• fran: do you know that in tibet if people want something they give something away
    bernard: do they, do they. that's must be why they are such dominant global power.
  • --- spoiler ---
    manny isi birakip, bernard'dan kacmistir. telefonda bernard'la konusurken, kulubeye ari girer, ariyi kovmaya calsirken manny'nin elini cam keser ve bu arada da soyulur. bu sirada fran gelir, manny'yi bulamaz ve sorar:
    fran: well, where is he? how can i find him?
    bernard: well. you could become a terrible event and happen to him.

    --- spoiler ---
  • 3. sezonun 3. bölümü gerçekten harikuladedir.

    --- spoiler ---

    manny'nin annesi ve babası geldikten sonra düzende ufak bir değişme olmuştur. manny'nin annesi temizlik yapmaya başlamıştır arada çamaşırları yıkar.

    sonra ardından bu replik gelir moo-ma'dan
    -i had to wash bernard's separately because they were a bit dirty.

    ardından bernardın sesini duyarız.

    - who tidied my room? who shaved me?

    sahneye girişini görürüz, her zaman alıştığımız siyah kıyafeti yıkanmış bembeyaz olmuştur.

    -who washed my clothes?

    --- spoiler ---
  • görüp görebileceğiniz en nevi sahsina munhasir ve komik dizilerden biri.

    --- spoiler ---

    elephants and hens isimli bölümde, manny ve bernard çocuk kitabı yazmaya karar verirler.
    maymunlar pandalar falan derken kitap sonunda stalin rejiminden kaçan bir akademisyen, akademisyenin evliliği parçalanmak üzere olan kızı ve akademisyeni araştırırken kızına aşık olan ve onunla beraber olabilmek için kariyerini bir kenara bırakıp omsk'a yerleşen bir gazetecinin hikayesine dönüşür.

    http://www.youtube.com/watch?v=mam-cetc1io

    --- spoiler ---
  • geçmiş gün olur ki "olm bu dizideki ana karaktere çok benziyorsun hem madden hem manen" diye bir tavsiye ile araştırmaya başladım. özenle sözlük sayfasını açmadım, sadece sabırla inmesini bekledim ve üç sezonu üç günde aralıksız izleyerek bitirdim. şimdi ne kadar of olm yarıldım koptum bayıldım desem de gerçekte bu dizinin beni ne kadar güldürdüğünü anlatmam zor. her izleyişimde bambaşka detaylar yakalıyorum, aynı yerlere belki elli kere aynı şiddette kahkahalarla güldüm ve açıkcası gurbetteyken izlemeden yattığım gün neredeyse olmadı.

    asıl bahsetmek istediğim konu bu değil ama. öncelikle şunu kabul etmeliyim, kesinlikle ne madde ne manen dylan moran'ın yarattığı karaktere benzemiyorum. fiziksel olarak yakınından bile geçemiyorum, varille şarap içmeyi değil koklamayı bile başaramam ve kesilikle öyle bir aksanım olamaz. tüm bunları geçersek bernard black ile benzeştiğimiz yanlar o kadar çok ki kendisine tıpatıp benzemesem de hemen hemen her durumda verdiğimiz tepkiler aynı olmakta.

    neden türkiyede böyle diziler çekil(e)miyor sorusunun cevabı aslında türkiyenin kendisi ile ilgili. tamam güzel milletim kendisine sunulan ne saçmalıkları afiyetle yedi: çift çeneli mafioso bozmaları rus keskin nişancıları hakladı gururlandı, yüzbin liraya kendini satan kadın ile ona para sayan adamın ilişkisine aşk dedi, çok uluslu şirketleri sabah akşam ince belli bardaktan çay hüpletilen yolgeçen hanları sandı ama bu ülke ekranlarında tutmayacak, "hadi canım sen de" tepkisi doğuracak şey bir insanın bir sahaf açıp dizide gösterildiği gibi hayat yaşaması olacaktır sanırım. öncelikle kitap okumayan bir millet olarak kitapçıdan anladığımızın bir sürü parlak cilti yeni kitabın yan yana dizildiği ve kötü müzikler çalan fabrikasyon yerler, ki 301'de bu konu o kadar ince ve güzel detaylarla işleniyor ki spoiler verip "bakın bunu da ben farkettim çok zekiyim" oyunu bile oynamayacağım.

