152 entry daha
  • onbirinci star trek filmiyle ilgili söylenmesi gereken en önemli şey şu : deep space nine finalinden ve first contact filminden beri, star trek lisansı ile yapılmış en heyecan verici eser bu.
    j.j. abrams ve ekibi, birçok açıdan beklentilerimizin üzerinde bir iş çıkarmışlar. elbette filmin pekçok zayıf noktası da var ama bunlar ortalama sinema izleyicisinin filmden keyif almasını engellemiyor, bu konuda daha titiz olan biz star trek hayranları ise bu detayları -çoğunlukla- hoşgörülebilir.

    --- spoiler ---

    öncelikle filmin neleri başardığına bakarsak:
    - film muhteşem bir sekansla başlıyor. kelvin'e saldırı, kirk'ün doğumu, doğumla aynı anda kelvin'den ayrılan shuttlepad, george kirk'ün kahramanlığı... ve hepsinin sonunda gelen görkemli star trek logosu ve yazısı...
    - görsel efektler : filmin yüksek bütçesiyle de doğru orantılı olarak, bugüne kadarki star trek filmleri içinde en iyisi. bunun yanında, görsel efektler başarılı kompozisyonlar oluşturmada kullanılmış : örneğin narada'dan kaçan minik shuttle'ların gözüktüğü sahne... veya kirk ve mccoy'un enterprise'a shuttle ile gidişi... enterprise'ın titan'ın bulutlarından çıkışı...
    - müzikler : filmle çok iyi bütünleşiyor. michael giacchino çok iyi iş çıkarmış; enterprising young men, nero sighted, nero death experience ve end credits mükemmel parçalar. yeni star trek theme'in de, özellikle orkestral versiyonu çok başarılı.
    - tempo : senaryodan kaynaklanan bazı sorunlar yüzünden, aslında film gereğinden biraz fazla hızlı akıyor, buna eksiler kısmında da değineceğim. ama bu yüksek temponun, özellikle filmin ilk yarısında seyirciyi yormadan aynı seviyede tutulabilmesi bence abrams adına büyük bir başarı.
    - atılgan mürettebatı : kast seçimi kesinlikle çok başarılı olmuş. oyuncular rollere çok iyi oturmuş. elbette ki, karakterlerin gençlik dönemlerini görmemiz ve zaman yolculuğu yüzünden alternatif bir evrende olmamız yüzünden belli başlı farklılıklar yok değil ancak bu farklılıklar karakterleri bambaşka insanlar yapmıyorlar. pine ve quinto, kirk ve spock'ta çok başarılı. fragmanlarda sürekli sylar izliyormuş izleniminden kurtulamadığım halde, filmin atmosferi içinde, sylar aklıma hiç gelmedi. karl urban mükemmel bir mccoy olmuş. uhura, orijinal dizidekinden çok daha güçlü bir kadın karakter olarak ele alınmış, zoe saldana da çok iyi oynamış bu rolü. sulu'da john cho isteneni vermiş. scotty bildiğimiz scotty'den biraz farklı, daha bir hiperaktif hali var, ancak simon pegg'i bu rolde izlemek çok güzel. benim tek sevmediğim karakter chekov oldu, ancak burada oyuncudan çok, senaryo ve yönetmenin karakteri ele alışını sorunlu buldum. aylarca yüzlerce kez "film galaxy quest olsun istemiyoruz" diyen abrams'ın, chekov'un olduğu her sahnede karakterle resmen dalga geçmiş olduğunu düşünüyorum; scotty'deki hafif "comic relief" hali hoşuma gitmiş olsa da, chekov'daki bu yüzden çok ağır geldi.
    - aynı oyuncu kalitesi yan kadro için de geçerli. bruce greenwood muhteşem bir pike çıkarmış. ben cross'un sarek'i, winona ryder'in amanda'sı, faran tahir'in kaptan robeau'su da çok az görünmelerine rağmen çok iyiler.
    - film, aksiyon ile karakterleri iyi dengeliyor. sürekli bir şeylerin patladığı içi boş bir aksiyon filmi değil, kirk ve spock arasındaki ilişki ve bu ikilinin karakterleri de filmde güzel bir şekilde işleniyor. zaten en başından filmin kirk/spock filmi olacağını biliyorduk.
    - atılgan : ilk fotolarını gördüğümüzde "amanın bu ne?" demiştik. neyse ki o fotoğrafların açısı kötüymüş sadece. filmde atılgan, tüm ihtişamı ve ana hatlarını koruduğu formuyla arz-ı endam ediyor.
    - narada : hem içi, hem dışı mükemmel tasarlanmış.
    - leonard nimoy : filmde tahmin ettigimden cok daha az kullanilmis olsa da... leonard nimoy!
    - son sahne : chris pine'ın "bones.. buckle up!" diyerek köprüye girerken tam kirk havasını yakalaması, mürettebatı köprüde görmek, orijinal star trek theme, prime spock'tan gelen "space... the final frontier..." voice-over'ı ve sonraki end-credits... hepsi mükemmeldi.

