• diğer bir deyişle kronik depresyon. bazı araştırmacılar tüm depresyonlarin biyolojik kökenli olduğunu ve beyindeki kimyasal maddelerin yetersizliğine bağlı olduğunu öne sürerlerken; bazıları da, düşünce sistemindeki psikolojik dengesizliğe dikkat çekmekteler.

    apa(american psychological association) ya göre, distimi söyle tanımlanıyor;

    son iki senedir depresif ruh halinde olmak ve bunun yanı sıra aşağidakilerin en az ikisinden yakınmak:

    iştah azalması veya aşırı yemek
    sürekli yorgunluk durumu
    düşük benlik algısı
    uyku bozuklukları
    yoğun ümitsizlik duygusu
    yoğunlaşamama, kararsızlık
    distimik birey, genelde "hep böyle" hissettiğini söyler. şiddetli semptomlar yoktur, dolayısıyla bu hastalık sinsi bir sekilde değişerek, distimik ruh durumu yaşam biçimi haline dönüşür.
  • öldürmeyen ve fakat süründüren bir hastalıktır. distimide alıp vermedeki denge hep alımın aleyhinedir. bu hastalar almadan verirler. alım onlar için alınandan çok verme, aşırı sorumluluk, başkaları için çalışma ve başkalarını memnun etme anlamına gelir. şükran, sorumluluk ve suçluluk duygularıyla örülmüştür.
    bu dinamiğin etkisindeki kişiler aşırı bir sorumluluk bilinciyle başkaları için çalışırlar, almadan öderler. "bana fazla geldin, beni zarara soktun, bana çok şeyler borçlusun" diyen bir anne tasarımı vardır fonda. bu kişiler için ödeme ve şükran duyma bir yaşam felsefesi olur.
  • depresif nevroz. en az iki yıldır süregelmekte olan depresif duygu durumunu tanımlar. yan belirtiler arasında iştah azalması ya da aşırı yemek yeme, insomnia ya da hipersomnia, enerji azalması ve yorgunluk kendine saygının azalması, cinselliği de kapsayan girişim noksanlığı, huzursuzluk, hırçınlık, karar verme güçlüğü ve umutsuzluk sayılabilir. distimi tanısının konulabilnesi için kişinin iki yıl içinde depresyondan çıkabildiği dönemlerin iki ayı geçmemesi gerekir.
    ... bu insanların zorlanmaya dayanıklıkları azdır ve kolayca suçluluk duygularına kapılırlar. depresif nevroz genellikle sarsıcı bir olayı izler. eğer olay sevilen bi kişinin ölümüyse durum daha da karmaşıklaşır.
    (bkz: psikodinamik psikiyatri ve normaldışı davranışlar)

    ya durum bu ya da gelecek diye bi'şey yok.
  • en mutlu göründüğünüz ya da hissettiğiniz anlarda bile, arka planda çalışan spyware gibi işlemcinizin performansını düşüren, beyninizin bir yerinde her daim sinsice varlığını hissettiren depresyon türü.

    "x kişisi o kadar melankolik ki yanındayken içime fenalık geliyor" diyerek görüşmeyi kestiğiniz arkadaşlarınızın muzdarip olduğu muhtemel hastalık.
  • öldürmeyip süründüren illet. polyanacılık oynayasım yok birader hayatın gerçekleriyle yüzleşmek gerek nereye kadar kafayı kuma gömecen, toplum tarafından aşırı pesimist ve melankolik olan tanımlanır bu illetten muzdarip olan kişiler , ancak bana göre kötümserlikten vs. den ziyade realistiktir bu insanlar. işte gerçekler de acıttığı için pek dostu olmuyor bu kişilerin. çözüme gelince henüz orasını ben de çözemedim araştırmaya devam ediyorum. tüm depresyon hastalığından muzdarip kişilere verilen tavsiyeler bana saçma geliyor ,arkadaş adam kendini değersiz asosyal bir pislik gibi hissediyor siz adama diyorsunuz ki git topluma karış spor yap meditasyon yap falan, o işler öyle olmuyor işte güzel kardeşim böyle hislere sahip bir insanın bu denilenleri yapabilmesi çok ama çok zor.
  • çocuk yaştan beri muzdarip olduğum hede. öldürmez, süründürür. her psikolojik rahatsızlıkta olduğu gibi bunu da kendine yakıştırmaya meraklı birçok insan görüyorum fakat ne zaman bunların ciddi rahatsızlıklar olduğunu tam anlamıyla kavrayabileceğiz merak içindeyim.

    depresif hissetmek, depresyonda olmak, majör depresyon veya distimi (bkz: kronik depresyon) sahibi olmak tamamen birbirinden farklı şeyler, öncelikle bunda bir anlaşalım.

