• deleuze ve guattari ile birlikte kita felsefesinin en onemli ikililerinden olan theodor adorno ve max horkheimer'in cok muhim bir eseridir aydinlanmanin diyalektigi. akilla*, aklin sinirlariyla, aklin kolaylika akilsizliga donusebilmenin irdelendigi bir eserdir.

    esasinda aydinlanmamanin diyalektigi deselermis daha iyi olurmus bu eser icun, zira aydinlanmanin kendini elestirme kapasitesini zaman icerisinde kaybetmesiyle, aydinlanma projesinin barbarliga varan basarisiz bir tecrube oldugunda hemfikirlerdir adorno ve horkheimer. yalniz bu cok sert aydinlanma ve akil elestirilerine karsin, adorno ve horkheimer icin akil ve aydinlanma ayni zamanda insanligin korkularini yenmesi icin tek umududur. cok buyuk bir ironidir, ama bu boyledir kardesim.

    onsozde soyle derler: "bu kitabi yazmaktaki tek hedefimiz insanligin, daha insani kosullarda yasamaya baslamak yerine, neden yeni bir tur barbarizme battigini anlamak idi." kuskusuz ki, yazarlarin barbarizmden anladiklari hitler ve fasizm idi. kitap frankfurt okulu'nun urettigi en baba eser olarak bilinir.

    eserin ana tezi sudur: aydinlanma kendisini mitlerden ve irrasyonel dusunceden ayirarak tarih sahnesine cikmistir, yani mitleri reddetmistir . ama mitleri reddederken de, mitlerin buyusunden, temel izleklerinden ne yazik ki kurtaramamistir kendisini. yani kisaca, mitik dusunceyi reddeden akil, kendini sonuc olarak mitin kurbani olarak bulmustur.

    nasil mi bulmustur?

    mitlerde ve mitik dusuncede, gerceklesen her olay kendisiyle uzlasmak zorundadir. buna kant icsellestirme prensibi* demistir. insanlar bilgi uretirken, bilimleri gelistirirken, bilimi insan hayatindan ayri tutarak kendi tahakkumunu olusturmasini saglamislardir. yani akla onem veren insan, aklin yarattigi kurallarin kurbani olmuslardir, ve kant'in "aklin kamu alanindaki kullanimi" denilen seyi uygulamayi birakmislardir. bunun uzerine de akil, ve modern kurumlar zamanla fasizm denilen siyasi hayvani olusturmustur. anti-semitizm ise aydinlanmanin ulasabilecegi sinirlari simgelemektedir adorno ve horkheimer'e gore.

    baski ve fasisizm adorno ve horkheimer icin bati toplumunun tarihsel bir yanilsamasi degildir esasinda. aksine, bati dusuncesinin ta koklerinde, tahakkum ve baski vardir.

    bu nedenle eserin birinci bolumu, cok zekice yazilmis bir odyssey* elestirisiyle baslar. ulis'in siren'lerin sarkisini duymasiyla kendini direge baglamasini ve kurekcilerin kulaklarini balmumuyla kapatmasini adorno ve horkheimer bati dusuncesinin ozunde yer alan, dogal olani akilla kontrol etme durtusyle aciklar. yani, siren'lerin sarkilariyla simgelenen doganin cezbedici unsurlarini bedeni kontrol etmeye calismistir ulis... bati muziginin temelinde de bu vardir yazarlara gore.

    ayni sekilde, hegel'in zihnin kurnazligi* dedigi olgunun en guzel orneklerini ulis gosterir cyclop'larla karsilasmasinda. sikloplar kendisine adinin ne oldugunu sorarlar. o da udeis cevabini verir ki, udeis yunanca hem "kahraman" hem de "hic kimse" demek imis... buna da burjuva subjektivitesi yaftasini yapsitirir adorno ve horkheimer. hayatta kalmak icin dili bile manipule eden, ve dilsel olarak reprezentasyon asamasinda olsa bile, kendi hicligini rasyonallestirebilen burjuva subjektivitesi....

    bati bujuva/kapitalist toplumlarinin kokunde iste bu hassas dengeler vardir..

