• ben düşünce çok kötü düşüyorum, götü başı dağıtıyorum fakat enteresan bir şekilde eşim sit-com düşüşleriyle ünlü bir insan.

    haftada iki kere düzenli olarak düşer. semtimizin eğlencesi kendisi.

    geçen hafta da bisikletten çok güzel düştü mesela. ama benim için favori barfiks çekmeye çalışırkenki uçuşu. zaten sık sık düştüğü için puan sıralamamız var. güldürmeyenleri listeye almıyoruz. lezzetsiz çipetpet diyoruz onlara. amatörü eğlendiriyor.

    neyse gelelim favoriye.

    evdeyiz, misafir var. ağır misafir. namaz kılan enişte falan var öyle ağır misafir. ben mutfakta çay mı meyve mi bir şeye koşturuyorum, bu yanıma geldi bi, iki dolandı, nereye gideceğini bilemedi. bizim evde salonun kapısı yok. antre direkt salona açılıyor. mutfak da antreye, bir küçük oda var orası da antreye açılıyor. böyle üç kapının açıldığı bir yer bu antre.

    bizimki dolandı dolandı, gitti küçük odanın kapısının oraya. birkaç hafta evvel a101'den saçma sapan bi kapı barfiksi almış, onunla eyleşiyordu. he deyip geçiyordum. içerde misafir var, git yanlarında otur di mi? yok. şş bak bak, dedi bana, asıldı barfikse. ama böyle ayakları kaldırmalı, kendini yukarı çekmeli bi kaldırış.

    a101 diyorum bak. kapı barfiksi diyorum.

    sonrası efsane. bizimki artistik bir şekilde öne arkaya sallanırken merkezkaç kuvvetinden koca cüssesiyle kurtulunca, havada geriye doğru uçtu, uçtu, uçtu ve gözlerimin önünde kapıdan kurtulan barfiksle (elinde hala)oda kapısından salonun ağzının olduğu yere sırt üstü kondu. buna daha fazla dayanamayan zavallı gözlüğü de salona doğru yardırdı, taklalar atarak gözden kayboldu. sonra küt diye tok bi ses geldi. böyle açık çekyatı bırakırsın da güm diye iner ya, öyle bi ses.

    (bkz: ses hızının ışık hızından yavaş olması) alksdjalkfgjalskdjfgh

    allahtan halam eniştem falan sağır da, salonda fark eden olmadı durumu asldkjajgh ama tutup kaldıramıyorum da. iki büklüm oldum, gülme krizine girdim. halam gelse sorsa "damat niye yerde yatıyo" diye, verecek cevabım yok. biz sessiz kahkahalarla yarılmış vaziyetteyken bizimki bi de utanmadan "oha ne güzel düştüm ya la" diye kendinden etkilenerek gitti gözlüğünü aldı, barfiksi yerine koydu ve hiçbir şey olmamış gibi salona gitti.

    düşündükçe içim katılıyor hala ya. alksjdlfkjsd o nasıl bir uçmak, o nasıl bir düşmek. fakat gerçek bir ayı. ben öyle düşsem 27 gün yoğun bakımda kalırım lan. adam kalktı hiçbir şey olmamış gibi salona gidip çay bekledi alksjdlfkjlakjsf
  • duz yolda, topuksuz ayakkabiyla gayet de basariyla gerceklestirilebilecek eylem.
    4 gundur yuruyemedigime mi yanayim? sebebinin ilaclarimi bile bile almamam olduguna mi? (bkz: #68270230)
  • etrafı görmemektendir. *
  • neye, nasıl düştüğünüze göre tanımı değişen kelime. şahsen ben güzel yapılmış künefeye bile düşerim. baya böyle bi tepsi künefeye evlilik vaadiyle kandırıp dağa kaldırırsınız. gelin görün ki yürürken de düşerim. sakar ve azami derecede salağım. düz yolda düşerim hiç olmadı tökezlerim yani. yapı meselesi. derin bir mevzudur düşmek. uzun tartışmak gerekir.
  • "üç renk: kırmızı"yı seyrederken filmin başlarında kısa aralıklarla tekrarlanan iki sahne geçmişimden bir sahneyi gözümün önüne getirdi. capcanlı bir güzelliğe sahip valentine (irene jacop) önce podyumda, ardından da sokak ortasında tökezliyor, düşeyazıyor ve son bir hamleyle toparlanıp vücudunu dikleştiriyor, suratına o canlı güzellik gülümsemesini yeniden yerleştirip poz kesmeye kaldığı yerden devam ediyor.