    distimi, beyin kimyasını bütünüyle bozan bir rahatsızlık olduğundan ilaçlara direnmek belli bir raddeden sonra yalnızca boşa kürek çekmek oluyor, ben kendimde bunu deneyimledim. ''her şey insanın kendi kafasında biter'' gibi beylik laflar ederken ve iyileşmek adına yoğun çaba sarf ederken hayatımın daima daha da tepe taklak hale gelişini izlemek epey acı verici bir süreçti benim için. yine de, bu seferden eliniz boş döneceksiniz diye bir şey yok. neredeyse 5 yaşımdan beri aralıksız depresyonda olduğumdan, depresyondan çıkmayı tam anlamıyla başaramasam da sürünecek raddeye gelmemek için neler yapmam gerektiğini idrak ettim epey. onun için buraya: (bkz: #108630217)

    neyse, ne dedik, beyin dedik. standart işleyişe sahip bir bireyin beyninde serotonin hormonu frontal lobu uyarıp kişiye mutluluk hissi verirken depresyon sahibi bireylerde aynı seviyelerde bir uyarım gerçekleşmiyor. dolayısıyla beyin işlemesi gerektiği gibi işlemediği için sonsuz bir kısırdöngüye girmişsiniz gibi oluyor. devamlı yorgunluk, mutsuzluk, huzursuzluk, umutsuzluk, endişe, odaklanamama, tekrarlayan intihar düşünceleri/teşebbüsleri gibi gibi...

    sağlıklı beyin vs kronik depresyon sahibi beyin için tık

    distimi için yukarıda saydığım belirtilerin hepsi genelde hafif-orta düzeylerde, fakat sürekli hissedilen eksiklikler oluyor. arada dalgalanmalar yaşayıp majör depresyon seviyelerine erişmeniz olası. epey hafiflediği, hatta kendini hissettirmediği 1-2 aylık süreçler de olabilir fakat kavuşmanız genelde uzun sürmez.

    en nihayetinde, kronik depresyon çok ciddi bir rahatsızlık. uzun yıllardır aynı şeyleri hissettiğiniz için bunların sizin karakteristik özellikleriniz olduğu yanılgısına düşmemekte fayda var. 2-3 aylık bir çöküş yaşamaya benzemiyor. yıllarınız, ömrünüz bu uğurda yavaş yavaş çürüyor olabilir siz farkında varmadan. dışarıda çok sağlıklı ve neşeli görünebilirsiniz fakat eve geldiğinizde veya sabahları gözünüzü ilk açtığınızda ne hissettiğinizi en iyi siz bilirsiniz. kimse kendine bunu yapmamalı.

    amacım ilaç kullanımına özendirmek değil fakat bahsettiğim gibi, beyin fonksiyonlarınızın hasar görmesine kadar uzayabiliyor mevzu. günlük hayatta iş, okul, ilişkiler, borçlar gibi daha türlü türlü birçok stres faktörüyle karşı karşıyayken distimiye direnmemekte fayda var. 3 gün ilaç kullanıp ''aman çok uykum geldi, midem bulandı, başım döndü'' gibi türlü türlü bahaneler uydurup ilacı bırakan insanlara kulak asmayın. ssri kullanımı sayesinde beynin ihtiyaç duyduğu serotonini sağlamak mümkün. ilk 2 hafta kadar, yan etkiler son derece hırpalayıcı olabilir fakat sonrasında çoğu zaman bunlar tarihe karışıyor. tabii öncelikle ilaçlarla ilgili bilgi sahibi olmak ve bilgiyi doğru kaynaklardan almak önemli. ne kadar süre kullanacağınız, ilaç dozu, ilaç seçimi gibi kritik noktaları işinde uzman bir psikiyatriste bırakmak çok önemli. zamanı gelince bu küçük mavi hapçıklarla sarıla öpüşe vedalaşırsınız zaten.
  • tedavisi olan bir rahatsızlıktır.

    yukarıdaki entry'lerde yeterince tanımlanmış, peki bu durumu aşmak için neler yapılabilir ?

    öncelikle farkındalık, bu illetten muzdarip olan birçok insan durumunu karakteristik bir özellikmiş gibi tanımlar ki tarihte distimiye karekterolojik depresyon dendiği dönemler de olmuştur.
    ben hep böyleyim, böyleydim, depresifim; ama olmayabilirsin çünkü distimi inatçıdır, uzun yıllar devam eder ve distimikler eski mutlu zamanları hatırlamada dahi sıkıntı yaşarlar. bazıları ise hayatlarında bir kırılma noktası olduğunun farkındadır, kırılma noktası olarak gördükleri olay majör depresyon geçirmelerine sebep olmuştur belki sonrası işte distimi. bir de bu durumlarını aydınlanma olarak görenler var. onlara göre aslında insan özünde kötü, dolayısıyla hayat kötüdür ve diğerleri kendilerini kandırır, böyle olunca da ortada tedavi edilecek bir durum görülmez. evet hayat toz pembe değil ama bir ayın 20 günü yorgun, isteksiz, öfkeli, ilgisizseniz; çoğu zaman uyku problemi yaşıyorsanız bu durum düzeltilmeye değer.

