30 entry daha
  • bir sene sonra beni entry yazmaya döndüren adam.

    kız kitaplarıdır twilight serisi. sanmıyorum ki hiçbir erkek, bir kızın hissedeceği hazzı alsın bu kitaplardan. biz inanırız ki, gerçek aşk vardır. bir kimseyi seveceğimize ve sonsuza dek onun olacağımıza, sabahtan akşama yüzünü görebilmek için çıldıracağımıza, aynı şiddette karşılık göreceğimize inanırız.

    edward cullen ise, mükemmel erkektir. bu kadar kısaca özetleyebildiğime bakmayın, size hissettiklerimi anlatmaya çalışayım:

    edward yakışıklıdır, adonistir, perfectiondur. yüzü mermerden oyulmuş gibidir, elmacık kemikleri çıkık, dudakları kalemle çizilmiş gibidir. burnu, elmacık kemiklerinin tam ortasında dümdüz gözükür, hafif bir kemeri de vardır sıkıntılı anlarda sıkmak için. yüzüne bakmaktan vücudunu inceleyemezsiniz bile. hele o altın rengi gözleri.. hipnotize eder, simsiyahken içinizi titretir ama korkutmaz, başınızı döndürür. herşeyi, duruşu, bakışı, gözleri, kokusu sizi kendisine çeker (sanki onu geçebilir, sanki onu alt edebilirmişiz gibi!). onun etki alanına girdiyseniz çıkamazsınız.

    edward'ın kendisini geliştirebilmek için yeterince vakti olmuştur, zekidir, elbette ki insanların ne düşündüğünü duyabilmesi, onun büyük yararınadır. hem yakışıklı, hem zengin, hem zeki, hem yetenekli hem de körü körüne aşıktır edward. lanet olsundur. ama bella'nın gözünde, edward sadece dış görünüşü, zekası, zenginliği değildir, hissedebilirsiniz. edward, aşkın kendisidir; bella'nın hissettikleri sadece edward'ın doğası olan koyulamaz çekim değildir, içtenlikle bilirsiniz bunu.

    edward, kendi eroinini bulduğunda, kaçmaya, uzak durmaya çalışsa da, yapamayacak kadar insandır da. kendisi nasıl insanları "büyüleyebiliyorsa" (bella'nın çok kez suçlarcasına söylediği gibi), o da büyülenmiştir artık, sonunda. karşısında duran bu tehlike mıknatısı, sakar, sıradan kız onu öyle bir etkisi altına almıştır ki, rosalie bile şaşkına dönmüştür. bizlere kitabın arasından seslenir o kadife sesiyle edward: "bak, sana da aşık olabilirdim ben, seni de bu denli sevebilir, sahiplenebilirdim". sanıyorum, bizim de duymak istediğimiz aslında budur.

    korumacı mıdır, evet kesinlikle. ama iddia edildiği kadar abusive olduğunu göremiyorum ben. sevgilimi bile değil, babamı düşünüyorum mesela. kaç kere tost makinesini halen fişi prizde tamir etmeye çalışırken kendisini yakaladığımı, sinirle evdeki tüm sigortaları indirip, kızgınlıkla "öldüreceksin kendini" diye homurdandığımı bilirim. sevgilimin kışın ortasında alkollü bir şekilde denize atlamasına sinirlenirim (bkz: sevgili günlük), "ya başını vurursa! ya birşey olursa!" diye söylenir, gecesini rezil ederim elimden geldiğince, ona ders verebilmek için. peki ya, sevgilim, kendisini her an öldürebilecek birisinin yanında olsaydı? isteyerek değil ama, ya o gücü olsaydı yanındakinin? arkadaşı diye gözümü kapatıp, sınırı geçmesine izin verebilir miydim? hele ki, senelerce beklediğim, gerçekten var olduğundan umudumu kestiğim, alacakaranlıktaki güneşim olsaydı bu? mutlu olabilmek, cennete gidebilmek için tek şansım, ruhum olsaydı? hiç zannetmiyorum. jacob black'e gösterdiği tahammül, "teşekkürler.. bella'nın yanında olduğun için.. ben olamadığımda.." derken ki içtenliği, bence yapabileceğinden bile fazladır.

    tamam, belki kıskançlık da vardır işin içinde, ama hayatının ilk kıskançlığını yaşayan bir erkeğin, hem de 100 seneyi aşkın bir ömür geçirdiyse bu adam, bu kadarı da hoş görülemez mi!

    kısacası, edward bizim istediğimiz erkektir. kulağımıza sıradanlığımıza rağmen ne muhteşem olduğumuzu fısıldayacak, kendi mükemmelliğini ise bir kalemde unutup sadece bizim için yaşayacak..

    edward, robert pattinson'dur ayrıca, artık başkasının yüzünü hayal ettirmez kitapları okudukça...
70 entry daha
hesabın var mı? giriş yap