    özellikle kadınlar karşısında sürekli dik ve sert durmaya yemin etmişcesine yaşadığım bir zaman diliminde, hem kapıldığım soğuk algınlığını hem de yağmurlu havayı hiçe sayarak bir randevuya yetişmeye çalışmıştım koştur koştur. varmak üzereyken ayağım bir engele takıldı, düşeyazdım, bir anlığına arkamı döndüm, dik duran ve beni düşürmek üzere olan engele baktım ve içimden bir küfür sallayarak koşturmaya devam ettim. düşseydim üstüm başım yırtılır, dizim yaralanabilir ve telefon açıp "başka bir gün" diyebilirdim. düşseydim o halde de gidebilir ve dik durma saplantımin başıma açtığı belaları gülümseyerek anlatabilir, soğuk algınlığımı hiçe saymaktan vazgeçerek alkol yerine bitki çayı içebilir ve evime gidip mis gibi bir uyku çekebilirdim.

    bunun yerine düşmemiş olmanın, durumu toparlamanın gururuyla yoluma devam ederek randevulaştığımız yere vardım. o akşamdan başlayarak öyle şeyler oldu ki aradan geçen uzun süre tam bir serbest düşüş ya da uzay boşluğunda hissiz bir süzülüş halini aldı benim için. keşke tökezlemek yerine düşseydim de dik durma saplantımdan fiziksel olarak kurtulsaydıma varan bir düşkünlük hali.

    valentine'in filmdeki halini gördükten sonra şunu söyleyeceğim: düşmeli, bir an önce. düşmeli ki yüzündeki çocuksu gülümseme, dünyanın karmaşalarını tek başına çözecek güçte olduğuna dair naif tümgüçlülük de yara bere alsın ve büyüsün. tökezleyerek yırttığını zannetmenin, paçayı sıyırmanın, götü kurtarmanın, adına ne dersek diyelim onun bir faydası olmadığı gibi bu dik durma fantazmının zorlantısı altında ne denli eğilip büküldüğümüzün farkına bile varamıyoruz. bunun adı serbest düşüştür, getireceği şey hissizlik ve yorgunluktur.

    bir kere olsun ayağın boşa çıksın, düş, imajın yırtılsın ve toparlanabiliyor musun, kalkabiliyor musun, yardım edecek birilerini arayacak gücün kalmış mı ona bak. iki ayaklı ve dik duran varlıklar olma niteliğimizi o denli ciddiye alıyoruz ki bazen, emeklediğimiz, yardım çığlıkları attığımız, yara bere içinde kaldığımız zamanları unutuyoruz.
  • en sevdiğim fiil.
  • eskiden düşmek attan inmek anlamındaymış. günümüz azericesi, uçağın varıp yolcu indirmesi için düşmek sözcüğünü kullanıyor.

    konmam dese düşmesi kaçınılmaz, konmayan uzak uçuş kuşu yok.

