayatı size o denli uzak. ama bu hikayelerde ise yazar size o kahramanı ve hikayesini o kadar net hissettirebiliyor ki hiçbir yabancılık çekmiyorsunuz, onu çok iyi anlayabiliyorsunuz.

    bunu hikayede başarması da yazarın yeteneği kesinlikle. roman yazarının bunu sağlayabilmesi için 250-300 sayfası varken öykücünün ise 5-6 sayfası olduğu düşünüldüğünde yazara haliyle hayranlık duyuyorsunuz.
  • dili bozabilen yazarlar, beni her zaman ve her dilde - her semiyolojik alanda - heyecanlandırır. ve kapak: herhangi bir çizim olabilecekken, kitabın adı ile örtüşmesi neticesinde inanılmaz çarpıcı, samimiyet dolu ve diğer kitaplar arasından ayrıldı. hemen aldım.

    kapaktan o lgbt enerjisini zaten aldım. ama arka kapaktaki yazı bence tam bir fiyasko. şimdilik 7-8 öykü falan okudum. okuma kronolojimi kendim belirledim. eğer bu öykülerin takdiminde "erotizm" ifadesi deneniyorsa, o zaman pedofiliye de merhaba falan denilsin. erotik yazın şeklinde algılanması bence korkunç. şimdilik, okuduğum sekiz öyküye dayanarak yani. bu öykülerde cinsellik var. çocuk eşcinselliği var. ergen cinselliği var. vs. var. ve bu, kendine yalancı ve yabancı olmayan bir bireyin gayet iyi anımsayabileceği bir insan gerçekliği. ama anlatıcılar, olayları, erotizmden ziyade cinsiyet belası denilen hadiseye yaklaşan bir gerilim içinden aktarıyor genelde. ve bunda da bir samimiyet var.

    gelelim ilk yalçın tosun kitabımla edindiğim izlenimime: "e bunu ben de yazarım", derken arada öyle duyguları öyle cümlelerle ifade ediyor ki, ben "ok pekala ok" dedim. hatta, "evet şimdi edebiyata giriyoruz kemerlerini bağla yavrum," şeklinde okuduğum yerler oldu. dümdüz -buna sade de diyorlar evet- gidecekmiş gibi görünürken incecik bir zar üzerine yazılmışçasına hassas duygulanımlar ama nepnet ifadeler. ve öyküler kısa. buna çok sevindim. kontrollü. kısa. ve hissi alıyorum.

    çocuk kötülüğü, çocuk yalancılığı, çocuk cinselliği, çocuk -ayrı bir kategori olmasa da, iğrenç teoriler nedeniyle ekstradan yazmamda bir sakınca yok- eşcinselliği, çocuğun öteki-ye duyduğu aşk, kutsama, arzu vs. yalçın tosun'un ilgi çekici, duygusuz olmayan ama soğuk servis ettiği bir perspektifi var. irkiltip bıraktığı öyküler de oldu. ama sanki bokunu çıkarmıyor. ve bu iyi. hatta, çokça iyi.

    lgbt ortamlarda "ne acılar çekti"nin ötesinde, kendi cinselliğine sahip çıkan lgbt karakterlerin olduğu bir kitap olarak bol bol önereceğim. hala, tecavüze uğrama özelliği dışında eşcinsel hikaye yazamayan, bir türko çok satan aydınlanmış yazıcı tayfası var çünkü.

    kitap, uykusuzken, gece falan... da okunabiliyor. ama azdırmıyor. ne o arka kapak yazısı anlamadım, "erotizm" kafamda hala zonk zonk. ya da ben mi anlamıyorum? erotik de, pornografi olmamasına rağmen, tahrik edici, cinsel olarak provoke edici bir janr değil midir? buna çok takıldım, çünkü berberde tacize uğrayan bir çocuğun hikayesinin de bulunduğu bir öykü kitabını "sadeliğiyle dili sicim gibi işleyen ama erotizminden ödün vermeyen yazar" şeklinde sunmak, ne bileyim, edebiyattan soğuttu. özensizlik, politikaya hatta tıbba bile bulaşabilir ama edebiyata en son bulaşmalı. edebiyatta yalanlar beni hastalandırıyor.

    ha büyük bir statement yapılmak isteniyorsa, o başka.

    ama satış taktiği olarak iyi bir yandan da. her kim o kelimeyi tercih ettiyse iyi olmuş, kitabı almamda onun da payı var. memnun kaldım. fuzzy'lere itti beni eserimiz. neyse çeşit çeşit kafa var. "serencam" yaz falan... oldu sana edebi eser.

    bittiğinde yine yazabilirim.

    yky'den yüzde yirmi indirimle alınınca 8 tl olan kitap. kapak çizeri: seda hepsev
  • içinde yaşlılık var, gençlik var. bol bol özlem var huzura, sıcaklığa, huzurla karışık sıcaklığa; kafayı arap sabunu kokan anneden yakın birinin sıcak memelere gömüp huzur bulmak var. tıfıl oğlanlar var, kırılgan kırık oğlanlar, yaşlanmanın hasta ettiği yaşlı kadınlar var. eşitlenmenin iyileştirdiği ağrılar var.bol bol baharat kokusu var; kaynatılmış çörekotu var, çok sulanmış fesleğen var. sanki zeki müren'in bir yansıması var belki de liberace'nin ....

    çok şey var. koşa koşa alıp, sindire sindire okuduğum. tosun'un en sevdiğim hikaye kitabı değil belki ama belki okuduğum en etkileyici öykülerden birini barındıran kitabı; kiraz'ın kokusu.

    büyürken birinde bulduğumuz huzurun, sıcaklığın, öykünmenin nasıl olup da bizim cinselliğe, ilişkilerimize bakışımızı şekillendirdiğine ilişkin çok şey var. bazen düşünürüm galiba insan ilk kez kime nasıl o zamana kadar olandan farklı bir duygu beslediyse, onun cinselliğini, cinsel yönelimini o belirliyor. herkes belki o duygunun peşinde hep koşuyor. belki o ilkokul sırasında yanıma oturan ve içimi ısıtan o farklı duygusu hissettiğim o kız değil de bir oğlan olsaydı bugün bazı şeyler farklı olurdu. bunu arasıra düşünürüm, bu hikayeleri okurken çok düşündüm.
  • "zavallılığın, diye geçiriyorum içimden, ne çok giysisi var."

    (bkz: yalçın tosun)
  • 130 sayfadan ibaret, beş bölümden oluşan, her bölümde 4'er hikaye barındıran, 2016 yunus nadi öykü ödülü kazanmış, kapağı güzel kitap.

    yalçın tosun'u bilenler bilir, bilmeyenler için söyleyeyim, öykülerinde genelde (her zaman değil) erotik bir hava vardır. erotik olan hikayelerinde çoğunlukla (her zaman değil) lgbt esintileri bulunur. sırf bu sebeple kitabı okumak istemeyenler olabilir, buna dikkat çekmek gerekir diye düşünüyorum.

    yalçın tosun'un ilk iki kitabını okumuştum. arada çıkarttığı "dokunma dersleri" isimli kitabını okumadan son kitabını okuyayım dedim. ancak üzülerek belirtmek gerekir ki, ilk iki kitabında var olan hava-üslup-akıcılık maalesef bu kitapta yok, dil çok sıkıcı, yer yer paragrafların sonuna gitti gözlerim. bir iki hikayeyi çok anlamsız buldum. zorlama lgbt esintilerini de beğenmedim.
  • kotu kitap guzel kapak.
hesabın var mı? giriş yap