65 entry daha
  • bu bir hastalık mıdır, paranoya mıdır, obsesyon mudur; bilemiyorum. zira hayatın sonu da olabilir, hayatın başı da.
    nankördür zira, kalleşçe gelir. nasıl olduğunu anlamazsın, bunun bir hastalık olduğunu anlamazsın. işin kötüsü ortada ''bu'' diye gösterebileceğin bir zamir olduğunu dahi bilmezsin. tek derdin mevcut görüntünü korumak ya da daha da berbatlaştırmak olur. aynalarla hiç olmadığın kadar barışırsın sürekli oranı buranı gözetlediğinden. o nedenle kalleştir ya, sanki aynanla barışmışsın gibi algılatır sana olayları, oysa tutunduğun hayat korkuluklarından her geçen gün bir parmağın daha ayrılıyordur, bileğinin bir ayağı çukurdadır artık.

    bu zihin bulanıklığın bir müddet sonra ''dışarıya'' sirayet eder. dışarıya; bedenine, ailene, arkadaşlarına, kaslarına, kaşlarına gözlerine, dostuna, düşmanına... herkes gittikçe çöktüğünü söylemeye başlar. inanmazsın. haklısındır! onlar değiller midir, iki gün önce, çok güzel olduğunu söyleyen?!

    sana iki gün gibi gelen süreçte iki ay geçmiştir ve sen bir on kilo daha vermişsindir oysa. bir on yıl, bir on ay, bir on gülüş, bir on kahkaha daha.
    gülememektesindir artık. hayır, önceden sana kahkaha attıran şeylere tebessüm bile edememekten bahsetmiyorum, onu zaten geçtim. artık gülsen de güldüğün belli olmayacak derecede çökmüştür göz altların. gözlerinde fer kalmamıştır. annen ağlamakta, en ufak bir lokma koyabilmek için ağzına can çekişmektedir. oysa sen ağzına koymadığın her lokmayı kar sayarsın, ''oh bugün de yemedim.''

    iyi (halt) ediyorsundur. her gün sabah tartıya çıkarsın. bir gram bile fazla gelmesin diye küpelerini dahi çıkararak, binlerce kez dua ederek bir gram bile fazla gelmemek için, tartıya çıkarsın. ola ki kıyafetinden dolayı bir gram fark etmiştir dünle, dünya başına yıkılır. kendini kaybedersin. bir gram eksik gelmişsen de dünyalar senin olur.

    işte. istediklerini başarmışsındır, yememişsindir. artık gıpta edilecek bir fiziğin vardır. kimse sana bakıp da içinden ''poposu büyük, göbeği var.'' diye geçiremez.

    oysa...

    oysa senin hiçbir zaman ne koskocaman bir popon, ne devasa bir göbeğin ne de orantısız bir vücudun olmuştur. yalnızca battı balık yan gider dönemlerinden birinde tartıda çok kilo aldığını fark ettiğinde masumca başladığın bir iki kilo verme girişimin hayatına suikast girişimine dönüşmüştür milletin torba olmadığından büzemediğin ağzı yüzünden.

    ölümden dönersin, bunu aklın biraz başına gelmeye başladığında doktorun alıştıra alıştıra söyler durumun vehametini anla da bir daha yapma diye. ''devam etseydin...'' der; eline hesap makinesini alır ve ''otuz beş günün kalmıştı. yani vücudun ya iflas edecek, makineye bağlanacaktı ya da faaliyetlerini sonlandırmayı tercih edecekti.''. bir başka doktorun ise yakıtı bitmiş otomobili ergenlik çağlarında daha yol gitmeye zorlayan kendine benzetir vücudunu. zira ne yaparlarsa yapsınlar kilo alamaz olmuşsundur bir müddet sonra. kısırlık riskin vardır, hormonlar eksilerdedir. referans değerlerin alt eşiği falan hak getire. onu geçtiler, ölüm riskin vardır ve bu risk altı ay boyunca devam eder. anneciğin beynini yer.

    geriye dönüp baktığında hala tam iyileşememiş olmakla birlikte yaşamın sana neler öğrettiğini tecrübeli bir gözle kolaçan edersin. o ''karanlık'' günlerde yaptığın hiçbir şeyi yapmak istemezsin. o sıralarda izlemeye çalıştığın yarışma programlarının jenerik müziğini duyunca bile kaçarsın odadan. bunları da hala kimse bilmez.

    bedenini geçtim, ruhunda derin yaralar açılmıştır zira. derin kırgınlıklar, pişmanlıklar.

    ''fakat...'' dersin. göz göre göre intihara gittiğin günleri hatırlayınca tövbe edebildiğine, iki mükemmel doktorunla karşılaşabildiğine (ki diyetisyenin ablacım n'olur, diye sana yalvaran bir melektir, psikiyatristin de öz abin olmuştur neredeyse artık) deliler gibi şükredersin.

    ''belki...'' dersin. ''rabbimin izniyle düzene giren hayatım için bunları yaşamam şarttı. imtihanda değil miyiz zaten hep?''

    ''hatırlıyorum.'' dersin. yıllar önce sana ''gönüller mimarı olursun inşallah.'' diyen gönül gözü açık teyzeyi. zahiri bir mimar olamadığına hiç üzülmez, aksine yeni başlayacağın okulun için bu kadar meşakkatin arasında delicesine çalışmanı sağladığı için şükredersin bir kez, bir kez, bir kez daha yaradan'a.

    ''işte şimdi ben, ben oldum.'' dersin.

    sözlük;
    sen sen ol, kimsenin yediğine, içtiğine, boyuna posuna, ceketine, poposuna, göbeğine, yeleğine, pantolonuna, kaşına gözüne, şeylalığına, zayıflığına, fazla kilolarına kulp takma.

    unutma, ''eza etmez kuluna mevlası, kulun çektiği dilinin belası.''
    ve bir daha unutma: ''olman gerektiği gibi değil, olduğun gibi güzelsin.''
    *
138 entry daha
hesabın var mı? giriş yap