    lakin adorno be horkheimer akil dedigimiz seyi yine de tek kurtulusumuz olara sunduklari icin, aydinlanma ve akli tanimi yapmamistir eser boyunca. aksine, bu kavramlari tanimladigimi takdirde, bunlara otonomi vermedigimiz, kurallar ve hesaplar icinde yasadigimiz takdirde, her an baskici bir dunyaya hazir olmamiz gerektigini anlatmislardir. bu yuzden, bu eseri referans gosterip fasizm ve koktenciligin en alasini yapanlara hadlerini bildiriniz... ayrica "aydinlanma ve kitle yanilsamasi" ve kultur endustrisi bu eser icerisinde yer alir...
  • "naziler radyo yayınının kendi davalarına, matbaanın reform hareketine yaptığı gibi bir biçim kazandırdığını biliyordu.
    führer'in... o metafizik karizmasının radyo konuşmalarının her yerde duyulabilirliğinden ibaret olduğu anlaşıldı.
    sözün her yere nüfuz etmesi gibi muazzam bir olgu içeriğin yerini alıyordu.
    führer'in konuşması zaten bir yalanken, hiçbir dinleyici artık o senfonin gerçek anlamını anlayamıyordu."
  • ön okuma tavsiyesi: (bkz: negatif diyalektik/@signifier)

    ----------------------besim f. dellaloğlu
    bu diyalektiğin, yani negatif diyalektiğin ortaya çıktığı en önemli alan adorno için aydınlanmadır, modernliktir. aydınlanmanın diyalektiği yapıtı çağımızın en güçlü, hatta acımasız akıl eleştirilerinden biridir. bu yapıt adorno ve horkheimer tarafından ikinci dünya savaşı sırasında yazılmıştır. sırf bu nedenle bile zaman zaman ikisini ayırt etmek güçtür, hatta anlamsızdır. yukarıdaki bazı paragraflarda her ikisinin adının yer yer birlikteliği de bu yüzdendir. bu konudaki en net ifade, yine aynı dönemde yazdığı minima moralia'nın önsözünde adorno tarafından ortaya konmuştur. "hiçbir düşünce yok ki burada, onu kâğıda geçirmeye vakit bulmuş adam kadar horkheimer'a da ait olmasın."

    aydınlanmanın kendi ideallerine ihaneti, adorno ve horkheimer'ın aydınlanmanın diyalektiği yapıtının ana temasıdır. frankfurt okulu'nun en güçlü yanlarından biri, aydınlanmayı yeni baştan yazmalarıdır. getirdikleri toplumsal eleştiri, bir bakıma modern aklın eleştirisidir. bunun temelinde de aydınlanmanın ulaştığı sonuçlar yatmaktadır. frankfurt okulu'na göre aydınlanmanın vardığı sonuç kendi kendini imhadır ve bunun iki ana nedeni vardır. bunlardan ilki, aydınlanmanın aklı getirdiği noktada bireyin silinişidir. adorno'nun deyişiyle, "niteliksel olarak farklı olan ve özdeş olmayan (non-identical), niceliksel özdeşlik içinde erimiştir." aklın yalnızca amaçlara ulaşmak için kullanılan araçlarla tanımlanır olması yeni bir egemenlik biçimi yaratmıştır: tümelin akıl yoluyla tikel üzerindeki egemenliği. çünkü artık tümel aklın somuttaki gerçekleşmesi gibi görünmektedir bireye. bu dayatma bireyce gerçekleşmiş evrensel akıl olarak algılanmakta ve bireyin toplumsal işbölümündeki konumu dolayımıyla da sürekli yeniden üretilmektedir. bu, bir anlamda, tümelin bireyin aklını işgal etmesidir. birey kendi varlığını tümelin kendisine öngördüğü rollerin dışında tanımlayamaz olmuştur. efsanevi burjuva bireyi yoktur artık.

