34 entry daha
  • aslında iyi düşünülmüş, ama iyi işlenmemiş bir madonna kompozisyonudur.

    american life ve hollywood birbirlerini çok güzel tamamlarlar. ikisi de pırıltılı, modern, hayli yüksek ve biraz da içi boş amerikan tarzı yaşamı, hollywood'un büyüsünü, ünün ışıltısını ve kandırıcılığını anlatırlar. ancak madonna pek inandırıcı gelmez. çünkü ta içinden dışarı doğru seslendiği, o ışıltılı ve insanı içine hapseden büyülü ünü, eleştiriyor gibi yaptığı ama sapına dek yaşadığı, sömürdüğü ve hattâ reklâmını yaptığı amerikan rüyâsına borçludur. ve hem öncesinde, hem sonrasından bugüne uzanan dönemde, hem de bu albümün döneminde o yaşam tarzını gütmeyi sürdürmüştür ve sürdürmektedir. çelişkisini, american life'a çektiği savaş karşıtı ve düşününce sosyâl eleştiri içerikli bu şarkıya aslında çok da güzel uyan klibi "ırak'taki askerlerimiz rencide olmasın." diye geri çekerek pekiştirmiştir. eleştirdiği şeyi kutsamıştır yâni ve inandırıcı olamayışını perçinlemiştir. '80'lerde ve '90'larda cesâret anıtı olarak gösterilen bu kadının bu hareketini "ama öyle yapması gerekiyordu, çok baskı vardı." diye savunmayacaksınız umarım.

    i'm so stupid, önceki iki şarkıda eleştirilen amerikan rüyâsını yaşadığı için günah çıkartmayı konu edinir. ama aynı nedenlerden dolayı inandırıcı olamaz. ayrıca american life ve hollywood'dan çok daha kötü bir düzenleme ve vokâle sâhiptir. burada eleştirilen minimâlizm değil, resmen kötü düzenleme. yoksa music'teki, ray of light'taki, evita'daki, bedtime stories'deki minimâl ve(yâ) akustik çalışmalara şapka çıkartıp burada bu albümü yerin dibine sokma omurgasızlığını yapıyor değiliz.

    bu albümün elektronik mi akustik mi belli olmayan düzenleme ve orkestrasyonu; çocuksu mu, bet mi, vocoder yemekten insansılığını kaybetmiş mi karar veremediğim vokâli yerine hazır konusu da daha direkt ve sert iken daha rock içerikli, tıpkı konserlerindeki gibi daha sert, gitarların daha bol kullanıldığı bir tarz gütmesi bence çok daha iyi olurdu. hele albümün kan ve militarist eleştiri güden görsel tasarımı da göz önünde bulundurulursa içeriğin yanlışlığı biraz daha kendini belli eder.

    love profusion, bu albümün bel kemiğidir bana göre. çünkü önceki üç şarkıdaki amerikan yaşamı eleştirisinden, kafa karışıklığından, kaostan, tıpkı bizdeki son senelerde iyice artan sağcı, solcu, kürtçü, milliyetçi, yobaz, kemâlist, komünist... çatışmasına benzeyen karmaşadan tabii ki çok daha yüzeysel ve yumuşak bir dille dem vururken bir yandan da bu kaos ortamından kaçıp huzuru sevgide, aşkta bulmayı anlatır son derece tatlı bir biçimde. ve bu yönüyle albümün bundan sonraki bölümü olan "kişiselliğe" geçişi gerçekleştirir. bir nevi albümü özetler.

    kişisel olarak, ismi "amerikan yaşamı" olan bir albümden daha fazla toplumsal ve evrensel mesaj beklerdim. 11 parçada 3,5 şarkı ile bu kısım tamamlanmış oysa. bu noktadan sonra, nobody knows me ile başlayıp albümün sonuna dek madonna'nın kişisel deneyimlerine, duygularına ve düşüncelerine konuk oluyoruz.

    nobody knows me, geçmişinde muhteşem düzenlemeler ve melôdiler barındıran bir sanatçı için fazlasıyla sıradan ve hattâ kötü bir şarkı. ancak sözleri ile, kişiselliğe yapılmış olan geçişte bir önceki kısma da göndermeler yapıyor. dünyânın en ünlü, dergilere en çok kapak olan, televizyonlara en çok çıkan kadını dergi okumadığını, televizyon izlemediğini anlatıyor; itiraflarını ve görüşlerini bizimle paylaşırken içinde yaşadığı toplum ve ışıltılı çevrenin etkisinden de bahsediyor ve albümün ana unsuru olması gereken protest duruşla çelişmiyor. ama, daha önce de dediğim gibi düzenleme açısından gerçekten sınıfta kalmış bir yapıt bence. ikinci parçası olduğu re-invention turnesindeki* düzenlemesi gibi, hattâ daha fazla rock öğesi içermesi gereken bir parça bu kesinlikle.