    insanın özünde kötü olduğu inancına gelince;

    the infant cognition center isimli bebekler üzerinde çeşitli deneylerin yapıldığı bu merkezde yapılan araştırmalardan biri şöyle; 1 yaşındaki bebeklerin adalet duygusunu ölçmek için bir gösteri izletiliyor. gösteride top oynayan 3 kukla var. merkezdeki kukla topu önce sağdaki kuklaya atıyor ve sağdaki topu tekrar atıyor. daha sonra ise merkezdeki kukla topu soldaki kuklaya atıyor ve soldaki kukla topu alıp kaçıyor. kuklalar bebeklerin önüne getirildiğinde bebekler soldaki kuklayı kendilerince cezalandırıyor.
    başka bir araştırmada geometrik şekiller kullanılıyor. sarı kare dairenin tepeye tırmanmasına yardım ederken kırmızı üçgen daireyi engelleyip düşürüyor. sonrasında bebeklerden kare ya da üçgenden birini seçmeleri isteniyor ve bebekler daireye yardım eden kareyi seçiyorlar.
    bunlar sadece araştırmalardan ikisi ve buna rağmen insan özünde iyidir demiyorum fakat freud gibi özünde kötü olduğuna da katılmıyorum.
    hobbes da ateşli bir şekilde insanın özünde kötü olduğunu savunur. kapitalizmin babası adam smith “tüm insanlarda bir kar güdüsü vardır" diyerek tarafını belli eder.
    hristiyanlık ve yahudilik inancında da keza öyle, hristiyanlık’ta yeni doğan bebekler günahlarından arındırılmak için vaftiz edilir.
    islam’a ve taoizme göre ise insan özünde iyidir. budizm, özünde iyi olduğunu savunmakla beraber kısmen toplumsallığa da dem vurur.
    insanın özünde iyi olduğunu savunan düşünürlere gelirsek bunların çoğu hümanist tabii; rousseau, bergson, roger, maslow örnek verilebilir.
    bir de insanın özünde ne iyi ne de kötü olduğunu savunanlar var ki bunlar çoğunlukla varoluşçular. misal sartre “varoluş özden önce gelir” der. camus da aynı şekilde varoluşu yani toplum etkisini önceler. varoluşçular dışında baba filozoflardan kant insanın hem toplumsallaşma hem de toplum dışı eğilimleri olduğunu savunur. marx dede ise “gattungswesen” kavramıyla insanın kendi özünü şekillendirdiğini yani toplumsal olduğunu savunur. neo freudian'lerden fromm ve horney (ikisi de bebeklerim) de aynı şekilde toplumsallığı ön plana alırlar.
    distimi diye başladım nerelere geldim yani demem o ki budistlerin savunduğu gibi özümüzde her duygudan bir parça var, eksik olmasın buda üflemiş fakat toplumun etkisi de yatsınamaz. kendinize çok yüklenmeyin, distiminiz varsa onu sevip büyütmeyin, inanın tedavi olmaya değer.

    durumumuz yoktu okuyamadık diyenleri darwin çağırıyor, may the doğal seleksiyon be with you.

    the moral life of babies
    felsefe ve insan doğası
  • ılacı düzenli hayat ve mesguliyet. sürekli çalışmak, üretmek, sevmek, sevilmek, daha çok öğrenmek, daha çok bilmek. ve iyileşme umudunu yitirmemek. yirmi yıllık distimi hastası da olsanız bir gün acının katlanilabilir hale geleceğine inancinizi yitirmeyin ve gerekirse on yıllarca düzenli terapi görün. "çok depresifsin, azıcık gül" diyen insanların desteğiyle ayakta durmak zor. ve evet hayattan keyif almak sizin için büyük lüks ama elden gelen bi şey yok. diğer insanları kiskanmamayi öğrenmemiz gerekiyor.
  • kendini suçlama hastalığı diye isimlendirdiğim psikolojik rahatsızlık. bizzat mustarip olduğum durum. öyle ki yaptığın her şey sana zulümdür, kendini eleştirmekten başka şeye takatin kalmaz. sonunda biri bana reset atsın der duruma gelirsin.
  • hastalık olarak adlandırıyorunuz da kimisi için tedavi olunursa kendinden geriye bir şey kalmaz diye çekindiği kimliğidir
hesabın var mı? giriş yap