3 entry daha
  • kutsal bilgi kaynağı adıyla kurulmuş, o kadar görmüş geçirmiş olduğunu iddia eden o kadar yazarın olduğu bu sözlükte böyle bir konuda elle tutulur sadece bir entry olduğu için bilgi vermek istiyorum. o kadar avrupa'yı öven, türkiye'den siktir olup gitmek isteyen yazar var ama gitmek istedikleri yerlerin tarihini, kültürünü dahi bilmiyorlar. yazık gerçekten çok yazık. hiç mi tarihçi veya sanat tarihçi bir yazar değinmedi bu konuya?

    neyse, hristiyanlık dini islam'ın aksine din içerisinde oluşan fikir ayrılıklarını ele alıp tartışmak için günümüze kadar birçok toplantı gerçekleştirmiştir. konsil adı verilen bu toplantılar her ne kadar fikir ayrılıklarını ortadan kaldırmak olsa da birçok ayrılığa daha çok zemin hazırlamıştır. bu gelenek, şanlı büyük augustus konstantin'in roma devletinin resmi dinini hristiyanlık yapma projesi üzerine bütün hristiyan önde gelenlerini iznik'de toplamasıyla başlamıştır. konstantin'den sonra ise bu proje yürürlüğe girmiştir.

    gel zaman git zaman roma'da yaşayan papalar karşılıklı aforoz, ikonoklazma devri, imparatoriçe irene gibi biriken birden fazla sebepten dolayı tam olarak ortodoks kilisesinden ayrılarak kendi kiliselerini kurdular. böylece papalık tam anlamda bizans'dan ayrılarak kendi bağımsızlıklarını kazandılar. sadece siyasi değil aynı zamanda büyük bir dini ayrılığı simgeleyen büyük skizma olayı da böylece gerçekleşti. bu büyük ayrılık ileride öyle bir nefrete sebep olacaktı ki istanbul'a girmiş barbar latinler ayasofya gibi kutsal bir mekanın neredeyse her şeyden kutsal altar masasında romalı kızlar tecavüze uğrayacaklardı. bu öyle bir nefrete sebep olacaktı ki grandük loukas notaras'ın meşhur ''konstantinopolis'de latin serpuşu göreceğime türk sarığı görmeyi tercih ederim'' sözlerinin söylenmesine sebebiyet verecekti.

    papalık kendi tam bağımsızlığını kazandıktan sonra orta ve batı ve güney-batı avrupa'da dini lider konumuna yükseldi. hükümdarlara taç giydiren, bütün litürjinin tek uygulayıcısı olarak muazzam bir siyasi güçleri vardı. yeri geldiğinde hükümdarları tahtından bile edebiyorlardı. frederick barbarossa'nın defalarca italya'ya sefere çıksa dahi tavizlere rağmen hala papa hiyerarşide her zaman en üstteydi.

    bu kudretin mükemmel bir merkeze ihtiyacı olacaktı tabiki. ıı. julius'un on yıllık iktidarında birçok sanatçının hamisi olan papalık, ıı. julius devrinde aziz petrus'un öldüğü yere zaten halihazırda imparator konstantin tarafından yaptırılmış bir bazilika vardı fakat çökmekte olduğu için yenisi yapılmaya başlanmaya karar verildi. birçok mimar ve sanatçı kullanılması planlanan bu muazzam bazilika planı büyük paraların ödenmesi gerektiği daha donatello'nun yunan haçı planını papaya sunduğu andan belliydi. proje çok büyüktü ve bu para papalığın altından kalkabileceği bir şey değildi. donetello'dan planın yapımı, michelangelo'nun kubbe planı gibi şeyler öyle basit şeyler değildi. döneminin en pahalı sanatçılarıydı bunlar. istedikleri paralar da çok fazlaydı. getirilecek mermerler, gelen kesme taşlar gibi şeyler o dönem için çok çok pahalı şeyler. örnek olarak beş yılda yapılan ayasofya'nın mermerleri dahi tapınaklardan söktürülen birbirleriyle alakasız renkte mermerlerdi. üstelik doğu roma'nın en güçlü ve zengin olduğu dönemlerden biri bu dönem. uygun bir düzen yaratmaya çalışmışlar fakat şuan hala sırıtıyor o renk renk mermerler. en sonunda zaten bu san pietro'nun yapımı 120 yıl sürüyor ve yapımında on dört ayrı mimar-sanatçının emeği var ve bunlar sokaktan çevirdiği adamlar değil.