    ikinci neden ise, aydınlanmanın özne ile doğayı birbirinden kesin çizgilerle ayırmasında yatmaktadır. mit, insanı doğaya tabi kılarken, aydınlanma doğayı insana tabi kılmıştır. bu mutlak ayrım insanın içinde varolduğu doğayı kendisine tamamen dışsal bir öğe olarak algılamasına yol açmış, bu da doğanın insan için şeyleşmesine neden olmuştur. modern dönemde, bilim ve teknoloji insanın doğa üzerindeki egemenliğinin araçları hâline gelmiştir. doğa yalnızca üzerinde egemenlik kurmak için hakkında bilgi edinilecek bir nesneye dönüşmüştür. ancak insanın doğa üzerindeki bu egemenliği, aynı zamanda insanın kendi üzerinde de bir egemenlik yaratmıştır. çünkü insan da içinde yaşadığı doğanın yazgısını paylaşmak durumundadır. sonuçta insanı yücelten aşkın özne konumlandırması, ki modern düşüncenin temelidir, insanın çöküşünü de hazırlamıştır. böylece, insanın doğa üzerindeki egemenliği, hem insanın, hem insanın iç doğasının ve hem de doğanın egemenlik altına alınmasıyla sonuçlanmıştır. bir bakıma, her iktidar ilişkisinde, iktidarın öznesi, nesnesinin kaderini paylaşmak durumundadır.

    her öznede, modernin ya da genel anlamda toplumun gerçekleştiği bir nokta vardır. bu, modern dönemde genelde akıl üzerinden gerçekleşir. modern dönemde akıl, toplumun öznedeki ajanıdır. akıl, özneye takılmış bir "protezdir". her protez, içinde yer aldığı bedenin içindedir, ama aynı zamanda, ona dışsaldır. protez hem o bedene aittir hem de o bedende dışarının temsilidir. protez akıl, modern iktidarın aracıdır. modern özne bir cyborg'tur. cyborg yarı insandır, yarı robottur. hem insandır hem robottur. ne insandır ne robottur. aydınlanmanın ileri sürdüğü gibi, akıl sadece ilerleme, özgürleşme değildir. akıl aynı zamanda iktidar, egemenliktir. aklın diyalektiği, onun bu iki farklı görünümü arasındaki bir gerilimdir; herkese eşit uzaklıkta evrensel olarak akıl ve tikelin egemenliği olarak akıl. bu gerilim, aydınlanmanın, akıl, mit ve egemenliğin toplamı olduğu sonucuna varmak için yeterli bir nedendir. bir anlamda "mit zaten bir aydınlanmaydı ve aydınlanma mite dönüşmüştür". modern insan için özgürlüğün ve kendilik bilincinin bedeli çok ağır olmuştur. benjamin'in diliyle söylersek, modern dönemde insan halesini yitirmiştir. insan teki, özgünlüğünü, biricikliğini kaybetmiştir. mekanik yeniden üretim çağında her özne bir diğerinin aynısıdır. aynı şeyleri yiyen, aynı şeyleri içen, aynı şeyleri dinleyen, aynı şey leri seyreden özneler aynı şeyleri düşünmeye, aynı şeyleri hissetmeye başlamıştır. herkes aynıdır. herkesin aynı olduğu yerde kimse kalmamıştır. özne bitmiştir, tükenmiştir.

    çağdaş toplumda bütün bunları mümkün kılan ise "kültür endüstrisi"dir....
    ----------------------cogito 36, 2003, s. 20-22.

    besim hoca "kültür endüstrisi"ni de güzel anlatıyor ama ayıp olur onu da aktarırsam buraya. ille de okumam lazım, dergiye de ulaşamıyorum diyorsanız yeşilleşelim.
  • --- spoiler ---

    aydınlanma, kant'ın deyişiyle, "insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. bu ergin olmama durumu ise, insanın kendi anlama yetisini bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır."

    --- spoiler ---

    her cümlesini en az üç kere okumak lazım gelen son zamanlarda okuduğum en çarpıcı kitap.
  • aydınlanmanın diyalektiği isimli max horkheimer ve theodor w. adorno'nun 1944 yapımı unutulmaz eseri. aydınlanma ideallerinin insanlığı nasıl olup da hümanizm den barbarlığa taşıyıp ilerleme fikriyle ters düştüğünü anlatır duyduğuma göre.
  • kadına biçilen süslenme rolüne karşı ağır konuştuğu 332. sayfayı (kabalcı 2010) ayakta alkışladım.

