• meshur bir fikra ile iyi tanımlanabilir:

    adamin biri afrika'da safariye çikarken yanina minik köpegini de almis. minik köpek bir gün ormanda dolasip, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kayboldugunu fark etmis. ne yapacagini düsünürken bir de bakmis ki karsidan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyecegini ariyor."simdi basim dertte" diye düsünmüs minik köpek. etrafina bakmis yerde kemik parçalarini görmüs. hemen arkasini leoparin geldigi yere dönerek kemikleri kemirmeyebaslamis, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalisiyormus. leopar tam saldiracakken minik köpek kendi kendine konusmus; "ne kadar lezzetli bir leoparmis. acaba etrafta bundan bir tane daha var mi?" bunu duyan leopar bir anda donmus kalmis ve en yakindaki agaca tirmanarak dallarin arasina saklanmis. "tam zamaninda kurtardim yoksa bu köpege yem olacaktim" diyedüsünmüs leopar. bütün bunlar olup biterken bir baskaagacin üstündeki bir maymun olanlari izliyormus. bildiklerini kullanarakbundan sonra leopardan kurtulabilecegini düsünmüs. leoparin yanina giderek neler oldugunu anlatmis. leopar kopegin yaptiklarina çok sinirlenmis ve maymuna "atlasirtima, gidip sunu yakalayalim" demis. ancak minik köpek neler oldugunu ve leoparin sirtinda maymunla birlikte süratle kendisine yaklastigini fark etmis. "simdi ne yapacagim" diye düsünürken kaçmaya tesebbüs etmemis. bunun yerine arkasini leoparin geldigi yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam etmis. tam leopar saldiracakken yine kendi kendine konusmus; "bu aptal maymun da nerede kaldi? yarim saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok!"

    diplomasi böyle birsey iste... (yapabiliyorsan; hızlı düşün, sakin ol, güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile yen)

    http://www.fikraci.net/…how.asp?grup=3&fikrano=7243
  • ben bunu anlamıyorum. diplomasinin içinde diplomatik dil ve protokol gibi şeyler var. o önden ikinci sırada oturacak, şöyle denirse şu karşılık verilir, argo kullanılmaz falan. böyle düzgün ekselans üslubu. the royal we vesaire.

    akp'yi bu açıdan beğeniyorum bütün bu diplomasi saçmalığını masaya yatırmamızı sağladı. üsluba değil içeriğe bakacaksın. belli bir basmakalıp üsluba zorlayıp sözel faşizm uyguluyorlar. o açıdan yaser arafat'ın birleşmiş milletler toplantılarına belinde tabancayla katılmasını da beğenmiştim. bunlar ezber bozan insanlar. bu dogmaları sorgulamak gerekiyordu akp de bunu yaptı.

    ne var yani uluslararası ülke temsilcilerinin toplantısında "yarraaam" denilemez diye bir kanun mu var? noluyor yani? muhatabı belli değil ki ortaya diyorum. muhatabı belli olsa nolur? eleştiriyi kaldıramayan gelmesin. bunları silen sözlük yönetimine de buradan çok ciddi bir eleştiri getiriyorum: kanun böyle. anladın sen onu.

    diplomasi olmasa nolur? yani kime ne hürmet borcumuz var? bu insanlar bir kere olsun bizim iyiliğimizi düşünmüşler mi? bunlara saygı göstermenin zorunluluğu ne? bundan böyle tüm ülke temsilcilerine "göt" desek nolur? adam bize savaş mı açacak, ambargo mu koyacak? bırak yeaa! bak israil'e. davos'ta bir araba dolusu laf yedi nasıl uslu uslu bize yardım etmeye, askeri araç yenileme, ve satınalma projelerimizi üstlenmeye devam ediyor. sanki "başkanımıza ayıp ettin" mi dediler? haa sonrasında sudan sebeplerle 9 vatandaşımızı öldürdüler ama onun karşılığını da torba torba beylik laflarla aldılar. eminim israil altına doldurmuştur, pişmandır. özür dilemedi sonrasında ama korkuyor. zaten ne özrü? ne diplomasisi? bırakın bu saçmalıkları.

    diplomasi egemenin gelişmekte olana çektiği setlerden biridir. ingilizcemizle aksanımızla dalga geçip, üslubumuza takılıp söylemek istediklerimizi ve aktarmak istediklerimizi yok sayıyorlar, üstlerini örtüyorlar. anlatmak istediklerimiz dururken, dalgayla, şakayla alayla bu tür uluslararası toplantılardaki değerli zamanımızı harcıyorlar. kişisel husumet yaratıp gelecekte bizden kazanabilecekleri olası potansiyeli de siktirediyorlar. nasıl kendi ülkelerinin kredilerini bu kadar kolay harcıyorlar? nasıl bu kadar ülkelerinin çıkarlarını kenara atıp sadece basit politik oyunlara bizi alet ediyorlar?