    neyse konumuz san pietro değil. ortada çok çılgın bir proje var ve bunun için para lazım. düşün düşün düşün... ahanda buldum diyorlar ve endüljans denilen bir belge ortaya atıyorlar. bu belge x. leo devrinde yürürlüğe konuluyor. ortaçağ insanı basit insandır. tek derdi cennete gitmektir ve papa da bunu sağlayan güç konumundadır. insanları cennete yollayan kişi papadır. eğer papa yol göstermezse bu garip ruhlar cehenneme giderler. ayrıca bu belge bir tanıdığınız veya ölmüş kişi için de alabiliyordunuz. vurgun çok büyüktü ve çok büyük paralar kazanılıyordu. cennetten arsa satma geyiğinin çıkış noktasına değindim burada.

    bu dönemde wittenberg'de çok dindar bir adam yaşıyordu. leipzig'de endüljans belgesi satan bir din adamının* `para keseye düşer düşmez araf'taki ruh oradan kurtuluyor` lafı üzerine çok sinirleniyor ve bunu protesto etmek için wittenberg kilisesinin tam da kapısına doksan beş maddelik bir endüljans kritiği asıyor. bu argümanları direk bölgenin başpiskoposluğuna, daha sonra roma'ya gönderiyor. martin luther, aziz augustinus'un oluşturduğu ekolden gelen sağlam bir teologdu. normal ortaçağ insanı gibi kolay kandırılamazdı.

    martin luther, ikinci el araba satar gibi endüljans belgesi satan adamlar yüzünden astığı bu belge roma'ya ulaştığında heretik yani yakılacaklar listesine almak istiyorlar fakat tahta yeni geçmiş şarlken luther'in diyeceklerinin dinlenmesini ve çözüme böyle kavuşturulması gerektiğini düşünüyor. hatırlayacak olursanız jann huss'un imparatorluğa yaşattığı o kaos havasını unutmamışlar*. konuşarak luther'i ikna edebileceklerine inanıyorlar ve güvenli geçiş için almanya'da worms kentine çağırılıyor. imparatorluk diyeti olan bu toplantı`:diyet, imparatorluk içinde toplanan konseylere verilen addır.` sonrasında herhangi bir sonuca varılmıyor. çünkü; kilise orta yol bulmak için değil luther'i ikna etmek için toplantıya katılmıştı. luther'in derdi de bu rüşvet işinin artık daha da büyümeden kapanmasıydı.

    luther'in kapıya astığı maddeler latince yazılmıştı. yani amaç milleti ayaklandırıp kiliseyi lağvetmek filan değildi. isteklerini bizzat kiliseye yalnız başına iletmek isteyen bir din adamıydı fakat işler öyle olmadı. kilisede maddeleri gören halk almanca'ya çevirdi bu argümanları ve luther'e siyasi destek olmaya başladılar. dönemin saksonya elektörü frederick tarafından kaçırılıp wartburg kalesinde saklanıyor. bu sürede luther yeni ahit çevirme işlemlerini kolayca yapabiliyor.

    luther hristiyan inancını üç ana başlığa ayırdı.

