• öncelikle "hacı david fincher, dave grubeck'in romanından uyarlama butter milk with turkish potatoes filmiyle beyazperdeye geri dönüyormuş" şeklinde atlanmaması gereken bir yönetmendir. zira kendisi haim fresco desteğiyle transfer yapan galatasaray misali sürekli değişik isimlerle anılmasına rağmen, taraftarına 0 sonuç göstermektedir. bu konudaki iyi niyetli yazar arkadaşların düştüğü tuzaklara bir kaç örnek vermek gerekirse:
    (bkz: #1192098)
    (bkz: #2036478)
    (bkz: #3214256)
    (bkz: #6267507)

    demek ki kendisini filmin bayrağıyla poz verirken görmeden inanmamak gerekiyormuş.

    bu muhterem ile ilgili ikinci mühim nokta ise, filmlerinin hiçbirinde adam akıllı güneş yüzü göstermemesidir. (şimdi espri olsun diye, vampirlikle, güneş alerjisiyle ilgili esprilerle yazıyı şekillendirebiliriz, mamafih bu hamle yazının vakarını alır götürür, bizi konuya ilgi çekmeye çalışan dergi yazarına çevirir efenim, kaçınıyoruz)
    genellikle film-noir kalıplarına yanaşan bir yönetmen olduğu için bu karanlık atmosferlerini ayrıca sevip sayıyor, bir gün kalkıp fargovari bembeyaz bir kara film çekse dahi hoş olabileceğini düşünüyoruz.

    ayrıca fincher'ın klip-reklam yönetmenliğiyle iştigalini de bilmeyen yoktur. kendisinin evvelinden madonna'nın pek çok tabuyıkıcı klibini de yönetmişliği, video klip sektöründe bir devrime kaşesini basmışlığı vardır.
    reklam-video klip sektöründen sinemaya geçen yönetmenlerin *gençleri fevkalade yakaladığını gördüğümüz bu dönemlerde, david fincher da adamakıllı senaryolarla çalışarak bu avantajı lehine kullanmış, hayranlarını "macun çekse izlerim abi" kıvamına getirmiştir.

    son olarak filmografisine gayet sığ bir şekilde, ufak bir bakış atacak olursak:

    1. alien 3(asıl ismi "alien'ın kübü" şeklindedir, 3 üstte olmalıdır): her alien filmi, sinemaya yeni bir yönetmen kazandırır önerisinin üçüncü ispat belgesi olarak bu film fincher'ın kariyerine ivme kazandırdı. ripley saçını kazıttı, düşmanları iyice azıttı, iğfal etmeye kalktı filan, tuhaf filmdi vesselam. ama pek çok eleştirmen ile birlikte yönetmenin kendisine de yaranamadı film, yapımcıyla olan anlaşmazlıklarla birlikte, çektiğinden pişman olduğu yegane eseri belki de.

    2. se7en: hani nasıl derler, bazı filmler çıkar, "çok iyi film, şahane, muazzam, muntazam" gibi kelimeler tamamlamaz onu, 'sıkı film' dersiniz, insana maço bir his enjekte eder, bir yandan da atmosferiyle, oyunculuklarıyla mesafeli olurlar. işte o -zorlama- manada diyorum ki, sıkı bir filmdir se7en.

    3. the game: doksanların sonlarına doğru, show tvde akşamları yayınlanan filmler gibidir. belirli dozda aksiyon, entrikalar, gerilim, ve o keskin sinematografi, sanki tüm filmleri aynı görüntü yönetmeni çekmiş gibi. the game'in bu filmlerden en büyük sıyrılışı ise, gerçekten filme tekrar göz atmaya neden olacak kadar sürpriz olan finalidir. bir de sean penn, deborah kara unger gibi ustaların döktürüşleri vardır. neticede ilk olarak bir akşam show tvde izlediğim ve çok beğendiğim filmdir.

    4. fight club: hakkında en çok konuşulan, dolayısıyla hakkında en az konuşacağım david fincher filmi. chuck palahniuk'un insan beynine "iyi gelen" efsane romanını, tam da çağımız görsel estetiğine uygun bir biçimde peliküle yolladı üstad, sonra çağladı, patladı, yıktı ortalğı film tabiri cazise..

    5. panic room: fincher'ın boğucu atmosferden vazgeçmediği filmlerden. aynı zamanda son günlerde sayıları epey artmakta olan "afişinde endişeli bir jodie foster suratı olan filmler" kategorisini kullanıma açmıştır. önceki 3 filmin başarısına yetişememiş, kimisinin beğendiği, kimisinin bi git allasen diyerek yaklaştığı bir gerilim denemesi olmuştur.

    bu arada kendisi son olarak zodiac filminin çekimleriyle meşgul olmakta. hatta bitirmiş bile diyebiliriz, yine ne olur ne olmaz diyerek filmin başrollerinde jake gyllenhall ve robert downey jr.'ın bulunacağını belirtip bu uzun ve kimsenin okumayacağı yazımı bitiyorum.
  • fight club'daki creditsten** bir alıntı*:

    warning
    if you are reading this then this warning is for you. every word you
    read of this useless fine print is another second off your life. don't
    you have other things to do? is your life so empty that you honestly
    can't think of a better way to spend these moments? or are you so
    impressed with authority that you give respect and credence to all who
    claim it? do you read everything you're supposed to read? do you think
    everything you're supposed to think? buy what you're told you should
    want? get out of your apartment. meet a member of the opposite sex.
    stop the excessive shopping and masturbation. quit your job. start a
    fight. prove you're alive. if you don't claim your humanity you will
    become a statistic. you have been warned...... tyler
  • iyi yönetmen olduğunu, filmlerini (özellikle the curious case of benjamin button) beğendiğimi yazınca delinin biri tarafından bayağı bir aşağılanıp, sinema bilgime falan bayağı bir giydirilmiş yönetmen bozuntusu. ben de kızdım şimdi bak. ibne david düzgün film çek lan, adam bize patlıyo amk.
  • (bkz: alien 3)
    (bkz: se7en)
    (bkz: the game)
    (bkz: fight club)
    (bkz: panic room)
    (bkz: zodiac)
    (bkz: the social network)
    (bkz: the curious case of benjamin button)
    (bkz: the girl with the dragon tattoo)
    (bkz: gone girl)

    gel başkan ol bizim ülkeyi yönet.
  • şu anda 52 yaşındaymış. kalan hayatında sadece zodiac, the girl with the dragon tattoo ve son filmi gone girl ayarında psikolojik gerilimler çekse dahi her gün adını anarak verdiği nimetler için şükür duası ederim. başka bir fight club, se7en çekmesine gerek yok.
  • bi the game'i seyretmemiştim onuda seyrettim ve tapma kararı aldım bu elemana...
  • amerikan sinemasının alternatif yüzünün başarılı temsilcisi.
    90'ların simgelerinden.
  • biri kendisine saatleri ayarlama enstitüsü adında, tam uyarlamalık bir romanın varlığından söz etse ne iyi olurdu.
hesabın var mı? giriş yap