• başbakan recep tayyip erdoğan yakın zamanda katıldığı bir nikah töreninde bu isteğini yinelemiş ve "bunu ciddi, kararlı, inanarak ve bilimsel söylüyorum, milletimi ve vatanımı sevdiğim için söylüyorum." diyerek de kararlılığını göstermiş. http://www.ntvmsnbc.com/id/25115671/

    bu sırada, dünyanın çok ayrı bir köşesinde kahramanımız düşünmektedir...

    bir bilim adamının da türkiye'deki çiftlerin hepsinin üçer çocuk doğurması durumunda ne olacağını göstermek adına modelleme yapmaması şaşırtıcıdır. bu model diğer etkenler sabit tutulduğunda sadece çocuk artışının toplam nüfus üzerine etkisini sonraki on, yirmi hatta elli yıl için modelleyebileceğinden ötürü, bizim de belli bir fikrimiz olurdu bundan yirmi sene sonra kaç kişi olacağımıza dair. hem böylece geleceğe yönelik işsizlik oranı projeksiyonları bile yapılabilir...
  • kuzey avrupalilarin kokleri kuruyacak. willem ya da merkel boyle bir aciklama yapmiyor. yine en dogurlanlar da turkiyeliler/turkler demiyorum bak. bu adam bu konuya takmi$. evet, hepimiz enik doguruyoruz sanki. ulkenin durumu vahim, sokaklar dilenci cocuklardan gecilmiyor, millet i$siz ve ac, hala, allah rizkini verir nasilsa, dogurup salalim sokaga mantiginda.

    daha da kotusu bu mantikta bir adam destek goruyor, oy aliyor milyonlardan. hala tr bu kafayla batili, cagda$ geciniyor. bravo.
  • basbakanimizin bunu istemesinin nedeni tabiki de kendisine oy veren dusuk egitim seviyeli, kolay beyni yikanabilen kitlenin tavsan gibi cogalmasinin, gericilik faaliyetlerine yardiminin dokunacak olmasidir.
  • türkiye'nin ortalama yıllık nüfus artış hızı (binde) (kaynak: tuik)

    1927 - 1935 21,1
    1935 - 1940 17,0
    1940 - 1945 10,6
    1945 - 1950 21,7
    1950 - 1955 27,8
    1955 - 1960 28,5
    1960 - 1965 24,6
    1965 - 1970 25,2
    1970 - 1975 25,0
    1975 - 1980 20,7
    1980 - 1985 24,9

    buraya kadar şehirli nüfusun doğurganlık hızının yavaşlaması ile çocuk ölümlerinin azalması birbirini dengeleyerek gelmişiz.

    1986 17,2
    1987 17,1
    1988 17,2
    1989 17,2
    1990 17,0
    1991 16,6
    1992 16,3
    1993 16,0
    1994 15,7
    1995 15,4
    1996 15,0
    1997 14,7
    1998 14,4
    1999 14,1
    2000 13,8
    2001 13,5
    2002 13,2
    2003 12,9
    2004 12,6
    2005 12,3
    2006 12,1
    2007 11,8
    2008 11,5
    2009 11,3
    2010 11,0

    evet herhalde hepimiz ciddi bir azalma trendi olduğu ile hem fikiriz. kentleşmenin en hızlı arttığı yıllarda paralelinde hızlı bir düşüş yaşanıyor. kentleşme olgusu daha bitmedi, şu anda nüfusun %75'i kentlerde yaşıyor, bunun %90'a kadar çıkışını göreceğiz. bu arada ortalama hayat süresinin artışı da nüfus artış hızının düşmesini yavaşlatıyor, ortalama sahip olunan çocuk sayıları istatistiğimiz olsa idi, bu rakamlardan da daha ciddi düşüşler görecektik

    bunlar da tuik'in gelecek tahminleri (binde)