    sırf bu konuda yaşadıkları mağduriyet yüzünden dahi akp hükümeti ve temsilcileri haklı çıkıyor resmen.
  • en yalın tanımı, sağ gösterip sol vurma sanatıysa eğer, bunun harika bir örneğini bugün ingilizler sergilediler.

    avrupa birliği konsey başkanlığı için tony blair adına daha bir kaç saat öncesine kadar çok güçlü kulis yapmakta olan ingilizler, birden bire blair'den desteklerini çekip ne kazandılar bilin bakalım? avrupa birliği dışişleri ve güvenlik politikası yüksek temsilciliğini. catherine ashton artık ab'nin iki numaralı koltuğunun sahibi. halbuki bu temsilcilik için ashton'un adı hiç ama hiç geçmiyordu. son ana kadar massimo dalema en güçlü aday pozisyonundaydı. hatta d'alema olmazsa jan peter balkenende ya da adrian severin'den biri seçilir diye bakılıyordu.

    fakat işte anlıyoruz ki o kurt ingiliz diplomasisi devreye girip "bak olm, tony blair'i feda ediyoruz ama bari iki numaralı koltuğa bir ingiliz otursun lan" pazarlığı yapmış ve sonuçta da bir taşla iki kuş vurmuş. olaya bak şimdi:

    1. kuş: ağzıyla kuş da tutsa, ingiltere'nin blair'i seçtiremeyeceği açıktı. niye? çünkü ab kurucu üyesi olmayan, euro'ya geçmeyen, schengen'e dahil olmayan bir ülkeye, afedersiniz ama "nah" verirler bir numaralı koltuğu. dahası blair'in ırak'taki sicili de ortada. hal böyleyken blair adı tamamıyla bir pazarlık unsuru oldu.

    2. kuş: blair için düşündükleri bir numaralı koltuktan* fedakarlık ederek iki numaralı koltuğa* düşmeyi "napalım, madem öyle buna da razı oluruz" diyerek kabul ettiler güya. valla şimdi mürsel hoca burda olsa yürü git lan derdi allah sizi inandırsın. arkadaş bu iki numaralı koltuk dediğimiz ab dışişleri ve güvenlik politikası temsilcisi lizbon antlaşmasıyla belirlenen bütçesi, görevleri ve yetkileriyle aslında şu an ab'nin en yetkili organı. halbuki, avrupa birliği konsey başkanlığı -ki ilk başkanı herman van rompuy oldu- tamamıyla bir temsil makamı. yani 23 nisan'da koltuğunu ilk okul öğrencisine bırakacak, 19 mayıs'ta geçit töreninde askerleri selamlayacak falan. görüntü var ses yok anlayacağın.

    sonuç olarak diplomasi fena birşey ama ingiliz diplomasisi daha fena. bir ingiliz diplomatı görürseniz duvara yaslanarak yürüyün derim, valla ne olacağı hiç belli olmaz.
  • güler yüz ve resmi dille laf sokarak, över gibi görünüp aşağılayarak, uyumlu görünüp ayak direterek istediklerini elde etme/kabul ettirme sanatı.
  • kafadan geçen "suratını sokarım!"* yerine the joker sırıtışıyla "yüz yüze diyaloğu önemsiyoruz" deme sanatı.
  • adamın biri afrika'da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış.

    minik köpek bir gün ormanda dolaşıp kelebekleri kovalar çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor.

    - şimdi başım dertte, diye düşünmüş köpekcik...

    etrafına bakmış, yerde kemik parçalarını görmüş. hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş.

    leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmuş:

    - ne kadar lezzetli bir leoparmış. acaba etrafta bundan bir tane daha var mı?

    bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış:

    - tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım, diye düşünmüş leopar.

    bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş. bildiklerini kullanarak bundan sonra kendisini leopardan kurtaracağını düşünmüş. leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış. leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna; "atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım" demiş.

    az önceki yerde bekleyen minik köpek, bakmış kızgın leopar sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaşıyor. ne yapacağını düşünürken kaçmaya da kalkmamış. bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek kemikleri kemirmeye devam etmiş.

    tam leopar saldıracakken yine kendi kendine konuşarak leopara duyurmuş:

