• en sevdiğim filmlerden biri olan ve son yarım saatini defalarca izlediğim der siebente kontinent'e kardeş bulduğum için çok sevindiğim film.

    film güzel, oyunculuklar bilmem ne harika, evet. zaten yukarılarda defalarca yazılmıştır. ben davis'in o eşyaları, o duvarları parçalamasına bayıldım asıl. izlerken mest oldum, vallahi jest oldum.

    nasıl bir sapığım, anlayan beri gelsin.
  • (bkz: demoman)
  • son zamanlarda yapılmış en iyi film. bir beyaz yakalının sistemin rutini içerisine hapsoluşunu ve karısını kaybetmesiyle birlikte özgürlüğüne kavuşmasını anlatıyor... aklıma deliliğe övgü'yü getirdi bu film. insan normların dışına çıktıkça, delirdikçe nasıl da güzel özgürleşiyor.
  • kardeşim ne seyrediyoruz dediğinde, henüz okumuş olduğum konusunu hiç adetim olmayacak şekilde, fazlaca yüzeysel ve kısaca "garip bir film" diye özetlediğim, izlerken hipnotize olmuşa döndüğüm ve bittiğinde, kardeşime yönelttiğim nasıl buldun sorusuna, afallamış ama etkilenmiş bakışlarının eşlik ettiği "garip bir film" cevabını aldığım garip ama çok etkileyici bir film.
  • ne anlatmak istediği belli olmayan film. ondan biraz, şundan azıcık, biraz da bundan koyalım da izleyici kendince çıkarımlarda bulunup anlamlar yükleyip kült bir film izlediğini düşünsün demiş adamlar.
  • jake gyllenhaal değil de başkası oynasa kapatabilirdim. bilmiyorum ergen de ilginçti. jake gyllenhaal seviyorsan izleyebilirsin. bu adamın filmleri hep böyle zaten. hali tavrı izletiyor sadece. neyse soundtracki çok güzel olan filmdir ama.

    edit: heart-crazy on you
    https://www.youtube.com/watch?v=ozuw6bh_vak
  • garip ama güzel. güzel ama garip. sarı oğlan çocuğu, efsane oynamış.
    jake bebeğim yardırmış. duygular, duygusuzluk... hepsi bir bir yüzünde. bazı mantıksızlıklar olsa da ben çok sevdim. adına yaraşır biçimde yıkıcı. sonra yeniden inşaat zamanı...

    ve özet: kendin olmak güzel. her şeye rağmen.

    --- spoiler ---
    adam kafayı çok güzel çizdi yalnız. sokaklarda seke seke gidişi, tüm bakışlardan sıyrılıp müziğin hakkını verişi, ortalığın amına koyuşu... bayıldım. artı kıskandım da galiba. bir şeyler yıksak ya beraber... kalbimizin kırıldığı her an için bir bina...
    --- spoiler ---
  • filmin başlığına yazan bir çok yazarın filmi hemen hemen hiç anlamadığını, muhtemelen de bir çoğunun bu yüzden filmi sevmediğini söylerek iddialı bir şekilde gireyim entry'ye. ama bu kötü bir şey değil, hatta tam aksine.

    aklımda kalan noktalarla birazını açıklayayım filmin;

    --- spoiler ---

    adamın baştaki tepkisizliğinin nedeni yaşadığı travmanın ağırlığı, arkadaşlar.
    hiç bir hissetmedim dediğinde değil, trenin acil yardım frenini çekmesiyle ifade ediyor adam kendini. "pain is so big you feel nothing at all" diye bir şarkı sözü var, hatırlayın.

    adamın beyaz yakalı bunalımından çok da muzdarip olduğunu hiç düşünmüyorum, bazı arkadaşların tespit ettiği gibi, belki çok az. yani işe git gel, ne kadar anlamsız şeklinde kendini gösteren yalandan varoluş bunalımı tribinde değil bu kardeş. muhtemelen filmin sonunda iyileştiğinde işine de dönebilir. tabi biraz daha az sahte bir insan olarak. bütün o sokaklarda delirmeler, kendi olmak filan da değil. tamamiyle çaresiz bir tutunma çabası.

    acıyı neden mutlulukla karşıladığını da ilk yazdığım paragrafa bağlayıverin, adam acı da olsa bir şeyler hissedebildiği için mutlu oluyor. çünkü o kadar ağır bir uyuşma hali içindeki (doktora gidiyor hatta bunun için) hissedebildiği her hangi bir duygu hayatta olduğunu hatırlatıyor.

    cenaze evindeki çocuklara bakışı da bir şeyler ifade ediyor, emin olun. ölümü yenebilen çok basit bir şey var: çocukların neşesi. karusel fikrinin yeşerdiği sahne orası mesela. finalde çocuklarla koşarken ölümü ve kederini yeniyor adam.

    ha bi de: sırf karımı sevmiyordum dedi diye karısını sevmediğine de inanmayın. karuselde dönerken kızaran gözlerde görebilirsiniz sevgisini.

    --- spoiler ---
    ama en nihayetinde, filmi izledikten sonra "e bu ne amk, ne biçim film bu " filan diyorsanız bilin ki şanslısınız.

    bazı şeyleri anlamamak iyidir bence.
  • filmin ilk yarısında sıkıntılı, gri, plaza yaşantısının yaşam tüketen enerjisi içine işliyor. iç sıkıntısıyla izlersen bayılırsın, öyle bayık ama sonrası garip bir şekilde yükseliyor, mutlu ediyor. o bayık, zor nefes aldığın ortamdan koşa koşa çıkıp tertemiz havayı soluyorsun. müzikleri de güzel, eğlenceli, yaşamayı özendiren film.
hesabın var mı? giriş yap