57 entry daha
  • istanbul'a gelecek olmaları sebebiyle iş bu yazarı ağlatan grup.

    ilk gençlik yıllarında bilmiyorduk kendilerini, tanımamız 96'ları falan buldu, bir de baktık ki adamlar dağılmışlar. terminal albümünü dinlemekten kendimizi alamıyoruz. sürekli o hüzünlü ve sert sound. siyah düz gömlek filan giymeye başladık yemin ediyorum. grup t-shirtleri yerini at the gates dinleyen siyah gömlekli swedish death metal aşıklarına bırakmıştı. (hala metal t-shirtleri giyiyoruz o ayrı, koca koca adam olmanın bir önemi yok açıkçası) 90'lar sonunda dark tranquility vardı, in flames vardı ama onlar bariz biçimde takipçiydi. derken bir gün ansızın slaughter of the soul ile tanıştık. "hayatımda dinlediğim en güzel şey" demiştim. bunu hayatım boyunca 2-3 albüm için demiş birisi olarak (şu anda under a serpents sun dinliyorum bir yandan) hala aynı gazı yaşıyoruz açıkçası. slaughter albümünün en önemli yanı, 1995 gibi bir tarihte bu kadar güçlü, bu kadar modern ve bu kadar tavizsiz olmayı başarıp bir yandan da bu kadar ulaşılamaz olmayı başarmalarıdır. dünya çapında yüzlerce rip-off'u vardır. bir dönem hatırlıyorum da kusacak gibiydik "new wave of swedish death metal" gruplarından. silkinip florida'nın büyüklüğüne geri döndük dönmesine ama at the gates; suffocation, death, cannibal corpse kadar büyük bir gruptur arkadaşlar. iyi olmak başka, büyük grup olmak da başka ama at the gates "birşey yaratmıştır". onlar bu dünyada birşey yaratabilmiş çok çok az sayıda efsane gruptan birisidir.

    geri döndüler, dvd'leri alındı, yıllarımızı verdiğimiz, anılarımızın bazılarının ana konusu olmuş, bazılarının da direk içinde olmuş babalar artık türkiye'ye geliyorlar. hem de yeni albümleriyle. hala tedirginim ama aslında öyle de olmamak lazım. bugünlerin tadını çıkarmak lazım. hayat artık çok güzel. hayat çok çok ama çok güzel. gelsin sonbahar, gelsin kış ve soğuk havalarda isveç death metalinin tadını ölümüne yaşayalım yine. at the gates geliyor; hayat çok güzel. o kadar mutluyum ki...
53 entry daha
hesabın var mı? giriş yap