• günahıyla, sevabıyla sevdiğim film olmuştur.
  • berlinale'de izlediğim, bütün salonu gülmekten haşat etmiş gus van sant'ın son filmidir.
  • filmekimi 2018 kapsamında izleme imkanı bulabileceğimiz,merakla beklenen gus van sant filmi.

    edit: bir başyapıt değil ama izletiyor kendisini.
  • joaquin phoenix, rooney mara, jack black ve şahsen özel olarak birçok filmini takip ettiğim udo kier'in yer aldığı bir gus van sant filmi.

    karikatürist john callahan'ın hayatının anlatıldığı filmin trajikomik bir öyküsü var. sant'ın maalesef vasat üstü işlerinden biri olarak görsem de henüz 30'lu yaşlarına gelmemiş birisi olarak vasat üstü işler izleyebilecek kadar zamanımın olduğunu düşünüyorum.

    yine de callahan'ın verdiği mücadele ve özellikle de yapmış olduğu hatalarında ısrarlı tekrarı nedeniyle kendime benzetiyor olmam nedeniyle sonuna kadar izledim. vasat bir insanın vasat bir hikâyesi olarak görmek lazım. önemli işler yapmış, önemli noktalara gelmiş ve özellikle meydan okumasıyla takdiri hak etmiş birisi de olsa vasatlıktan çoğu zaman kurtulamıyor oluşumuzun hikâyesidir belki de.
  • bağımsız sinemanın cins yönetmenlerinden gus van sant'ın, prömiyerini sundance’te yaptığı, karikatürist john callahan'ın kitabından uyarladığı biyografik çalışması.
    film; alkol bağımlılığı, gençliğin baharında yüz yüze kalınan engelli yaşam ve hayata tutunma mücadelesi temalarını işliyor. yan hikayelerle beslenerek derinleşen film, anne-oğul ilişkisinin veya anneye olan ihtiyacın insanın gelecek yaşamına yaptığı olumlu ve olumsuz etkiyi de çarpıcı şekilde görselleştiriyor. hikaye kişisel gelişim formatına indirgenip basitleşme riskleri barındırmasına rağmen psikolojik temellendirme sağlam kurulduğu için o tehlikenin savuşturulabildiğini söyleyebilirim.

    son dönemlerin üretken oyuncusu joaquin phoenix'in etkileyici performansla can verdiği john callahan, duş alırken dahi sigara içen, alkol yoksunluğu başladığında eli ayağı titreyerek markete koşan ve aldığı içkiyi arabaların arkasında çömelip aceleyle tüketen, normal zamanda da pantolonunun arka cebinde viski şişesiyle gezen bir alkolik. hem de ayak üstü içtiği bira kesmediği için birasına viski karıştırarak sertleştirecek kadar tutkulu bir alkolik.

    zor bir çocukluk süreci geçiren callahan'ın, kendisini istemediği için terk eden annesi hakkında bilgisi kısa bir cümleden ibaret: "o irlanda asıllı amerikalıydı, kızıl saçlıydı, ilkokul öğretmeniydi."
    onun bir kraliçe mi yoksa fahişe mi olduğunu hiçbir zaman bilememiş. babasını ise hiç tanımamış. bir müddet teslim edildiği rahibeler tarafından bakılmış, sonrasında bakıcı aile yanında büyümüş.

    **spoiler**

    john callahan 13 yaşında başladığı alkolün bağımlılığa dönüşmesini acı dolu geçen çocukluk geçmişine bağlayarak kendine acıma yolunu benimsiyor. ancak adsız alkolikler toplantısında ortamdaki diğer bağımlılar onun ''zavallı ben'' içerikli bu bahanenin gerçekle yüzleşmekten bir kaçış ve mevcut durumunu meşrulaştırma aracı olduğu yönünde telkinde bulunuyorlar.
    sonuçta herkesin öyle veya böyle bir bahanesi vardır...

    21 yaşına kadar kontrolsüz şekilde içen ve alkolizmin dibini bulan callahan'ın ana hikayesi, bir gece arkadaşıyla bir partiden diğer çılgın partiye koştuktan sonra ayakta duramaz halde iken bindikleri araçla saatte 140 km hızla elektrik direğine çarpmaları ve gözünü hastanede açmasıyla başlar. nerede ve ne ile karşı karşıya olduğunu anlamaya çalışırken karşısında şair ruhlu bir doktorun kendisiyle konuştuğunu algılar: ''kalbim gerçekten senin durumun yüzünden parçalanıyor. muhtemelen hayat boyu felçli yaşamak zorundasın. ama güneş doğacak en azından.''

    henüz 21 yaşında, sağlıklı ve güçlü biri olarak aldığı ölçüsüz alkolün etkisiyle sızdığı araçtan belden aşağısı tamamen, kolları kısmen felçli biri olarak çıkmış ve yaşamak için hiçbir sebebi kalmamıştır. önce bedenen sonrasında da ruhen parçalanan callahan'ın travmayı atlatma ve kabullenme sürecinde keşfettiği karikatür çizebilme yeteneği ve çevresindeki iyi insanlar, hayata tutunabilmesini ve bir anlamda yeniden doğmasını sağlamıştır.