    gelelim filmin zayıf noktalarına :
    - senaryo : bu kadar övdüğümüz filmin senaryosunda maalesef kocaman boşluklar var. dunyadan vulcan'a gidisin bes dakika, donusun her nedense saatler surmesi; kirk'ün delta vega'ya bırakılmasından scotty'yi bulmasina kadar saatler gecmesine ragmen, warpa gecmis kaptirip girmis atilgan'a isinlanabilmeleri; spock'in anlamadigim bir sekilde federasyon istasyonuna gidip yardim istememis olmasi gibi bosluklar ilk bakista goze carpanlar. onun disinda film, star trek filmleri ve dizilerinin bir turlu kurtulamadigi "yakinlardaki tek gemi atilgan" klisesinden ve dünya'nın veya vulcan'ın savunma sistemleri olmamasi -veya bizim gormememiz- sacmaligindan kurtulamamis. hadi diyelim savunma sistemleri yok, vulcan filosu nerde, onu da anlayamadik. filoyu bırak, lazer platformunu patlatacak bir tane ucan arac da mi yoktu?
    - tempoyla ilgili eksi yon ise, aslinda yine biraz senaryo ile ilgili. lucas, anakin'in darth vader olusunu uc filme yayarken, paramount re-boot'u tek filmde bitirmek istediginden, iki-uc filmlik senaryo tek filme sigmis, bu da olaylarin bas dondurucu bir hizla gelismesine yol acmis. filmin ilk yarisinda bu durum cok rahatsiz edici degilken, vulcan'a varistan sonra bir grup cadet federasyon'un sancak gemisinde "kaptancilik" oynamaya basladilar adeta. "kaptan benim birinci subay sensin" "ben simdi vekil kaptan oldum, bunu gezegene atin", "cekil ulan geri geldim benim kaptan" seklinde gemi 4-5 kez el degistirdi. filmin sonunda da, akademi'den yeni mezun olan kirk'un, tek gorevde gosterdigi basariyla kaptan olmasi ve atilgan'in kendisine verilmesi inandiricilik sinirlarini bayagi zorladi. oysa bu konu 2-3 filme yayilsa, ilk veya ikinci filmin sonunda kirk'ü baska bir gemideki ilk gorevinde birakabilir, ikinci filmde de kaptanliga giden yolunu izleyebilirdik. yine bu hizli tempo yuzunden, durup nefes almamiz gereken karakter anları cok hızlı gecti; ayrica ne geminin icini, ne phaserlari, tricorderlari adam gibi gorebildik.
    - gereksiz iki sahne : birincisi, fazla uzun suren delta vega'daki canavar sahnesi. ikincisi de, scotty'nin su tuplerine hapsolmasi. ikisi de filme zerre katkisi olmayan, bitse de film devam etse dedigimiz anlamsiz sahnelerdi.
    - nero : eric bana bile, nero'nun boslugunu maalesef dolduramamis. filme prequel olarak hazirlanan star trek countdown cizgi romanini okumus olmak bile nero'nun motivasyonunu inandırıcı kılamıyor ne yazık ki. kendisine yardım etmek isteyen tek adamı düşman belleyip bütün bir vulcan'ı havaya uçurması sonucunda nero için en fazla "bir başka deli kötü adam" diyebiliyoruz. elbette filmin asıl derdi nero değil, nero sadece mürettebatın biraraya gelmesi için bir katalizör, ancak karakteri daha sağlam işlenebilecek malzeme varken kullanılamamış.
    - köprü ve makine dairesi : kısaca, köprü gereğinden çok daha aydınlık. insanın gözüne gözüne giren o kadar ışıkla nasıl çalışılır anlamak mümkün değil. makine dairesinde ise, devasa borulardan baska birsey goremedik. warp core'un sadece adı gecti, o kadar...

    nereden baktığınıza göre artı veya eksi olabilecek bir nokta ise şu : film, star trek kurallarına göre oynayarak, çaktırmadan star trek'i reboot ediyor. evet bir zamanda yolculuk var ve eski star trek evreni bozulmadı; ancak bizim beyazperdede izlediklerimiz de artık kirk ve spock vs. değil, onların alternatif bir gerçeklikteki versiyonları. bunun artı yönü, burdan sonra anlatılabilecek sonsuz ve sınırsız hikayeler olması ve bu hikayelerin hem yepyeni, hem de bilindik öğeler içerebilecek olması. eksi yönü ise, zaman zaman kirk'ün veya spock'ın gençliğini değil, başka birinin gençliğini izliyor olduğu düşüncesinden kurtulmanın zor olması. örneğin, kobayashi maru bizim için tanıdık bir sahne ve keyif verici, ancak o artık tanıdığımız kirk'ün geçtiği kobayashi maru değil, başka bir kirk'ün geçtiği kobayashi maru testi...

    --- spoiler ---

    film bittiginde anladik ki, ekibin "cok begenilirse devamini da cekeriz, dur bakalim" sozleri yalan. film kesinlikle en azindan bir ucleme dusunulerek cekilmis. ilk haftasonu hasilati da gosteriyor ki, film buyuk bir basari yakalayacak ve devam filmleri mutlaka cekilecek. artik devam filmlerinden beklentilerimiz, tempoyu biraz yavaslatmasi, senaryonun ayaklarini biraz daha yere basmasi ve boylece cok daha iyi bir film cekilmesi. bu ekipte de bunu yapabilecek potansiyel oldugunu bu filmle kesinlikle gördük...
297 entry daha
hesabın var mı? giriş yap