    evet öyle bir hayatım olmasını isterdim. çevremi umursamayacak kadar kendimden geçmiş olmak, bütün gün kitap okuyup şarap içmek ve arada sırada dükkanıma gelen müşterileri ağlatarak dükkandan göndermek isterdim. hayallerin en güzeli olurdu öyle bir hayat benim için. iki en yakın arkadaşım gelip giderdi, belki arada birileri ile beraber olurdum ama çok da umurumda olmazdı yine de kanepemde sızan bir kadının üstüne cekedimi örtecek kadar da insanlığımı korumak isterdim. ama biliyorum ki olmaz, belki dylan moran'ın gerçekte dublinde gördüğü bir kitap evinden ve onun sahibinden esinlenmesi büyük britanyada mümkün ama türkiyede öyle bir şey yok. daha sabah kadehi dolduramadan zabıta yıkım team baskını verir yapacak bir şey yok.

    uzun lafın kısası her izlediğimde beni çok güldüren ama bir o kadar da, senaryo gereği de olsa, başka bir hayata imrendiren bir dizi black books. hayatımda "orada olmalıyım" dediğim çok az film ve dizi oldu. çocukken yıldız savaşlarını trt de ilk izlediğimde hissettiğim şeyleri de ifade edememiştim. tek aklımda kalan uzay, evrende adaleti sağlayan şövalyeler, x-wing'ler ve "güç" olmuştu. şimdi de ifade edemiyorum kitapçı, şarap, dostluk, umursamazlık, kaygısızlık diye geveleyebiliyorum sadece.
  • s01e04 de diyebileceğimiz grapes of wrath bölümünde gülmekten bir taraflarınıza agrı girmesi muhtemel ingiliz sitcomu
  • komedinin ingilizlerin işi olduğunu bir kez daha kanıtlayan bir dizidir, ya da benim komik bulabildiğim şeyleri sadece ingilizlerin yapabildiğini, o kısmından pek emin değilim. emin olduğum bir şey varsa black books izlemeyenlerin çok çok şey kaçırdığıdır. insanların oturup tekrar tekrar izlemesinin sebeplerinden biri ise ortalama 8 dakikada bir duyulan bombastik bir espri sonucu gülmekten sonraki bir kaç dakikayı kaçırmalarıdır, daha sonraki seyirlerde o kaçırılan kısımlar da yeni gibi geldiğinden sıkılmadan yaklaşık bir 4-5 kez izlersiniz.

    örnek vermek gerekirse, s01e04'te fazla kafein eşliğinde izlediği polis dizisi sonucu hiperaktiflik sınırlarında dolaşan ve dedektifliğe saplantılı manny karakoldadır ve onu polis zannetmektedirler, bir polis onunla birlikte bir suçluyu sorgulamak ister çünkü iyi polis kotü polis numarasını deneyecektir, manny'ye sen iyi polis ol ben kötü polis olacağım der ve başlarlar.

    -inspector norris: nogsy! (sorgulanan suçlu) you miss me?
    -nogsy: yeah, i was just sitting here thinking "when's inspector norris coming back?"
    -inspector norris: oi! smart lip doesn't work with me, nogsy! i don't react well to it. now, you better start giving me something solid or i'll feed you to the sharks.
    -manny: (to nogsy) you have... beautiful eyes.
  • kendine komedi dizisi diyen çok şey gördüm ama şaraptan lolipop yapmayı başaranını ilk defa görüyorum.*

    alkış.

    edit: onca vakitten sonra linkini de koymayı akıl ettim
    https://www.youtube.com/watch?v=bziwumowlco
  • her bölümü, yoğun istek üzerine (benim o, yoğun bir istek duyan) tekrar izlenilen baş yapıt. dylan moran'ın sigara içişine zaten hasta oluyordum, şimdi bir garip oluyorum.
hesabın var mı? giriş yap