    kralların şaklabanlarından boşta kalan rolü erkeklerin kadınlara giydirdiği ve ruj ve pudranın aslında fahişe süsü olmasının usulca gözden kaçırılması gibi konular çok güzel anlatılmış.
  • hakkında bu kadar az entry girilmesi ho$uma giden şaheser. bu kitap bir defa okuyup anlaşılmaz, en az 2-3 defa bitirmek gerekir, tam olarak anlayıp not alarak falan bitirmek ise 3-4 haftadan az sürmez. bu kitap öyle alayım da bir bakayım neymiş aforizmaları alıp sosyal medyada kullanayım da havam olsun kitabı degildir, kullanırsanız insanlar anlamaz, bilmez, dü$üncelerinizi paylaşmak istersiniz hevesiniz kursağınızda kalır yapmayın. en kötü yanı da budur bu kitabın, daha doğrusu tüm frankfurt institute eserleri benzer hazin kadere sahiptir. büyük ölçüde güncelligini korumaktadır, fakat $ahsen aydınlamanın sınırlarının fa$izmle bitmedigi kanaatindeyim, eminim aydınlanmanın pratiği, tarihiyle ve amacıyla çelişerek daha büyük felaketlere sebep olacaktır.
  • --- spoiler ---

    aydınlanma; başlangıcından bu yana insanlardan korkuyu kaldırmak ve onları kendilerinin efendisi durumuna getirmek amacını gütmüştür. aydınlanmanın programı dünyayı gizlerinden kurtarmaktı. mitleri parçalayacak, ham hayalleri bilgi vasıtasıyla al aşağı edecekti. ne var ki tamamen aydınlatılmış yeryüzü bugün muzaffer bir felaketin belirtirlerini taşıyor.

    adorno, horkheimer...

    --- spoiler ---
  • "teknolojik bakımdan eğitilmiş kitlelerin akıl sır ermez bir şekilde her çeşit despotluğun büyüsüne kapılmaya hazır olmalarında, kendilerini tahrip eden ırkçı paranoyaya olan ilgilerinde, kavranılamayan tüm anlamsızlıklarda bugünkü kuramsal anlayışın zayıflığı açıkça görülmektedir"

    dediği için, türkiye'de her zaman okunabilecek kitaptır. tüm bu anlamsızlığın çözümünü daha çok aydınlanma'da görenin de, dilinin açtığı çukurdan zihninin çamuru akan siyasetçilerin de, kadrolu televizyon profesörlerinin de cemaziyülevvelini okumak şimdi bedava! adorno ve horkheimer'ın faşizmin doruğunda yazdıklarını, başka bir faşizm çukurunda okumanın dayanılmaz qeyfi. bok.
  • frankfurt okulu'nun en etkili olmuş yayınıdır.

    theodor w. adorno kitapta;

    "insanlar gençliklerinde besledikleri umutlarına ihanet edip yaşamlarını dünyanın gidişatına göre ayarladıkları için sanki erken gelen bir çöküşle cezalandırılıyorlar." der ve ekler;

    "fiziksel yaralanmalar bedeni, korkuysa zihni felç eder."

    diyorum ki, belki de dünyaya uyumsuz olma korkusu yüzünden felç olmuş zihinlerimiz kalmıştır elimizde ve tüm sıradanlığımızın, huzursuzuğumuzun, mutsuzluğumuzun temelinde gençlik umutlarımıza ihanet etmek günahı vardır, kimbilir? bu açıdan baktığımızda benim için oldukça vurucu bir tespit olduğunu söyleyebilirim.

    adorno, kitapta kültürel endüstriye olan eleştirisiyle dikkat çeker. kültürel eşyaları üretip kitlesel iletişim araçları üzerinden dağıtan kültür endüstrisinin halkı manipüle ettiğini iddia eder ki sanata bakış açımızı etkileyecek türde cümleler bulursunuz kitapta.

    popüler kültürün halkın pasifleşmesine yol açtığını anlatır.

    ekonomik şartlarımız ne kadar kötü olursa olsun popüler tüketim üzerinden kolaylıkla sağlanabilen hazla ve geçici mutlulukla insanların pasifleştirildiğini belirtir.

    günümüzdeki yoğun tüketim anlayışını baz aldığımızda hiç de yabana atılacak fikirler olmadığını söyleyebiliriz.
hesabın var mı? giriş yap