8 entry daha
  • jules verne'in, iki kısımlık yolculuğunun ilk kısmı. birinci kitap olan bu, yola çıkışı anlatıyor. türkçesi "dünya'dan ay'a". ikinci kitap ise "autour de la lune", yani "ay'ın çevresinde seyahat". bunları tek parça olarak algılamak şart.

    şimdi o değil de. burada gerçekten çok enteresan durumlar var. tamam, bu manyak oğlu manyak adam, bu romanı 1865'te yazmış. allah belanı vermesin senin ya. yemin ediyorum bambaşkasın. ama diyeceğim şey bu değil. daha da öte.

    şimdi okurken düşündüm de, verne'in neredeyse her kitabını filmleştirmiş, bu hollywood denen mecra. pek çoğunu da güzel çekmişler. mesela "20000 leagues under the sea", kitaptan biraz farklı da olsa, gayet süper, çekilen yıla rağmen. (mesela o filmdeki nautilus'un tasarımı süper güzel. neyse o başka konu.) ulan dedim, bunu da güzelce çekselermiş ya. tamam, biliyorum; özellikle ikinci kitapta hayli mantıksız şeyler var, ay'a dair falan, ya da zaten daha ay'a gidiş yolu mantıksız, topla aya gidilir mi olum. (ama bunları düşünmüyoruz okurken, zira tekrar ediyorum: 1865. bu fikri düşünmesi yeter.) lâkin sonra bir farkettim, tüylerim diken diken dikeldi, e bunun filmi var ya hacı: apollo 13. hani şu tom hanks'in oynadığı, ron howard'ın süper filmi. diğer oyuncuları da muhteşemdir. e diyeceksiniz ki, ne var bunda. olay şu: o film bu kitaptan uyarlanmadı ki. o filmde olan olayların hepsi... gerçekti lan!

    olayım film değil, sıçayım filme. demek istediği bambaşka. bak şimdi, abi, bak abi diyorum; 1865'te böyle bir şeyi yazıyorsun. onu anladık. ulan abi, çıkabilecek sorunları, o sorunların (kendiliğinden de olsa) çözümlerini, kabinin iniş yerini, şeklini, daha birçok şeyi, bunları nasıl düşünüyorsun? inanamıyorum sana.

    bilen bilir, apollo 13, ay'a gitmek ve inmek için görevlendirilmiştir. ancak görev en baştan sona kadar hep şanssızlıklarla ilerlemiş, ay'a inilememiş, sonuçta da astronotlar zorlukla dünya'ya döndürülebilmiştir. hatta tüm bu başarısızlıklara rağmen o elemanların kurtulması tarihe geçmiş, başarısızlık başarıya dönüşmüştür. jim lovell ay'a hiç inememiştir.

    arkadaş, aynı be. romanla aynı. ay'a inemeyiş, çevresinden dönme zorunluluğu, ay'ın karanlık yüzü kısmındaki belirsizlik, kabinin ay'ın kendi çekim gücüyle dünya'ya dönebilmesi, okyanusa iniş... ya inanamıyorum.

    bunların dışında, columbiad'ın (merminin gönderildiği topun ismi) florida'ya kurulması, ay'ın en yakın noktasının beklenmesi, gönderilecek mevsim ve daha bilmem ne bir sürü teknik ayrıntının da tutarlılığı... ne diyeyim. bu kadar şeyi, bu kadar ayrıntıyı nasıl düşünüyorsun. resmen adam her şeyi, tüm öyküyü kafasında yaşamış, ya da daha ötesi artık, bu adam gelecekten geliyor. başka yolu yok.

    uzattım belki ama. jules verne için değmez mi.

    abi. senin o zamana direnemediği için çürümüş halde bulunan beynini kafatasından çıkarıp her bir kıvrımını ayrı ayrı öpmek istiyorum abi. önünde saygıyla eğiliyor, sadece bilimkurgu tarihine değil, bilimin kendisine de yaptığın katkılardan dolayı kalbimde sana süper kıyak bir yer veriyorum.

    not: kitaptan çok jules verne yazısı oldu farketmeden. olsun, ne yapayım. bu arada bu roman, bence kendisinin en sıradan eserlerinden birisi, düşünün bak. favorim -şimdilik, zira diğerlerin de okudukça coşuyorum- voyage au centre de la terre'dir.*

    -muhabirimiz ay'dan bildirdi-
17 entry daha
hesabın var mı? giriş yap