    - şu aptal maymun da nerede kaldı? yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok!

    diplomasi denen şey işte budur:
    yapabiliyorsan hızlı düşün, sakin ol, güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile yen.
  • devletlerarası ilişkilerde sadece gücün hakim olmasını önlemek için medeniyetin yarattığı en iyi şeydir.
  • diplomasi, birbiriyle aynı kültüre ve dile sahip olmayan tarafların müzakerelerde bulunması olmuş oluyor.

    diplomatik dil ve prosedürler de bu iki tarafın kültürel farklılıkları aşarak iletişim kurabilmesini sağlıyor, yani olay öyle laf cambazlığı falan değil.

    mesela recep tayyip erdoğan ve bir arap ülkesi temsilcisi kapışsa, rte sinirlenip birleşmiş milletlerde orta parmak gösterse araplar bunu anlamaz çünkü arap kültüründe aynı etki baş parmak gösterince yakalanıyor. refah partisi zamanlarında da erbakan parti işareti yapsa araplar yanlış anlayabilir.

    bir diğer örnek, rte'nin bir konuşmasında ab'ye şöyle şap diye ses çıkaran bir nah çekmesi olur, adamlarda nah'ın anlamı yok. obama götünü açıp mooning yapınca da biz yanlış anlarız, vermek mi istiyor ne deriz. belki türk kültürü konusunda bilgilenmek günümüzde kolay olabilir ama bilmem kaç yüz tane ülke, bilmem kaç bin tane dil ve kültür varken her devletin bir sürü antropolog falan çalıştırması gerekecek. tercüme sırasında da tonla hata ortaya çıkabilecek.

    diplomasi çerçevesinde ise her şey çok daha kolay, kapıştığın ülkenin başbakanı ülkene geldiğinde karşılaması için çaycıyı gönderirsin bir de üstüne çay ikram etmezsin, karşı taraf çekilen nah'ı hemen anlar.
  • taş bulana kadar "cici köpek" deme sanatı.
  • diplomatın biri, bir ayakkabı boyacısı olan ve yıllardır tanıyıp saygı duyduğu fakir yaşlı adama, uzun zamandır kafasından geçen düşüncelerini söyler;
    -oğlunun evlenmesini ve muhteşem bir hayata sahip olmasını sağlayabilirim?
    yaşlı adam şaşırır;
    - ama bizim durumumuz yok ki.
    diplomat bahsi daha da yükseltir;
    - oğlunu lord rothschild'in kızı ile evlendireceğim.
    yaşlı adam, diplomatı incitmemek için hafifçe tebessüm eder ve diplomatın ayakkabısını boyamaya devam eder. konu kapanır.

    diplomat ertesi gün önemli bir görüşme için lord rothschild'in köşkündedir. ve verdiği sözü tutmak için planını uygulamaya başlar.
    sohbetin bir yerinde lorda,
    - lordum, kızınız için bir kısmet, mükemmel bir damat adayı buldum. ailenize ve ailenizin saygınlığına yakışır bir damat adayı hem de..
    lord şaşırır;
    - sayın diplomat, benim kızım evlenmek için henüz çok küçük. daha yüksek lisansını bitirmedi hem. lütfen işiniz olmayan konulara girmeyin, der..
    diplomat vurucu hamlesini yapar.
    - lordum, bu delikanlı halihazırda dünya bankasının başkan yardımcısı.
    lord, hiç beklemediği bu cevap karşısında şaşırmıştır.
    - bi düşünelim, der.

    diplomat, lord'un yanından ayrıldıktan hemen sonra soluğu daha önce randevu aldığı dünya bankası başkanının yanında alır.
    siyasi ve ekonomik konuları bitirdikten sonra ayakkabı boyacısı olan o yaşlı adama verdiği sözü tutmak için son hamlesini yapar.
    - başkanım, size ve başında olduğunuz kuruma önümüzdeki senelerde çok fayda sağlayacak bir genç tanıyorum. hatta bu gencin ileride sizin yerinizi alacağını düşünüyorum. lütfen bu fırsatı değerlendirin. güvenebileceğiniz bir sağ kola ihtiyacınız var.
    dünya bankası başkanı pek umursamaz bir şekilde cevap verir;
    - şu an zaten ihtiyacımdan çok başkan yardımcım var, gerekmez?
    diplomat, muhteşem planının son ve öldürücü hamlesini yapar;
    - ama bu genç lord rothschild'in damadı..

    diplomasi budur.
    onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine..
hesabın var mı? giriş yap