    ilki sadece inanmaktı. katolik'de cennete gitmek için aynı zamanda erdemli de olunması gerekiyordu. bu durumda insanlar özelliklerini sıralayıp kendilerini puanlayıp cennete gidip gitmeyeceklerini ölçüyorlardı. mesela cimri ve kindar biri aynı zamanda hırsızlık yapıyorsa ve buna rağmen çok nazik biriyse her bir günahı ve sevabı ölçülüyordu. örnek olarak cimrilik kindarlık ve hırsızlığı verdim bunlar üç puan yaptı. her şeye rağmen nazik ama yine de cehenneme gidiyor hadi geçmiş olsun. luther buna inanmıyordu. her inançlı kişi eninde sonunda cennete girecekti.

    ikincisi ise kilise görüşüydü. bir insan ibadetini gerçekleştirmek için kiliseye gitmek zorunda değildi. kutsal kitabı* okuması yeterliydi.

    üçüncüsü her inananın papaz olması durumu. yani tanrıyla iletişime geçmek için veya günahlarımın affı için aracı bir din adamına ihtiyacım yoktu. ben tanrıya bizzat yalvarabilirdim.

    bu üç ana düşünce kiliseyi iyice ayırdı. yani luther'in amacı papalığa sadece bu fikirleri aşılayıp herkesin bu şekilde devam etmesiydi fakat fikir ayrılıkları patlak verdi. bu düşünce haddinden hızlı yayıldı ve birçok düşünür de bu konuda kafa yordu. isviçre'ye gittiğimizde ulrich zwingli karşımıza çıkıyor mesela. zwingli tıpkı luther kafasındaydı fakat kominyon ayini konusunda ondan ayrılıyordu.

    katolikler ekmek ve şarap yani kominyon ayininde ekmeği isa'nın etine, şarabı ise isa'nın kanına çevirdiğine inanıyorlardı. luther, papazların böyle bir güce sahip olduğuna inanmıyordu fakat ayinde bunlarda isa'nın parçalarının mevcut olduğuna inanıyordu. zwingli ise tamamen bunları reddediyor, sadece bunların bir temsil olduğunu iddia ediyordu. 1529'da luther ve zwingli bunları konuşmak için bir araya geliyorlar ama sırf bu sebepten fikir birliğine varamıyorlar. yine isviçre'de anabaptistler adında yeni bir düşünce patlak verdi. bunlar da luther kafasındalar fakat vaftiz konusunda sıkıntıları var. isa'nın reşit olacak yaşlarda vaftiz olduğunu ileri sürerek bebek yaşta vaftiz olmayı sakıncalı görüyorlar. reşit olduktan sonra vaftiz olunarak hem dine kendi istekleriyle girdiklerini iddia ediyorlar. zorlama olmuyordu böylece.

    bir de kalvinizm düşüncesi ortaya çıkıyor. jean calvin adında bir avukata göre tanrı, kaderimizi daha önceden çizmiş. bu yüzden zenginler tanrının sevgili kullarıyken fakirler günahkardı. tanrı zaten her şeyi bildiğinden sınava gerek duymamış. kısacası özgür irade yoktur.

    son önemli olay ise ingiltere'de oldu. vııı. henry, yaşlı olmasından dolayı kendine erkek evlat veremeyen şarlken'in teyzesi aragonlu catherine'den boşanmak istiyordu. papa vıı. clement ise şarlken'le papaz olmak istemiyordu*. teklifi geri çevirmek zorunda kalıyordu fakat bir taraftan da kralın yeni bir kilise kuracak kadar cesur olduğuna inanmıyordu. vııı. henry beklenmedik bir şekilde ülkenin en güçlü dini kurumu canterbury başpiskoposluğu'na başvurarak evliliğin feshedilmesini istedi. başpiskopos bunu onayladı ve çok geçmeden anglikan kilisesi kuruldu ve ani ingiliz parlamentosu kararıyla vııı. henry bu kilisenin başı ilan edildi. kilise toprakları yağmalandı. tabi sadece basit bir şekilde evlilik meselesi değildi. almanca konuşulan ülkeler, ingiltere ve iskandinavya papanın gereksiz bir şekilde güçlü olduğuna, tam anlamıyla hükümdarlık yapamadıklarına inanıyorlardı. yani buralarda lutherciliğin tutması tamamen siyasiydi. bu arada protestanlık aynı zamanda çok kendi devirlerinin ikonoklazmasını da oluşturmuştu. tıpkı ortodokslara yapıldığı gibi birçok heykel ve aziz tasvirleri yıkıldı ya da resimlerin yüzleri kazındı. bu yağma en çok hollanda'da yaşandı.