    düşmek ile düş ve düşünmek sesteş ama farklı köklerden gelen sözcüklerse (emin değilim, hatta tersini umuyorum); düşnemek sanki ikisinin ara bölgesinde bulunuyor. düşnemenin bir diğer düşünme türevi sözcük düşüncemeden farkı; düşnemekte düşünce etkinliği minimum veya var gibi görünürken yok/yalancıktan var düzeyinde, yani etkisiz. düşünce gibi görünen şey sadece üzülmekten ve kırık plak tipi düşüncelerden ibaret. düşüncemenin özelliği ise aşırı düşünme nedeniyle düşünmez/düşünemez gibi görünme noktasına gelmek. hem düşneme hem düşünceme üzücü, olumsuz tablolar. kalkış yerleri farklı, geldikleri yer ise üç aşaği beş yukarı aynı veya benzer. düşnemek kamıtmaktaki gibi daha çok duruş halini almış durumda. düşünceme ise elem ve keder görüntüsüne iyice yakınsamış.

    delirmek varil bir çöp tenekesine düşmek gibidir. belki o çöpü ilk balgamlayan o delidir, ama yine de düştüğünü, dünden beri hazır bir bataklıkta nefessiz kaldığını, oracığa atıldığını hisseder. ne yapacağını kestiremez bir kaos anı tanrısı denli kaygılı, belirsiz, sözsüz olacaktır. şekilsizliğin, biçim kaybının tüm içerimi. her karanlığı, tehlikesi, saldırganlığıyla birlikte.
    yine de.. kimin deliliğidir o? hangi varlığın, hangi duygu ve fikrin deliliği? çilesi, ne zaman biteri belirsiz.. yüzde kaç deliliğidir? öyleyse bu dümensiz taka, kaptanı sarhoş delitekne kendine özgü bir tanrı/çadır. nereye düştüğü belli ve sabitken, yine de belirsiz, iniş çıkışa, ermeye veya bambaşka bir şeye soyunmaya gebedir.
    kısa yoldan söyleyim, gerekirse bir musa tabletini aşırayım: "delilik bireysel." ey, kimlikçi özgürler, artık rahat edin.

    (ilk giri tarihi: 9.8.2016)

    (bkz: düş/@ibisile), düşünmek/@ibisile
    (bkz: düşkün)
    (bkz: düşüp kalkmak/@ibisile)
    (bkz: kürsülmek), kürstürmek
  • ayağa kalkarken üzerinizdeki tozu toprağı çırparsanız asla korkmayacağınız şeydir.
  • üniversitedeyken, kar yağmıştı, kampüste yürüyorum. kardan nefret ederim, bahar insanıyımdır. ayrıca düşmekten de ödüm kopar. neyse; ben leyla leyla yürürken yerdeki buza dönmüş su kütlesini görmeyerek tam ortasında kıçımın üstüne düştüm. acısından hiç bahsetmeyeceğim.

    şöyle bir etrafıma baktım, öyle bir buz kütlesinin ortasındayım ki, ayağımda patenlerim olsa kalkıp artistik patinaj yapabilirim o derece. şimdi insan böyle bir yerden, mümkün olduğu kadar zarafetle kalkmak ister değil mi? bir panda yavrusu buzun üstünde ne kadar zarif hareket edebilirse o kadar zariftim. ya tam kalkıyorum, tekrar kıç üstü düşüyorum. kalkıyorum tekrar... insan düşmeyegörsün, gelen geçen insafsız insanoğlu gülüyor. en son bacaklarım yeni doğmuş ceylan gibi titremeye başlayınca, oturdum ve yüzümü ellerimin arasına gömdüm.

    neyse ki oradan geçen centilmen bir bey geldi, yardım etti de kalktım. şimdi bu bir romantik komedi olsaydı, aramızdaki aşkı da anlatmam gerekirdi ama bu bir romantik komedi değil, hayatın ta kendisi.

    bana yardım ederken yüzündeki o pis sırıtmayı da görmedim sanma centilmen bey!

    zaten kardan nefret ederdim ama o gün bugündür karda yürümekten de nefret ederim.
  • bana bunu yapma!

    beni itme,
    bir adım daha atmaya zorlama.

    uçurumun kenarındayım.
hesabın var mı? giriş yap