38 entry daha
  • formula 1 ile ilgili bilgim pek yok. tabi ki bir kaç bir şey biliyorum bu yarışlarla ilgili ama üzerinde tartışacak, tartışmayı geç, üzerinde konuşacak kadar bilgim yok. bu yarışları izlemeyi severim halbuki (gerçi 15.turdan sonra uyku moduna giriyorum ya, neyse). en son 2005'te falan izlemiştim formula 1'i. tekrar izlemek kısmet olmadı. peki ne işim var bu belgeselde? öncelikle belgeselden haberim olduğu zaman oscar'ı kucakladığı zamandı. ayrıca belgesellere ödüller dağıtan yerlerden de ödüller kazanması bu filme merakımı tetikledi. sonra aldım ve bir köşeye koydum. 2 saat 40 dakika uzunluğunda olduğu için bir türlü filmi izleyemedim. önceki gün "food, inc."i izledikten sonra belgesellere devam edeyim diye düşündüm ve bu filmi izlemeye karar verdim. en son 2005'te formula 1 yarışı izlemiş birisinin senna'yı tanıması anormal değil herhalde. kendisini tanımıyordum, hiç araştırmadım. benim bu ilgisizliğimi geçip belgesele değineyim en iyisi.

    hakikaten senenin en iyi belgeseliymiş bu belgesel. izleyince aldığı ödülleri sonuna kadar hak ettiğini düşündüm. evet, bütün ödülleri hak ediyor. üzerinde çokça düşünülmüş, kurgu masasında epey emek harcanmış bir belgesel bu. çoğu belgesel de öyle şüphesiz, çoğunun üzerinde epey emek harcanıyor. ama burada daha fazla harcanmış gibi görünüyor. yalnızca emek yok filmde. çok uzun olmasa da dolu dolu geçirilmiş bir hayattan perdeye yansıtılması gerekenler birer birer yansıtılması belgeselin güçlü yanlarından. eminim senna hayranlarını tatmin etmiştir bu belgesel. senna'dan haberi olmayan ben bile bu belgeselden sonra "artık senna'nın uzmanıyım. onunla ilgili her şeyi biliyorum" gibi düşüncelere kapıldım bir an. tabi ki işin doğrusu öyle değil. demek istediğim belgesel senna ile ilgili her şeyi birer birer aktarıyor seyirciye. bilmeyenler böylelikle senna hakkında çoğu şeyi öğreniyorlar, onun yarışlarda, şampiyonluktan, yenilgiden sonra nasıl bir ruh hali içinde olduğunu fark ediyorlar, sevinciyle seviniyor, üzüntüleriyle üzülüyorlar. bunu da başarmış yönetmen ve ekibi. seyircinin senna ile özdeşleşmesini sağlıyor. ki onun gibi birisi ile özdeşleşmemek zor. harika bir f1 pilotu olduğu kadar harika bir insanmış da. ölümünün üstünden yıllar yıllar geçmesine rağmen belgesel için senna'yı anlatan kişiler hala duygulanıp konu onun trajik ölümüne geldiğinde ağlama noktasına gelmişler. bu da onun insanlar üzerindeki etkisini kanıtlıyor. ondan bir ara nefret eden rakibi bile ondan saygıyla söz edip ölümüyle ilgili konuşunca duygulanabiliyor.

    sadece onun değil, proust'un da hayatı perdeye yansıtılıyor. tabi belgesel senna hakkında olduğu için rakibi/takım arkadaşı proust'un hayatı ayrıntıyla yansıtılmıyor ama onun hayatının da es geçilmemesi, onun bakış açısından da olayların yansıtılması doğru bir tercih olmuş.

    ölümü trajikti. ama bu ölümü daha da trajik yapan rakibinin ölümüne tanık olduktan bir gün sonra hayata gözlerini yumması. ölmese ve yarışı kazanabilseydi (ki kazanması yüksek bir ihtimaldi) ölen avusturyalı rakibinin avusturya bayrağını açacaktı. böyle birisi idi. ülkesi brezilya'da herkesin onu bu denli sevmesi boşuna değil. adam gerçekten efsane imiş. brezilya'daki çocuklar için bağışlar yapması, tanrı'ya inancı, her daim daha iyi bir insan ve daha iyi bir pilot olmak için çaba sarf etmesi, öğrenmenin sona ermeyeceğine inanması, aracı boktanken bile mücadeleden vazgeçmemesi (ki bu yüzden öldü), fazla kaçacak ama devrimci olması (bazı kurallar onun sayesinde yürürlükten kaldırıldılar. devrimcilikten kastım da bu zaten), 100000 $ ceza almasına, pistlerden altı ay uzaklaştırılmasına ve şampiyonluğu o dönemin en büyük rakibine teslim edilmesine rağmen azmini yitirmemesi... kendisine hayran olmamak mümkün değil.

    belgesel epey uzun ama bir dakikasında bile sıkılmadım. sanırım bunun ilk nedeni hiç tanımadığım bir adamı tanıyor olmam. senna'yı tanısam belgeselden sıkılır mıydım, bilemiyorum. belgeselle ilgili söyleyebileceğim tek şey, yukarıda da sıkça dile getirdiğim gibi çok kaliteli olduğu.
74 entry daha
hesabın var mı? giriş yap