    2011 10,8
    2012 10,6
    2013 10,3
    2014 10,2
    2015 9,9
    2016 9,7
    2017 9,4
    2018 9,2
    2019 9,0
    2020 8,8
    2021 8,5
    2022 8,2
    2023 7,9
    2024 7,7
    2025 7,4

    aaaa, ne güzel işte 0'a doğru gidiyoruz denilebilir. ama sıfır nüfus artışı geriye dönülmeyecek bir demografik kuyu gibidir. nüfusun yaşlılardan oluşan kısmı iyice artmış, üretken nüfus azınlığa düşmüştür. avrupa'nın şu anki durumu bizim 2030'larda yani çok değil 20 sene sonra geleceğimiz durumdur. adamlar çocuk yapın diye her türlü teşviği verirken bizim bu olaydan ders çıkartıp 20 sene öncesinden bu trendi önleme çabasında olmamız neden alay konusu oluyor ? türkiye çoktan nüfusu hızlı artan bir ülke olmaktan çıktı. az nüfus eşit değildir refah toplumu, refah toplumu her yaş grubuna belli ölçüde nüfus düşen bir piramit olmalıdır yoksa toplumunuzda ve ekonominizde ciddi sıkıntılar yaşarsınız, dışarıdan genç nüfus ithal etmek zorunda kalırsınız. şimdi belli etnik gruplar bizden hızlı çoğalıyor diye dert ederken ülkenizi onlar değil afrika'dan, uzakdoğudan gelen milletler doldurur. (irkçılık olarak algılamayın, hepsinin başımızın üzerinde yeri var, sadece avrupa'da ki durum bizim de başımıza gelecek bu trendle)

    kaldı ki kimse başbakan veya başkasının sözüyle çocuk yapmaz, bende 2 tane çocuk var, 3.cüyü yapmak isterim ama belli bir yaşam standardına alıştığımız için 3. çocuk ciddi bir tercih, herkes sonunda gelip ailesel ekonomik gücüne göre karar veriyor. yani ileride çok çocuk için ailelere teşvik verilmesi de doğal olarak gündeme gelecek. kimsenin çok kalabalık oluyoruz diye uykusu kaçmasın, 40 sene sonra huzurevinde* görüşmek üzere.

    edit : ayrıca şöyle bir rakam da var

    (bkz: dengeli nüfus artışı). nüfusun sabit kalması için çiftlerin ortalama 2,4 çocuk sahibi olması gerektiği konusunda bir çalışma yapılmış. bu 40 yıllık bir nüfus artış hızı ortalaması olarak binde 18,9'a denk geliyor. biz 1990'ların başında bu oranın altına indik. bunun açıklaması da şudur : türkiye'nin nüfusu 2035'lerde zirve yaparak, bir taraftan hızla yaşlanarak düşüş eğilimindedir.
  • ülkenin nüfusu = iç pazar potansiyelidir. nüfusun fazlalığı bu sebeple ülkelerin ekonomik gücünü doğrudan arttırır. her endüstrinin kurulup rekabetçi olarak ayakta kalabilmesi için gereken asgari satış rakamları vardır. misal olarak yıllık 50,000 otomobil üreten bir fabrika rekabet edemez, 250,000 araç üretirseniz fena değilsinizdir. bütün bu üretimleri destekleyecek nüfus büyüklükleri de ülkelerin önemli varlıklarıdır. türkiye küresel ekonomide geçer akçe olabilecek her türlü endüstrinin kritik üretim sayılarını doyuracak bir iç pazar büyüklüğüne ulaşmıştır. bunu bir kenara not olarak yazalım (80 milyon olmak o yüzden kötü bir şey değil)

    nüfusun yaş dağılımı da önemli bir faktördür. nüfus dağılımın en sağlıklısı klasik piramit şeklidir, bu piramitin dip tarafı küçüldükçe (nüfus artış hızı düştükçe) çalışmayan (yaşlı nüfus) bölü genç nüfus oranı 1'e yaklaşmaya başlar. çalışan nüfusun zaten kendi ailesine bakarken bir de ödediği sosyal primleri de (vergi, sgk kesintisi) miktarı inanılmaz ölçüde yüksek olmaya başlar. işverene de çalışana da çok yüksek gelen bu primler sebebi ile ülkenin hem rekabetçi gücü azalır hem de insanların yaşam kalitesi olumsuz etkilenmeye başlar. (buradaki ironik durum, şu anda sözü edilen yüksek işsizlik oranına rahmet okutturacak bir "herkesin işi var ama devlet vergi ve kesintilerle canımıza okuyor" durumudur). tabii bir ülke ekonomisi böyle bir durumda uzun süre devam edemez, yurtiçinde doğurganlığa teşvik verilir, yurtdışından işçi ithal edilir. çalışan nüfusun baktığı çalışmayan nüfus katsayısı aşağıya çekilmeye çalışılır. ülkede "yabanci işçi" gerçeği başlar, bir 20 sene sonra da "yabancı düşmanlığı". bu hikaye bir yerden tanıdık geliyor değil mi ?