    ortada sadece dini değil özellikle siyasi çok olay dönüyordu. iki taraf kendini tanrının savaşçıları, karşıyı ise şeytan olarak görmekteydi. luther ve papa vii clement birbirlerini sahte mesih ve deccal diye suçluyorlardı. dolayısıyla karşı taraftan kim olursa olsun ele geçirildiği gibi öldürülüyordu. özellikle fransız protestan hugenolar bundan en fazla nasibini alan topluluklardı. vıı. charles her ne kadar bu insanlara hoşgörüyle yaklaşsa da kafir ilan edildikten sonra bu grupla olan savaş aniden iç savaşa dönüştü ve 16. yüzyılın sonlarına kadar devam etti. bunun sebebi fransız düklerinin de tıpkı kutsal roma imparatorluğu'nda olduğu gibi hükümdarlarının aleyhine mezhep değiştirmeleriydi.

    almanya'da başını saksonya elektörlüğü'nün çektiği birinci schmalkaldischer savaşı patlak verdi. şarlken'in kuvvetleri protestanlar için fiyasko sayılacak mühlberg savaşı'nı kazanacak ve luther'in isteklerinin asıldığı o meşhur kent wittenberg ele geçirilerek protestanların morallerini altüst etmek isteyecekti. hatta bu savaş sonrası protestanlığın bittiğine o kadar inanmıştı ki tiziano'ya at üstünde şarlken tablosunu yaptıracaktır. yakın bir tarihte ikonolojik olarak detaylıca açıkladığım bir entry girerim lakin şimdi ondan bahsedemeyeceğim. entry yeterince uzadı zaten.

    bu savaştan sonra şarlken kendini muzaffer olarak gördüğünden augsburg'da bütün roma sınırındaki prensliklerin dinini gözetim altında tutabileceği bir genelge yayınladı ve imparatorluk nüfuzunu genişletti. yani bu genelgeye göre hiçbir prens kendini protestan olarak tanımlayamayacaktı.

    devrilen saksonya elektörü yerine gelen maurice wettin bu genelgeyi reddederek tekrar isyan bayrağını çekti. prensler yine şarlken'den zayıflardı fakat bu sefer fransa alman prenslerini desteklemişti. birlik olan ortak düşmanlar şarlken'i innsbruck'ta tam tuzağa düşürmüşken, imparator kaçarak ordu toplamak zorunda kaldı. ordu toplanmadan imparatorun kardeşi avusturya arşidükü ferdinand aracılığıyla passau barışı yapıldı. bu anlaşmada fransa'ya üç piskoposluk bölgesi denilen metz, verdun ve toul şehirleri yani loren bölgesi bırakıldı. alman prensleri ile de augsburg barışı yapıldı. bu barışa göre her hükümdarın dini kendi ülkesinde geçerli olacaktır. böyle prensler protestan kimliklerini koruyabileceklerdi. bu barış çok sürmeden otuz yıl savaşları'nı başlatacak, gerçek din savaşları işte o zaman başlayacaktı. çünkü; protestanlık ve katoliklik arasındaki kavga büyük skizma sonrası ortodoks kilisesi'nden ayrılan katolikler'le ortodokslar arasındaki kavgayla aynıydı.

    devamı olan karşı reformasyonu şuradan okuyabilirsiniz.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap