42 entry daha
  • kabuklu deniz canlılarının büyük bölümü canlıyken pişer. midyeler örneğin, pişirmeden önce kabuğuna bir tıklatıp açık olanlar kabuğu kapatıyor mu diye kontrol edilir, ölü olanlar pişirilmez. büyük boy yengeçler buzlu ortamda bekletilir ki sinirlerinin hassaslığı gitsin ve kaynar suya tepki verene kadar çoktan ölü hale geçmiş olsun.

    ıstakozu ızgara pişirmek için palayla lak diye canlıyken ortadan girerek tek hamlede diklemesine ikiye bölünür. ancak haşlaması daha şık görünen bir yöntem olduğu için, her ne kadar kanaatimce lezzeti ızgaraya göre daha az ise de, bir çok restoranda bu çeşit pişirme ve sunum yöntemi kullanılır.

    ıstakoz seven bir insan olmama rağmen acı çekmediklerini iddia edemeyeceğim. bu konuda iki farklı uçta da bilimsel makaleler mevcut. ancak ölene kadar geçen bir kaç saniyede, her ne kadar sinir sistemleri basit olsa da hoşnut kalmadıkları bu durumdan kaçma tandanslı kas hareketleri yaptığı da bilinmektedir. dananın kesilme esnasında kaçmaya yeltenmesi, balığın oltadan kurtulmaya çalışması gibi.

    benim anlamadığım "ceaaannlııı caoouuaaanlı pişiriyorlaaar yoaaaa" tepkileri daha ziyade. net bir şekilde gırtlağı kesilen hayvan, havasızlıktan ölen balık daha fazla debeleniyor ıstakozdan. ıstakoz maksimum 2-3 saniye içinde (ki çoğu kez anında) ölüyor. ölmeden yemiyoruz ki. yine ölünce yiyoruz. canlı sushi kafası değil bu, yarısı pişmiş yarısı canlı balık hikayesiyle de alakası yok.

    ölmeyi sağlayan aksiyonla, takibinde pişmeyi sağlayan aksiyonun aynı tencere içinde gerçekleşmesi ise sorun, mantığınızı ıstakoz girmemiş başka bir tencerede pişirmişsiniz demektir. yediğiniz her ineğin kesilme anını ıstakoz pişme videosu gibi defaaten izleseniz, bir çoğunuz aynı tepkiyi verirdiniz zira. ıstakoza verilen tepki, ölme anının kaydının daha erişilebilir ve daha kansız olduğundan mütevellit daha izlenilebilir olmasından ötürü, vermesi kolay bir tepki; bir nevi tatlısu tepkiciliği ürünü. ne yemek, ne de izlemek zorundasın. bu kural tüm hayvanlar için de geçerli.

    aslanın yediği ceylan acı çekiyor, üstelik önceki yaşadığı paniğin üstüne perişan oluyor. o aslan bizi de yese benzer acıyı çekeceğiz. yeri geliyor aldığı yaradaki bakteriler aslanı yiyor ve aslan acı çekerek ölüyor. diyeceğim o ki, insanı doğadan soyut, doğadan üstün ve rafine bir varlık olarak görerek doğadan ayrılaştırmaya çalışmak, fikri yanlışların en alası. doğa adil değil, masum ya da acısız da değil; üstelik olmak zorunda da değil. doğada canlılar doğası gereği gücü yettiğini tüketerek yaşıyor. ister kafanı kuma göm ister kaç. biz ıstakoz yemek zorunda değiliz, dana yemek zorunda da değiliz. köpekbalığı foku bırakıp bizi yemek zorunda da değil; gelgelelim denk getirdi mi yiyor. sebep? merak; ya da sadece açlık.

    tercih etmezsiniz o ayrı, ancak ıstakozu bu şekilde pişirmenin eleştirisini sadece karnivor olmayanlar (ör: vegan, vejetaryen, frutaryen vs.) doğru şekilde yapabilir. o da sinir sistemi olan canlıyı yemeyi doğru bulmayışları üzerine bina edilir. "aman ben görmeyeyim de ne olursa olsun" diyip, ocak başına gidince süt kuzu pirzolasına gömülenler değil.
34 entry daha
hesabın var mı? giriş yap