    özetle türkiye'nin bu nüfus artmama durumuna düşmemesi için bugünden önlem alması gereklidir. daha 10 sene öncesine kadar "çocuk yapmayın" düsturu ile devam eden bir siyasal yapı varken ben bugünkü uyanışı olumlu olarak görüyorum. çözmek için de fazla zamanımız kalmadı. en fazla 10 senemiz var.
  • "tabi bunu yaparken sperm bankasını kullanmayın. türk aile yapı, cart curt eki eki.." şeklinde devam edebilecek yegane söz öbeğidir.
  • bilet almak için, fatura ödemek için her beklediğimde, yüzlerce binlerce kişi ile her sınava girdiğimde, bir öğretmen kırk küsur kişilik sınıfından her yakındığında ve bir diğeri senelerdir her atanamadığında aklıma gelen, gülümseten beyanattır.
  • yüksek ihtimalle söylenmiştir ama bir de ben dile getireyim çok, çok kısaca.

    köylerden kente göç süreci içinde bulunduğumuz 2010'lu yıllarda maksimumuna, daha doğrusu tepe noktasına ulaşmış veya ulaşmak üzere olarak görünmektedir. elbette hala yatay hareketlilik doğudan batıya, kırsaldan kentlere ve küçük kentlerden de büyük kentlere göç olgusu devam etmektedir, fakat bu durum 70'ler ve 80'lerdeki göç ile kıyas edilemeyecek seviyededir...

    kentlere göç, yine aynı kentlerdeki sanayi kuruluşları için ucuz işçi stoku demekti. sadece gelenler değil, var olanlar için de işçi arzının artması otomatik olarak işçi ücretlerini düşürücü etki yapıyordu. bunun da yanında köylerden, ufak kentlerden göçen eğitimsiz ve bilinçsiz proleterler örgütlenme, asgari ücret, geçimlik ücret ve benzeri kavramlara hakim olmadıklarından topluca bir işçi hareketlenmesi de yaşanmıyordu.

    hah işte şimdi recep bey, bu merkantil söylemiyle demek istiyor ki, ülkemizin, burjuvamızın, ucuz işçiye çok ihtiyacı var. aksi takdirde yeterli sömürüyü gerçekleştiremeyiz. sömürü gerçekleşmezse de kar oranları düşer.

    bu insanların, sınıfsal olarak söylüyorum, hayalindeki türkiye, milyonlarca genç, dinamik, çalışmaya hazır, güçlü kuvvetli işsizin kol gezdiği bir ülke.
  • rte'nin yakın zamanda tekrar gündeme getirdiği buyruğu. "yapabileceğin kadar değil, bakabileceğin kadar çocuk" lafına saçmalık diyebilicek kadar da şuurunu kaybetmiştir kendisi. zenginlere bakıyormuş ikiden fazla çocuk görmüyormuş. acaba başını çevirip bakmadığı, gittikçe fakirleşen çoğunluğun hali ne peki bir de bundan bahsetmesini isterim. onlarda 3 ve fazlası çocuk oluyor sonra açlıktan sürünüyorlar, ölüp gidiyorlar. şaşırdığım şey herkes bunun farkındayken bu kadar seviyesiz ve boş lafları nasıl gönül rahatlığıyla sarfedebiliyor bu adam? ulan bari biraz zeka ürünü yalanlar söyle birader. bu kadar da aptal yerine koyma insanları!

    edit: göte girecek bazı tanımlar.
hesabın var mı? giriş yap