18 entry daha
  • semir aslanyürek'in çektiği bu filmin (ki sanırım tam adı "eve giden yol 1914") fragmanlarına baktığında, hem hareketli, hem çekimleri güzel, hem de hikayesi orijinal bir yapım izleyeceğini zannediyor insan. savaş ve aşkın bir arada işlenmesinin orijinalliği değil de, o dönemi gündelik hayatıyla birlikte anlatan film görmediğimizden. fragmanlarında sürekli osman paşa marşı çalıyordu, ilk izlediğimde de plevne kuşatmasını çekmişler zannettim, metin akpınar'ı görünce de "keşke o da osman paşa'yı oynuyor olsa" dedim, baktım ki 1. dünya savaşı ve çöller filan. neyse o da olur, diyerek hevesle gittim.

    genel kanıya katılıyorum, kesinlikle olmamış bir film. sinema dünyasını ve insanlarını takip edip bildiğimden değil ama, nedense semir aslanyürek benim kafamda iyi işler yapan, kendine has bir anlatım dili olan bir adam olarak kalmış. bundan sonra semir aslanyürek yapımlarına, konusu ve tanıtımı ne kadar çekici olursa olsun, spoiler almadan gitmeyeceğim. tamam, bahsedildiği gibi filmlere ticari müdahaleler olabilir, piyasa yapabilmesi için montajı yönetmene bırakmıyor da olabilirler, ama semir aslanyürek'in bunu da hesaba katarak bu işe girişeceğini düşünüyorum ve ne olursa olsun en büyük sorumluluk yönetmene aittir. kendi çapımda bahsedeyim biraz:

    --- spoiler ---

    bir tarih ancak bu kadar kötü anlatılabilir. oyuncular ancak bu kadar sakil durabilir. oynadığı her karakteri dünyanın en hakiki insanı yapan metin akpınar bile, bazı sahnelerde, muhtemelen çevresindeki oyuncular nedeniyle öyle kalakalmış, ne yaptığı belli değil. emre altuğ'un kötü adam rolü, görünüş olarak güzel işlenmiş, makyaj ve kostüm filan. o siyah kıyafet giyiyor, mahmut beyaz, göremediğim detaylarda başka zıtlıklar da vardır. ama o tipte bir kötü adam, mesela bir eşkıya grubunun içerisinde durur, sırıtır, pis bişey söyler, 10 saniyeyi geçmeyen replikleri vardır. filmin baş kötü adamını bu kadar göze batan bir "kötü" görünümünde sergilemek, bütün gerçekliğini alıyor ve ucuzlaştırıyor. film boyunca görülecek kötü adam, 2 kilometre öteden "ben kötüyüm" diye bağırmaz, biraz entrikacı olur, farklı yönleri olur. hem vatana, hem ailesine, hem köyüne, hem seviyorum dediği kadına, her şeye ihanet eden ve sadece ve sadece kötü şeyler yapan bir adam, çok acayip. iyi adamlar biraz daha gerçekçi işlenmiş. askerden kaçıyorlar "ama bir sorun bakalım neden kaçıyorlar?". makyaja çok özenilmiş, birçok insanın dişleri sarartılmış, görünüş olarak o dönemin insanı izlenimi uyandırıyor.

    hikayenin bölük pörçük ve devamsız olması, tahminimce büyük sahnelere çok bel bağlanmasından kaynaklanıyor. savaş sahneleri, fransız karargahının patlaması filan, bunların üzerinde çok durulmuş. etkileyici, gürültülü sahneleri kotarmak uğruna diğerleri ihmal edilmiş gibi. ayrıca savaş sahneleri de pek sağlam değildi. bayrak yarışı çok yapay durmuş. cepheyi koşarak ve birer birer ölerek geçiyorlar, bayrağı dikiyorlar ve olay bitiyor. sonra ne olduğu belli değil. lawrence karakteri çok önemli olmasına rağmen, iki kelime etmeden geçip gidiveriyor. neredeyse bütün sahneler yarım yarım kesilip "gerisini siz anladınız zaten, daha savaş sonrası var hemen burayı atlıyoruz" diye bırakılmış.

    bunların dışında belirtilen bütün olumsuz tarafları eklemeye gerek yok. hikayeye de, o döneme de, olayın geçtiği yerlere de çok yazık olmuş. şimdi birileri o dönemin filmini çekmek istese, "ya zaten çekildi o, aynı şey diye kimse ilgi göstermez" düşüncesiyle vazgeçecek. en azından çok uzun bir süre o dönemin filmi yapılmayacak.

    --- spoiler ---

    asıl bu işgal istanbul'unu anlatan bir film var, ben ondan biraz umutluyum. zayıfçana bir adam mustafa kemal rolünde, fazla çocuk yüzlü ama bakalım.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap