• sanırım üniversitenin amacını henüz kavrayamamıştır. boşa derse girdiğini söyleme sebebi, profesörün yoklama almamasıydı.

    türkiye'nin gelişmeme sebebi işte ne yazık ki bu zihniyet. gençliğin derse boşuna geldiğini düşünmesi çok acı.

    not: derse asistan olarak katıldım. konuyu benim mesleğim olarak algılamayın. sadece örnek vermek için söyledim yukarıdakileri. sabahın köründe başlayan bir ders değildi. 11.30'da başladı. hoca prensip gereği yoklama almıyor, dersine katılımı da inanılmaz fazla. sınıfta 110 öğrenci varsa, 90'ı kesinlikle dersine geliyor. öyle yorgun, argın, yaşlı birisi de değil. 45 yaşında profesör olmayı becermiş, mesleğini seven, sevdirmeye çalışan birisi. konu akademisyen değil. zaten yoklama almasa o sınıfı dolduramayacak kapasitedeyse, kürsüyü bırakması gerekiyor her görevlinin.

    gelelim üniversite öğrencisine, son 4 yılda yaptığım bir gözlem var. yeni öğrencilerin hepsi çok zeki ama tembel. üniversite öğrencisinin başarısızlık nedenleri başlığına da yazmıştım. akademik istekten yoksunlar. bu istek olmayınca haliyle akademisyenler rahatlıyor.

    azerbaycanlı bir öğrencinin türkiye'deki üniversite ve akademisyenlerle ilgili acımasız bir eleştirisi vardı, "türk öğrencilerinin bilimden anladığı isim yapmış 3-4 üniversiteden birisine gidip hiçbir şey öğrenmeden, ancak dersleri geçmek uğruna konuları ezberlemektir."

    bu söylediğim öğrenci zihin olarak üniversiteyi kavrayamadıysa, sıraları eskitmekten başka ne iş yapıyor?

    mustafa inan'ın hayat hikayesi bir bilim adamının romanında bu durum çok güzel açıklanmış oğuz atay bu durumu.

    "...efendim, bir bahçıvanın oğlu olan gauss, daha ilkokulda okurken kendini göstermiş. birg ün öğretmenleri yaramazlık yapan sınıfa bir ceza vermiş: birden yüze kadar sayıları toplayıp getirin bana, demiş. herkes hesap yapmış, sayfalar doldurmuş. gauss bir kaç dakika düşündükten sonra defterine bir satır yazıp hocaya uzatmış. 'nasıl olur canım' demiş öğretmen, 'senden akıllısı yok mu?' herhalde yokmuş. öğretmen bile bu kadar akıllı değilmiş. 'çok kolay öğretmenim,' demiş gauss, birden yüze kadar sayıları düşündüm: ilk sayı bir, son sayı yüz. toplamları 101 ediyor. sonra, baştan ve sondan iki sayıyı düşündüm: 2 ve 99. onların toplamı 101. sonra 3 ve 98, sonra 4 ve 97... hepsinin toplamı 101. bu 101'lerden ne kadar var? yüzün yarısı kadar. öyleyse 100/2 ile 101'i çarparım. istediğiniz toplam 5050 olmalı'. öğretmen şaşırdı; çünkü bu metod matematik dünyasında bilinmiyordu henüz. küçük gauss'un bulduğu yeni bir formüldü. 100 rakamıyerine 'n' sayısı konulursa, 1'den 'n'e kadar sayıların toplam formülü çıkıyordu ortaya n(n+1)/2. öğretmen ertesi gün gauss'a, bulabildiği en iyi matematik kitabını satın alarak hediye etti..."

    bu hikayenin adı ülkemizde eksik olan sistem diye devam ediyor kitapta. sonra ekliyor oğuz atay,

    "sistemi anlamak için" dedi profesör, "daha doğrusu, sistemin gerisindeki matematik düzeni anlamak için, formüllerin gerisindeki matematikçiyi, onun nasıl düşündüğünü sezmek gerekiyor. bunu öğretmiyorlar size; belki liseden sonra da öğretmiyorlar, hiç öğretmiyorlar. matematikçinin neden ve nasıl düşündüğünü hiçbir zaman bilmiyorsunuz belki. matematiği bir takım uzun ve yorucu işlemlerden ibaret gördüğünüz için de bilim çekici gelmiyor size. sayıların ve eski yunanca harflerin gerisinde canlı ilişkiler olduğunu sezemezseniz, sayılarla hayatın arasındaki ilişkiyi göremezseniz, matematik ve dolayısıyla fizik çalışmanın tek amacı sınıf geçmek olur"
  • temelinde dersi veren kisiyle ilgili bir sorun oldugunu dusundugum durum. tabii bunu dusunmem yetmiyor, sebeplerini de saymam gerek. oncellikle edecegim laf, goren de sanir ki dersi veren carl sagan, ogrenciler hep mal..

    son 2 donemden 3 hocami anlatarak orneklendirecegim:

    1) kitaba sadece egzersiz sorularini okumak icin bakan soyut cebir hocam:
    contact filmindeki dr. ellie arroway'in gercek dunyadaki yansimalarindan biri olarak gordugum bu hoca, ders sirasinda anlattigi konunun tarihinden girip felsefi etkilerinden cikardi ki; kimse cit cikartmadan dinlerdi. derste yoklama almamasina ragmen sinif her zaman dolu olurdu. grup simetrisi anlattigi sirada "yatak ortusunu degistirirken aklima bunlar gelir hep hahahahaha" diyebilecek kadar da ogrenciye yakin davranan bir hocaydi. pek fazla ders kacirmadim. notunu bol bulamac vermezdi, celikten mantikla cozmemizi beklerdi. bugun hala departmanda dolanirken kendisiyle karsilastigimda kendimi mutlu hissediyorum; cunku dersi gecememis olmama ragmen insan gibi ispat yazmayi ogrenmeye zorladi beni bu yaptigiyla; ki bu da 50 universite bitirmeye esdeger benim icin. dersi tekrar etmek zorunda kaldim sonuc olarak. bu seferki hoca ise ders notu olarak kullandigi pdf'te olanlari hic kendisinden bir sey katmadan tahtaya yazarak ders anlatma kapasitesindeydi anca. (ana ilgi alani topoloji, onu o derse sokanin kabahati gerci bu) 2 saat ziyan olarak gordum o dersi cunku ben kendim evde de oturup calisiyorum onu oyle.

    2) 2 saatlik dersi dumduz sunumdan anlatan numerik yontemler hocam:
    bunun detayini anlatmama gerek yok zaten universiteye giden herkes bu tipi biliyor. yoklama da aldigi icin zorunlu giderdim. baska derslerin notlariyla ugrasarak zamani gecirirdim.

    3) kitaba ve sunuma bakmadan yardiran ai hocam:
    hocalarin hasi bir hocaydi kendisi. her ders milletin o ayila bayila izledigi westworld tipi muhabbetlerle gecerdi. proje gec mi? olsun getir. sinavi mi kacirdin? olsun gel gir. ogrenciyi otekilestirmeyen, ogrenmesi icin tesvik eden bir yaklasimi vardi. tek istedigi ogrencilerin durust olmasi, internetten kopya islerle gelmemesiydi. guncel ai/ml muhabbetleri de cok iyiydi kendisinin ve yine yoklamasiz ders olmasina ragmen butun sinif dolardi. calisan uygulama gostermem gerekirken 13 sayfa soyut rapor vermeme bile gik dememis; ustune bir de tamamini okumus, yorumda bulunmustu. (bizim egoist akademisyenler yapsin da bunu gorelim. raporu okumayi birak ogrencinin agzina sicarlar oracikta)