    kazadan sonra yedi yıl boyunca içmeye, içtikçe de dağılmaya devam eden callahan için kırılma zamanı her zaman azarladığı bakıcısının, şarap şişesini kucağına bırakıp evden çıktığı an başlar. kucağındaki tapalı şişeyi iyi kullanamadığı elleri ve ağzıyla açamadığı gibi bir de şişeyi yere düşürünce çılgına dönen callahan, evin içinde içki ararken mutfak dolabının en üst rafında ağzına kadar dolu bir votka şişesi görür ancak ulaşabilmesi ve içebilmesi mümkün değildir. kafasını kaldırıp ulaşamadığı şişeye göz yaşları içinde sürekli ''lütfen, lütfen, lütfen...'' diyerek kazadan beri sürekli aradığı annesine küfürler etmeye başlayınca, annesinin silüeti callahan'a hitap etmeye başlar. bu andan itibaren callahan'ın keskin bir dönüş yaptığını ve bilhassa adsız alkolikler grubunu finanse eden donny, biraz da aşık olduğu annu'nun yardımlarıyla yeni bir hayata başlangıç yapmasını izlemeye başlarız ikinci yarı boyunca...

    aids hastası ve aynı zamanda eski bir alkolik olan donny, uzak doğu felsefesi ile hayatını anlamlandırmaya çalışan biridir ve callahan ile donny'nin sohbetleri filmin en vurucu ifadelerinin geçtiği bölümlerdir.
    donny'nin birkaç önerisini aktaralım:
    ''...belki de daha güçlü olabilmek için zayıflamışsındır. aydınlanmanın yolu kendini tanımadan geçer. kendini tanıyabilmek için önce kendini unutmalısın... üstüne düşerek bütün pisliklerini tedavi edecek bir yıldırım yok. berraklık anında keşifler ve aydınlanmalar vardır. ama sadece bu yolla olmaz. bu bokla her gün güreşmek zorundasın. acılardan bazıları daima orada kalacak. utançlardan bazıları daima orada kalacak. fakat bunlarla mücadele etmelisin aksi takdirde öleceksin...''

    jonah hill'in müthiş canlandırdığı donny karakterinin, madde madde hayatını düzene soktuğu callahan'a yaptığı en kritik öneri ise; annesi dahil geçmişinde bıraktığı herkesin hatalarını affetmek, kendi hataları için insanlardan aflarını dilemek, tamamen arınmak ve temizlenmek. nihayetinde de geçmişte yaşamayı bırakmak ve kendini affetmek...
    aynı ikilinin final sekansında gerçekleşen sohbetlerinin oldukça dokunaklı ve hüzün verici gerçekleştiği film; ağır ilerleyen ve psikolojik derinliği olan bir yapım olduğu için her bünyeye hitap etmeyebilir ancak işlediği konu ve verdiği mesajlarla müthiş bir film olduğunu belirterek bitirelim.
  • son yıllarda iyi filmler yapamayan, hatta önceki filmi the sea of trees'le dibi bulan gus van sant'ın vasatı aşamayan biofilmi. en azından the sea'den sonra hafif toparlanmış sant. gerçi istese de the sea'den kötüsünü yapabileceğini sanmıyorum, o denli berbat bir filmdi, ki cannes'nın son yıllarda en düşük ortalamasını almıştı eleştirmenlerden (4 üzerinden 0,5). neyse, don't worry alkolik john callahan'ın kaza yaptıktan sonra sakat oluşuna, aa'ya gidip bağımlılığıyla mücadele etmesine, aşık oluşuna, arkadaşlıklarına ve karikatürlerine odaklanıyor. senaryosu, olayların gelişimi hep bilindik. sürprizsiz, zaman zaman sıkıcı bir yapım. önplana çıkabilecek tek bir tarafı yok. üstüne bir de anneyle sorunları defalarca kez tekrarlıyor.

    oyunculuklar iyi tabii. joaquin gene iyi ama en iyi performanslarından değil. jonah hill galiba filmin en iyisi. rooney mara ise fena değil. gerçi yüzde yüz amerikalı mara'ya kalkıp isveçli bir karakteri vermişler, aksan için bile uğraşmamış. saçı boyatmak yetmiyor halbuki. biraz daha seçici olmalı mara.
  • "insanlara inancı öğretmek zordur."

    2018 yapımı olan film karikatürist (bkz: john callahan) hayatını konu alan trajikomik öyküsüyle hüzne gark ederken anında kahkahalara boğan izlenilesi bir film olmuş.
    başrolünde müthiş karakter oyuncum (bkz: joaquin phoenix) var.
    filmde sürekli su iç diyen terapi lideri "bomba" karakter donnie (bkz: jonah hill) kafası istiyorum. superdi!
  • joaquin in mimiklerini joker deki oyunculuguna cok benzettim. kahkahasina kadar aynilar sanki.
  • malum mecralar da arzı endam etmiş film, meraklısına duyurulur.
  • trailer'ı gelmiş, yayın tarihi mayıs 2018 olan yeni gus van sant filmi.
hesabın var mı? giriş yap