    nothing fails'a lâfım yok, olamaz. her şeyiyle çok kutsal, çok özel. like a prayer'ın daha duygusal ve daha az mistik, daha çok romantik uyarlaması gibi bir şey. üzerimdeki etkisini #17653074 numaralı yazımda anlatmıştım zâten. albümün kişisel bölümünün doruk noktası, madonna'nın abartmıyorsam 2000'lerdeki belki de en değerli eseri.

    nothing fails'la başlayan durgun hava, intervention ve x-static process ile bir çoğalıp bir azalarak sürüyor. ikisi de çok güzel şarkılar ama keşke daha az elektronik, daha çok akustik olsalardı. birkaç elektro ya da bas gitar rifiyle muhteşem düzenlemelere kavuşabilirlerdi. hattâ x-static process, bu hâliyle ya da bu hâline çok çok yakın bir düzenlemeyle, hani bir-iki ufak değişiklikle bile bir rock albümünün ortasında çok güzel bir vaha görevi görebilirdi.

    mother and father, albümün belki de en kişisel ama büyük olasılıkla da en berbat çalışması. bu parça kesinlikle baştan aşağı farklı bir düzenleme ve farklı bir vokâl ile kaydedilmeliydi. bu hâliyle çok iyi olabilecek çok kötü bir şarkıdan ötesini veremiyor. tamam, ben de "mother" yerine "father" diyerek madonna'nın annesini kaybettiği yaşta kaybettiğim babamı anarak ağlamadım değil bu şarkıyı dinlerken ama o sonlardaki inceltilmiş, çocuk etkisi verilmeye çalışılmış vokâl nedir ya, sen misin evita'yı, ray of light'ı kaydeden billûr sesli, her ne kadar stüdyo billûru olsan da? bunun yanında like a virgin, frozen kalır o kadar diyorum. olmamış!

    die another day, albümün genel gidişâtına ve tabii dolayısıyla kişisel öykülere ara verip kanımıza giriyor, kapanışa hazırlıyor. bu şarkıyı severim ama başka bir düzenlemeyle, rock içerikli bir "american life"ta çok da sırıtmamak koşuluyla yine electronica havası estirmesini de görmek isterdim. bir de american pie'ın, patronlarının zoruyla music albümünün abd dışı sürümlerine eklenmesine "albümde sırıtıyor." diyerek (ki bence çok ama çok yanılıyor; gone'dan sonra gelerek albümü çok güzel kapatmakta ve albümün genel havasına muhteşem uymakta söz konusu şarkı.) feci bozulan ve bu nedenle bu güzel kotarılmış ve hayli de başarılı olmuş cover'ı ne ghv2'ya, ne de celebration'a alarak bir nevi cezâlandıran madonna, die another day'in "american life"ta ne işi olduğunu nasıl açıklamakta, merâk etmekteyim.

    albümün kapanış parçası, erotica'dan; hattâ like a prayer'dan beri âdet olduğu üzere albümü bir baladla kapatma görevini üstlenen easy ride. yine kişisel; üzerine bir de az görüldüğü üzere naif, hassas, insan, korkuları ve heyecanlarını göstermekten korkmayan, ama kendine güvenini de ısrarla vurgulayan madonna'nın huzur tarlası. buruk bir gülümseme gibi... ama o elektronik öğeler hiç olmamış. bu konuda topu topu bir albüm önceki paradise (bkz: paradise not for me) ve gone'dan, ya da iki albüm önceki the power of good-bye'dan feyz alınabilirdi. albümdeki neredeyse her şarkı gibi bu parça da yeniden elden geçmeliydi bence. sondaki o yaylılar ne kadar olmuşsa fazlasıyla sırıtan elektronik efektler de o kadar olmamış.

    kısacası, bence, iyi düşünülmüş ama doğru kotarılamamış, edebî içeriği iyi dengelenmemiş, müzikâl içeriği güzel yaratılmamış, yanlış yolda gitmiş ve re-invention'da da özellikle de yakın geçmişteki turnelerin desteklediği albümlerin içeriğine yer verişlerine oranla iyi temsil edilmemiş bir albümdür "american life". yine de bütün açmazlarına karşın kendini dinlettirmeyi bilir, her seferinde üzerinde düşündürerek... aradığını bulamamasının tek nedenini radyoların vatanını sevmemekle suçladıkları madonna'yı protesto etmesine bağlamamak gerekir. aynı radyolar amerika'ya "ibne" diyen green day'e (bkz: american idiot), bush'a* "fuck" diyen eminem'e (bkz: mosh) kapanmazken madonna'ya kapandıysa bu o radyoların sorunu değildir. tamam onun da etkisi yok diyemeyiz; ama abd'de 1 numaradan giriş yapmasına karşın birkaç haftada listelerden silinme nedeni, birincisi kötü müzik; ikincisi de madonna'nın o dönemlerde ingiltere'de yaşamasının da etkisiyle git gide amerikan müziğinden uzaklaşıp avrupa müziğine yaklaşmasıdır. (bkz: music) (bkz: confessions on a dance floor) dahası diğer büyük pazarlarda da aradığını bulamamıştır, madonna'yı uluslararasılığıyla övüp duranlara hatırlatırım.
21 entry daha
hesabın var mı? giriş yap