    ozet:
    derse bosuna girdik diyen bir ogrenci duyan egitim gorevlisi, asistan, profesor, dekan, vb. once dersin, dersin iceriginin ve dersi verenin kalitesini irdelemelidir. universiteye okuma hevesiyle gelip de sigir gibi ders anlatan hocalar yuzunden okuldan soguyan cok insan var.
  • ''doktorum şöyle sazlı sözlü bir gece, efendim bir iphone 7 yapsak, bu ilaçlar...'' he ne diyorduk aynen reçete.
  • o öğrenci devam zorunluluğu olduğu için sabahın köründe uykusunu bölüp okula geldiğinde 2 saat boyunca kürsüdeki profesörün hayat enerjisi bitik ses tonuyla slayt okumasına katlanmış ve yoklama da alınmayınca hayal kırıklığına uğramış olabilir. gittiği ders gerçekten mesleği için önemsiz, sadece formaliteden bir ders olabilir veya önemli olsa bile hocaya bağlı olarak derse gidip gitmemesinin bir farkı olmayabilir. böyle bir durumda öğrenci uykusunu alamadığıyla kalmıştır ve bu beyanda bulunmakta gayet haklıdır.

    ya türkiye'de üniversite okumamış ya da sözlükte dikkat çekmek istiyor olması lazım birinin böyle bir başlık açması için. kaç tane üniversite hocası doğru düzgün anlatıyor, öğretiyor öğrenciye dersini? kim ne öğrendiyse sınavdan önce kendi başına ders çalışmalarından öğreniyor. kandırmayalım birbirimizi.
  • ülkede bir sağa bir sola baktıktan sonra üniversitenin ve eğitimin gerçek bir değeri olduğuna inanabilen kaldıysa, yadırganabilir öğrencidir.

    yok, eğitimin ciddiye alınacak bir yanı kalmadığı sonucuna varılıyorsa ki bana kalırsa doğru sonuç budur, illa yadırganacak bir öğrenci değildir. kendince haklı olma olasılığı vardır.
  • yoklamasız eğitim alınca okula gitmiyorlar diye bir şey yok. iyi hocaların dersine her takdirde gidiliyor. yani eğer yoklama alınmayan bir yerdeyseniz kim iyi hoca kim değil bunu anlayabilirsiniz.ders anlatan adam demek ki iyi hoca değilmiş çocuklar boşa geldik demiş. ben de dinlemem oturup kitaptan okurum. aynısını sen de yaparsın. abartmanın alemi yok.
  • üniversite denilen ortamda öğrenciyi derste tutmak için yoklama denilen uygulamaya ihtiyaç oldukça, çok da şey edilmemesi gereken öğrencidir.

    yoklama ile zorla derste tutmazsın, sonra sınavlarda, projelerde güzel bir eleme yaparsın geçer gider dönem.

    bu arada tıp okuyormuşsun kardeş hayırlı olsun verdim şukunu. ayrıca çok da kasma, reçete yazmaya ders alıyorsun ama göreve başlayınca hangi represant fazla promosyon verirse onun ilacını yazıyorsun.
  • normal öğrencidir.

    üniversitelerde ne bütün dersler aynı ağırlığa ne bütün hocalar aynı yetkinliğe sahip. öğrencinin de bu dersleri ve hocaları karşılaştırarak ders seçmesi gayet normal günümüz şartlarında.

    ki gerçekten üniversitelerimiz bu tarz hocalar ve derslerle dolu. olmasa bile öğrenci arkadaşın eksik konularını tamamlamak, sınava çalışmak, soru çözmek gibi başka öncelikleri de olabilir.

    ben demiyorum bunu yirmi otuz yıl tahsil görmüş tıp profesörü söylüyor. hoş, keseden sallamak kolay. adam belki üniversitede aynı hareketi kendi yapmış gelmiş burada ahkam kesiyor. o önemli soruyu sormak istiyorum kusra bakmayın.

    size ne aq?
hesabın var mı? giriş yap