59 entry daha
  • steve martin'in oynadığı versiyonunu hakikaten, tüm kalbimle aşağılıkça bulduğum filmdir. hayır, böyle düşünmemin nedeni steve martin'in peter sellers'ın tırnağı olamayacak kluzo performansı değil. inan olsun filmdeki kör parmağım gözüne miscasting de değil. (illa yeni bir pembe panter filmi yapılacaksa a-ha işte gözlerinin önündeki, hatta dreyfus rolüne cast ettikleri kevin kline'ın kluzo rolünde çok daha matrak ve hoş olacağını yapımcıların da gördüğünden eminim. ama "dis iz biznıss yani, stivmartin'in daha iyi bi boksofisi var" zihniyetiyle göz göre göre böyle bir casting yapmaları zaten baştan filmin sevgiyle değil, abi pembe panter olayından hala yenecek ekmek var gibi gözüküyo, ne toplasak kardır kafasıyla yapıldığını gösteriyor.) ve eğer tüm sorun orijinal serideki incelikli esprilerin, ayrıntıların bu filmde bulunmaması olsaydı yine aşağılıkça demezdim, kötü olmuş der geçer, hatta onu bile demezdim. malum, peter sellers'ın oynamadığı başka pembe panter filmleri de yapıldı ve hepsi birbirinden patetik bu filmler tarihin çöplüğüne atıldı gitti. bu son filmi hepsinden farklı biçimde, bir hakaret olarak görme nedenim başka. açayım.

    orijinal seriyi izleyenler hatırlar, peter sellers öldükten sonra çekilen, serinin son filminde müfettiş kluzo bir uçak kazasında kaybolmuştur -ki bu filmin peter sellers'li sahneleri çoğunlukla daha önceki filmlerde kullanılmayan footage'lardan oluşmaktadır- ve bir gazeteci onun kayboluşunu soruşturmaya başlar. aralarında kluzo'nun eski çalışma arkadaşlarının, ailesinin ve elbette düşmanlarının bulunduğu bir grup insanla söyleşiler yaparken bir tür kluzo çözümlemesi görürüz. bunların arasında iki tanesi bence özellikle önemlidir. kluzo yüzünden polisliği bırakmış olan eski çalışma arkadaşı herkül onun için şöyle der: "her zaman yapması gerekenin tam tersini yapar ve her zaman başarılı olurdu." ikincisiyse daha da önemli, kluzo'nun ezeli rakibi ve ebedi dostu sir charles (david niven) onun için şöyle bir tanımlama yapar: "tanrı kluzo gibi insanları biz sıradan fanilerle dalga geçmek için yaratmıştır." bu yönüyle peter sellers-blake edwards ikilisinin yarattığı pembe panter serisi dahice bir aptallığa övgü efsanesidir. herkesten gizlemeye çalıştığımız zaaflarımızın, budalalıklarımızın, kendimizi önemseme hastalığımızın evrenselliğini göstererek aslında içimize bir tür insan sevgisi aşılamaktadır.

    gelelim steve martin'in oynadığı filme. kluzo tabii ki budaladır, amiri ona önemli bir davayı sırf aptal olduğu için vermiştir ve kluzo da işi yüzüne gözüne bulaştırır falan fıstık. buraya kadar tamam. sorun burdan sonra başlıyor. dreyfus, kluzo'ya der ki: "ne sandın aptal! haha! ben bu görevi sana zaten aptal olduğun için vermiştim." kluzo ne yapar peki? üzülür. onuru kırılır. çalışma arkadaşı jan röno'ya sorar: "sen de başından beri biliyordun di mi?" o da vicdan azabıyla başını eğip evet der. bunun üzerine kluzo içine kapanır, hayata küser, vay demek ki ben aptalmışım diye. ve sonra davayla ilgili düşünmeye başlar. sonra bilmem ne skim görüntülerine bakarken birden hiç kimsenin fark etmediği bir ayrıntıyı fark edip, dahice bir şekilde cinayeti çözer! gururu kırılmış amerikan köylüsü kluzo, kendisini küçümseyen avrupalı kendini beğenmişlere gününü göstermiştir! işte naçizane fikrimce bu sadece bir geri zekalılık değil düpedüz pembe panter filmlerinin ruhuna bir ihanet, izleyicilere de hakarettir.

    kardeşim amma da abarttın yani derseniz haksızsınız diyemem ama garfield'den brus villis karakterlerine kadar türlü şekilde ve beş amerikan filminden üçünde karşımıza çıkan gururu kırılmış amarikalı kahramanın şahane atraksiyonuyla biten filmler furyasına en azından pembe panter'i katmasaydılar diye düşünmekten de alamıyorum kendimi. anti-bond olarak yaratılmış bir karakteri, kendisine bondluk yaptırarak yüceltmeye çalışmak hırtlık değil de nedir yani?
33 entry daha
hesabın var mı? giriş yap