• naomi alderman'ın aynı isimli romanından uyarlanan, rachel weisz ve rachel mcadams'ın başrolünde olacağı lezbiyen aşk draması. rachel weisz, aynı zamanda filmin yapımcısı.

    fragman
  • kısa film olanı için trailer
    https://vimeo.com/138507201
  • bu afişle buralarda vizyona girmesi biraz yaş iş...
  • ing. itaatsizlik.

    aynı zamanda sebastian lelio'nun yönettiği ve vizyona girecek bir film. toplumsal normların dogmatikliğine ve tabuları yıkmanın gerekliliğine değinecek gibi gözüküyor.
  • kaliteli gözüken bir film. fragmanını izlediğimde aklıma the handmaids tale dizisi geldi.
  • bir radyo sahnesi var ve enfes bir müzik çalıyor. bulamadıkça deliriyorum. ayrıca film bittikten sonra jenerik akarken de çalıyor.
  • son 10 dakikada "bir çuval inciri berbat etmiş" demek ağır olsa da o noktaya ilerleyen film. son 10-15 dk'sını sevmedim. öncesi de ortalama bence. karakterlerin işlenişi fena değil. ilişkileri de, dertleri de inandırıcı kılınmış. sorunu son on dakikadaki tırsaklığı ve genel olarak "şiş de yanmasın, kebab da" deyip muhafazakâr topluma eleştiri getirmemesi. halbuki din, birbirlerini ifşa eden bireylerden oluşan toplum ve kadınların çalınan özgürlükleri-gelecekleri üzerine bir eleştiri getirme şansları vardı, değerlendirmemişler. lelio orta yolcu olmayı tercih etmiş. iki rachel'ı izlemek son derece keyifliydi, müzikler eh işte, birkaç espri güzeldi, kötü bir film değil ama orta yolcu olunca kalıcı da olmuyor. bu arada sevişme sahnesi de etkileyiciydi, lelio male gaze denen şeyden uzaklaştırmak istemiş, o yüzden çıplaklık yok. son not, gereksiz yere uzatılmış. 1 değil, 2 değil, herhalde 3 kez bitsin artık dedim. yani süre sıkıntısı var, bir de formüllerin dışına fazla çıkılmıyor. mesela 2017'nin lezbiyenlik vs din konulu diğer filmi thelma çok daha iyiydi.

    spoiler

    finalden başlayayım. esti kocası dovid'ten özgürlüğünü ister. "özgürlüğümü ver," deyince şaşırdım. öyle bir toplum ki (ortodoks yahudi) erkek kadına "özgürsün" demeden kadın özgür olamıyor galiba (??). böyle bir toplumu, hahama gidip "esti'yle ronit'i fingirdeşirken gördüm," diye ispiyonlayan kişilerin de olduğu toplumu eleştirmekten özenle kaçınıyor lelio-aferin sana koca yürekli adam!. neyse, dovid iyi birisi, neticede kadına "özgürsün" diyor, ama lelio finalde esti'yle ronit'i birleştireceğine tekrar ayırıyor. kadının özgürlüğüne ket vuran, onun davranışlarını sınırlayan ortodoks yahudi aile kurumunu bir çocukla koruma altına alıyor, yıkılmasının önüne geçiyor. yahu öyle bir toplum ki erkekler kadınlara dokunmuyorlar, kadınlar saçlarının üstüne peruk takıyorlar (bir nevi türban, zaten hiçbir şey bize yabancı gelmiyor). eleştirilecek o kadar çok tarafı var ki bu toplumun eleştir eleştir bitmez yani. ama dışarıdan gelmiş, topluma yabancılaşmış ronit üzerinden birkaç yerde espri kasılıyor (espriler eğlenceli), o kadar. finalde aile kurumunu kutsayarak "tü abv" dedirtiyor. hayır, esti ronit'le gitmeliydi. neden gitmediği konusunda bir fikrim yok. lelio'nun var mı emin değilim. mesela thelma'da da din-lezbiyenlik çarpışması işleniyor ama dini böyle soft bir şekilde işlemiyordu trier. finalde de lelio'nun aksine kadını özgürleştiriyordu. doğrusu da bu.

    spoiler
  • lezbiyen temalı filmler klasmanında en sevdiklerim la vie d'adele ve lost and delirious iken bu filmi de listeme ekleme mutlulugunu yasiyorum. film elbette dört dörtlük bir film değil. son sahneler sıkıntılı ama genele vurulduğunda ortalamanın bir tık üstü bir çalışma denebilir. ben filmde özgür irade temalı vurgulari sevdim. inanç ekseninde bir yargılama işine girmeden sadece özgür irade vurgusu yapması ve bunu da dinsel zeminde günah üzerinden kurgulamayıp insanın otonomisini merkeze alarak hikayeyi anlatmasi hoşuma gitti. bence ayrıksı ve güzel bir detaydı. bu arada rachel weisz her zamanki gibiydi. yine çok alımlı güven veren ve farklı. bu filmde olması iki kere hoşuma gitti.
  • (bkz: lezbiyen bir kadınla evli yahudi bir adamın dramı)

    lezbiyen filmi çekmeye karar verildiyse, o zaman ana karakter seçimlerini iyi yapmak gerekir. rachel mcadams karakterinin seçimi iyi ama rachel weisz nedir allah aşkına. bu tipsiz kadını kim seçti merak ediyorum.

    ayrıca filmin afişinin oluşturduğu beklenti filmde tam karşılık bulmuyor*.
  • film için oldukça fazla bekledik diye hatırlıyorum. sanki nisan ayında taksimde bi yerde oynadı bu film ama bi şanssızlık eseri gidemedik.

    neyse ki de gidememişiz zira bu yahudilik meselesi, baskın kimlikler canımı sıktı. kadınlara dokunmayan, sarılmayan, tokalaşmayan; bir takım kültür ve dini baskıların altında beyinlerini kullanmayan toplumlara yabancı değiliz çünkü ve izledikçe boğuluyor gibi oldum.

    kişisel olarak içinde bulunduğum koşullardan belki de çok odaklanamadım ama filmde en gerçek duygu iki kadının, bir başkasıyla beraber olmayacak kadar birbirlerini seviyor olmalarıydı. çok özel geldi bana bilmiyorum.

    bir yandan da ne kadar kapalı, dindar olursan ol vicdan, sevgi, değer gibi unsurların bir patlama anı yaratsa bile öne çıkabiliyor olmasına sevindim. bir kabulleniş ne kadar etkileyici anlatılabilirse o kadar aktarılmıştı. belki de filmdeki o boğucu anların varlığı bu sahneyi bu kadar özel kılmıştır.

    beklemeye değdi mi peki, kesinlikle hayır.
hesabın var mı? giriş yap