276 entry daha
  • eski bir ülkücüyüm.
    olur. ergenlik yıllarında her şey olur. hiç büyük konuşmam. ileride çoluğum çocuğumla imtihan edilmek istemem kınadıklarım yüzünden.

    ülkü ocaklarına lise birde girdim. kendimi inanılmaz önemli bir iş yapıyormuşum, vatanı kurtarıyormuşum gibi hissettim. hızla yükseldim.
    ilçedeki ülkü ocağının " liselerden sorumlu başkanı " oldum yani ülkücü jargonu ile reis!

    haftada bir iki kez okul çıkışları ocakta toplanırdık. yeni gelenlerle sohbet eder vatan millet sakarya edebiyatı yapardık. okullarındaki vaziyeti dinlerdim.
    sonra namaz vakti gelirdi. az önce o kadar türk - islâm savunuculuğu yapan gürûhun içerisinde yalnızca ben kalkardım namaz kılmak için.

    tarih konuşurduk. ben o zamanlardan meraklıydım tarihe. kimsenin bir şey bildiği yoktu. hüseyin nihal atsız için " kadın mı erkek mi? " diye sormuştu bir keresinde birisi.

    çok kavga ettik. okulumuzda açık açık pkk savunuculuğu yapanlar ya da solculuk taslayanlar vardı. müdür de öğretmenler de korkarlardı bunlardan.

    bazı haftasonları düğün salonlarında garsonluk yapardım günlük paraya. bir gün bir baktım daha bir hafta önce ölümüne kavga ettiğimiz çocuklardan birisi de aynı yerde çalışmaya gelmiş. hiç konuşmadık.
    akşam oldu paralarımızı alacağız. şef, bu çocuğun parasının bir kısmına çöktü. itiraz falan etti ama " ilk zamanlar böyle... işine geliyorsa! " dedi şef. çocuk, arkasında arkadaşları yokken hakkını arayabilen kişilerden değildi biliyordum.

    " arkadaşın parasını ver, gece evine gelir alırız o parayı " dedim. çocuk parasını aldı, birlikte yürüdük biraz.
    muhabbet ettik. üzerimizde okulda giydiğimiz beyaz gömleklerimiz, ayaklarımızda kundura...

    o akşamdan sonra çocuğu başka hiçbir kavgada görmedim. ben devam tabii ki!

    bazı günler oluyordu iki üç gece eve gidemiyor arkadaşımda yatıyordum annem babam kavga ettiğimi anlamasınlar diye.
    parklarda sabahlıyorduk. ben tabiri caizse hayvan gibi kitap okuyordum, arkadaşlar sigara içiyorlardı.

    yükseleceğim, vatanı savunma hususunda kürsülerden sesimi duyuracağım günlerin hayalini kuruyordum.

    derken bir okul çıkışında sapladılar bıçağı.
    bu kısmın hukukî sıkıntılar yaşamamak için devamını geçiyorum.

    aradan bir sene geçti bu sefer bir kere daha. ilk önce anlamadım sonra bir baktım kan revan olmuş üzerim.
    gözümüz kara. bir de çok şehit veriyorduk o dönem.
    sandım ki sokaklarda yürüyüş düzenleyerek bıçak, jilet yiyerek şehitlerimizin intikamını alıyorum.

    hastanede yattım bir gece. annemi ne çok ağlatmıştım. bir de sevdiğim vardı tabii.
    taburcu olup okula gittiğim vakit bir kahraman gibi bakıyordu bana millet. yalan yok, hoşuma gitmişti.
    sonra bu sevdiceğim " sana bir şey izleteceğim " dedi bana ve onlara gittiğimizde bilgisayardan bir vidyo açtı.
    devlet bahçeli ve diğer tüm siyasîler vardı görüntülerde. hdp'nin o zamanlardaki adı her neyse o partinin vekilleri, devlet bahçeli, oktay vural, deniz baykal, kılıçdaroğlu, tayyip erdoğan ve daha nicesi.
    gülüşüyorlar, tokalaşıyorlar, sohbet ediyorlar...
    altyazıda da bir karakol baskını sonucu şehit olan askerlerimizin isimleri geçiyor.

    bizim hâtun bir konuşmaya başladı ama ne konuşma! annemden ve şehit annelerinden bahsettiği yerde koptu kayış. kız hüngür hüngür ağlıyor karşımda.
    gözlerim doldu. bildiğiniz ağlamaya başladım ama onun gibi değil. sanmayın ki üzüntümden; sinirimden... ne küfürler savurdum.
    ve orada bıraktım ülkü ocağını da ülkücülüğü de.

    tabii iş bu vaziyete gelene kadar daha birçok rezillik görmüştüm. ancak orada bitti.

    üniversite yıllarımda da ülkücü ağırlıklı bir kampüsteydim. fakat anneme de kendime de sözüm vardı. hiçbir şekilde bulaşmadım bu siyasî oluşumlara. her gün bir kavga çıkardı. iki taraftan da okulu bilerek uzatanlar var olduğunu biliyorsunuzdur. bunlar yeni gelen öğrencileri kendilerine çekmeye çalışan ağır abiler. ideolojisi fark etmeksizin var bunlar.
    defalarca ülkücüler çağırdılar beni aralarına " yok " dedim.

    fakat türkçülük dedin mi orada duracaksın!
    çok düşündüm, çok tartıştım kendi içimde. kendi bilincimi kendi fikrî dünyamı var ettiğime inandığım anda yine bir türkçü olarak buldum kendimi. askerde iken ranza arkadaşı hatta en iyi arkadaşı has kürt olan bir türkçü!

    vatana ihanet etmediği ve ihanet edenlere de sempati beslemediği sürece türkiye cumhuriyeti'nin her ferdini kardeşi gibi gören bir türkçü!

    sonra çocukların eline en güçlü silahı tutuşturdum bu uğurda, silahın adı: kalem!

    " giresunlu, bingöllü, edirneli, hataylı, ığdırlı, izmirli fark etmez... kalemin en güçlü silah olduğunu bilen çocuklar yetiştirip bu vatana hizmet etmelerini sağlar isem benden alâ türkçü yoktur " dedim bu memlekette.

    şimdi, memleketin altmış yetmiş şehrine gitsem yanlarında kalıp konaklayabileceğim çok değerli insanlar tanıyorum. üniversite yıllarımda hepsinin yanında en az bir kez kalmışlığım, ziyaret etmişliğim vardır.
    kimi kürt, kimi laz, kiminin dedesi rum fakat hepsinin amacı bir: türkiye cumhuriyeti'nin evlatlarını dünyanın başka hiçbir devletinin yurttaşlarından geri komamak.

    " türkçülük ırkçılıktır! "

    " türkçülük yapmak bölücülüktür! " diyenlere aldırış bile etmiyorum.

    memleketin her köşesinde, köylerde, kasabalarda, şehirlerde, en kalabalık yerlerde en ücra diyarlarda hizmet veren ve hizmet gören herkesin tepesinde ay -yıldız varken türkçülük olsa olsa bu vatanı ayakta tutan direk olur.

    ne yazık ki ideolojileri yahut tuttukları siyasî partiler gözlerini kör etmiş kişiler tarafından bu tarz bir türkçülük düşüncem bile yanlış bulunacaktır.

    varsın bulunsun.
109 entry daha
hesabın var mı? giriş yap