aynı isimde "terzi" başlığı da var
191 entry daha
  • mantık hatalarını eksiğini bir kenara bırakırsak genel olarak anadolu’da engelli insanlara bakış açısını gösteren bazı doğrular barındıran hikaye.
    yıllar yılı özel eğitimde çalışmış bir psikolojik danışman olarak benzer olaylarla çok karşılaştım. zihinsel engelli erkek çocuklarını bir süre sonra evlendirmeye hevesli iki tip ebeveyn vardır. birincisi bakıcı niyetiyle evlendirmek isterler. nitekim anne baba bir süre sonra fiziksel ve mental olarak düşmeye başladığında bu bireylerin bakımı da zorlaşır. onlar da ekonomik sıkıntı çeken, kimi kimsesi olmayan, bir sebepten evlenip yuva kurma ihtimali olmayan kadınlara talip olurlar. yoksul, kimsesiz, belki de kırsalda hakkında dedikodu çıkmış kızları besleme olarak alır oğullarıyla evlendirerek oğullarına kendileri öldükten sonra da baksın diye eş seçerler. biraz da sorumluluğu başlarından atmak isterler. yabancı uyruklu kadınlar da böyle işlere sıcak bakar. sonuçta hem ekonomik sorunlarından kurtulur hem de vatandaşlık almış olurlar.
    bir diğer tip de oğlunun zeka engelini kabul etmeyen tipler. bunlar ciddi ciddi oğullarının yuva sahibi olup hatta onlara bir torun verebileceğine inanırlar. gerçek bir karı koca olacakları beklentisiyle düğün dernek evlendirirler.
    bu dizide de benzer bir sorun gündeme gelmiş burada bir yalan yok. hanım ağanın oğlunu tekrar başgöz etmeye çalışması da bu bağlamda anlaşılır.

    gelin gelelim işlenen hikayenin kendi içindeki garipliklerine.
    eser miktarda spoiler

    öncelikle olgun şimşek’in engelli rolü doğru dürüst bir çerçeveye oturtulmamış. 20 yıllık tecrübeme dayanarak; 45-50 yaşına gelip de hala çocuk parkında takılan, bütün gününü oyun oynayarak geçiren bir zeka engelli erkekle karşılaşmadım. davranış olarak 4-5 yaş tutum gösterip, algı olarak her şeyi anlayan, mantıklı olarak birkaç basamak soru cevap ile sohbet yürüten bireye rastlamadım. yani bunlardan biri olacaksa diğeri olmaz. allah’ın her günü gün boyu oyun oynayacak orta ağır mental olup bir de hiperaktivitesi varsa; odaklanıp da sohbet etmesi, mantıklı duygusal neden sonuç ilişkileri kurması mümkün olmaz mesela.
    gün içinde serbest dolaşan, kendine veya başkasına fiziksel zarar verdiği gösterilmeyen anlatılmayan birinin durup dururken zincirlenmesinin mantığını anlayamadım. sakinleştirmek için basit bir ilaç yeterli olacakken bağlamak dövmek gibi yöntemlere başvurulmasını çözemedim. mesele kontrol altında tutmaksa, akşamüstü verirsin ilacı sabaha kadar uyutursun. sopayla dövmekten daha insancıldır en nihayet. hal böyle olunca olgun şimşek’in oyunculuğu da itici yorucu bir hal almış.
    senaryo zaten felaket ötesi! her sıkıştığında kapı dinleterek sorun çözmek, o da olmadı masa altından ses kaydı almak... tesadüflerden medet... yürüyen prensip peyami’nin iki günde körkütük aşık olması, annesine ulaşmak için neyzen oluvermesi... zorlama ki ne zorlama.

    kardeş evliliği ne münasebet. hadi diyelim böyle bir manyaklık var. kızı yetimhaneye neden bırakırsın! kardeşler birbirini tanımasın uzak büyüsün dedin. peki kızı yetimhaneden teyzesine nasıl ilettin! direk veriverseydin teyzeye. teyzenin kocası nasıl bir onursuz sünepe ki iş veriyorlar diye bu sapıklığa alet oluyor! yani gerçek hayatta kim böyle bir şeye razı olur!
    kız istanbul’u bilmeden peyami’nin evini nasıl buluyor da zart diye evde bakıcı olarak bitiyor! ajanstan teyit almak neden kimsenin aklına gelmiyor! kimliğini bari sormaz mısın eve yatılı aldığın insanı! hırlı mı hırsız mı, hele ki bu kadar hassas bir konuda!
    peyami’nin babayı bu kadar gizlemesine ne gerek var! amcam, de geç nedir yani! adam zaten bir şey anlatamıyor.

    kızı, ta ebesinin londra’sına yollamaya çalışmak nedir! yani o kadar varsıl, o kadar vizyoner, öylesine jantiyim ki geyikbayırı’nda bir bungalova değil ingiltere’ye yerleştiririm. güzel kardeşim o kadar imkanın varsa nüfustan bir memur bul, ananın ikametgahını çıkarsın sana. ne uğraşıyorsun neyzen kılığında cemiyetlerde falan!
    gülseren’in işleri işte. olayı ajitsyona melodrama çevirmek için takla üstüne takla. tv işlerinin fragmanına bile tahammülüm olmayan, meslek etiğinin içinden geçtiğine inandığım ilkesizlikte arşa çıkmış bu insanın baştan sona izlediğim tek projesidir bu. izledim çünkü dijitaldeki tüm işleri bu aralar izlemek durumundayım. lanet olası bir mecburiyet diyelim.

    netice itibarıyla vasat bir hikaye, çağatay dışında abartı oyunculuklar. çağatay’ı ilk kez bu kadar uzun izledim ve açıkçası beğendim. salih istanbul’da doğmuş büyümüş biri olarak 1915 ermenisi aksanı yapmasını anlayamadım. nerde kaldı kardeş böyle konuşan rum!
    olgun şimşek de işte. oyuncular için bu tip roller (olumlu anlamda) şov yapmaya, potansiyelini göstermeye bir fırsattır. o da coşmuş normal olarak. ancak oyunculuğu yükselttikçe gerçeklikten kopmuş. burada kabahat elbette oyuncuda değil. o açıldıkça açılacaktır tabi, hele ki olgun gibi yeteneğini ısbat etmiş biri için. burada über süper psikiyatr gülseren’in engel durumun çerçevesini net çizmesi, aşırılıklarda da yönetmenin müdahale etmesi gerekir. ancak yazar da yönetmen de tv melodramını aynen dijitale aktardığı için ‘’ohh iyi iyi ağlatırız buralarda’’ diye ellerini ovuşturarak izlemiş belli ki performansı. ortaya da böyle vasat bir iş çıkmış.
669 entry daha
hesabın var mı? giriş yap