39 entry daha
  • terry gilliam’ın artık bir bilimkurgu ve kara-film klasiği olarak kabul edilen sinema eseri. 12 maymun, ana bağlamını zaman yolculuğunun paradoksları, ekolojik tehditler ve insanlığın sonu çerçevesinde kuran ve delilik üzerine yaptığı çarpıcı göndermelerle, virüsler, sapkınlık ve teröre dair kurgularıyla, içinde yaşadığımız çağı yorumlama konusunda çarpıcı açılımlar getirmekte.
    12 maymun filminin dünyasında, 1996 yılında, yapısı bilinmeyen bir virüsün salgını insanlığın büyük bölümünü yok eder. kurtulan az sayıda insan da yerin altında yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. 2035 yılına gelindiğinde, bir grup bilimadamı zaman yolculuğunu sırrını çözer ve film, (aynı zamanda bir makum olan) james cole’un (bruce willis) bu bilimadamları tarafından, suçunun affedilmesi karşılığında, riskli bir yöntemle zamanda geriye 1996 yılına, salgına neden olan virüsü yaydığı iddia edilen 12 maymun örgütünü bulmak ve virüs yapısına dair bilgi toplamak amacıyla gönderilmesi ile açılır.
    neden sonra, james cole, 12 maymun örgütü ile ilişkili olduğunu tahmin ettiği jeffrey goines’ı (brad pitt) bir akılhastanesinde bulur. yönetmen 12 maymun’da tımarhaneyi önce, delilerin dünyası ve “akıllı” dünyayı karşılaştırabilmemiz için kullanır ve bir akıl hastası olan jeffrey goines’u adeta foucault’nun ağzından konuşturarak “delilik çoğunluğun koyduğu kurallardır” der. “doğru yok, yanlış yok, sadece çoğunluğun kararı var!” kimin deli, neyin delilik olduğuna karar veren de çoğunluktur. goines’e göre, dün tüm insanları mikropların varlığına inandırmaya çalışan dr.semmelweis deliydi, bugünse, ilaç ve deterjan sattırmak amacıyla uydurulduğunu düşündüğü için mikropların varlığına inanmadığını söyleyen biri delidir artık.
    tam bu noktada, gilliam kamerasını, deliliğin tanımını tersyüz edecek şekilde çevirir. hastane koğuşundaki televizyondan son derece akıl-dışı sloganlar içeren bir reklam akmaktadır. akılhastanesi bir anda “aklın tamamen özgür olabildiği belki tek durum olan deliliğin tadını çıkarabileceğiniz, düzen dışı mutlu bir dünya” olarak belirir bu sefer gözümüzde. ve jeffrey goines yanında yatan james cole’a tımarhanenin demir parmaklıklı pencerelerini göstererek şöyle der: “dışardakileri bizden koruyorlar. dışardakiler bizden daha deli olduğu halde.” veya tam tersi, parmaklıklar, onları dışardakilerden korumak içindir.
    bundan sonra, deli ile akıllı arasındaki sınır yıkılır ve duvarlardaki yazılamalarla reklam panolarının, sokakta yatanlarla harıl harıl işlerine koşuşturanların birbirine karıştığı, delilerin kapatılmak yerine salıverildiği ve belki de zaten herkesin bir şekilde delirmiş olduğu, bir dünya sergilenir, filmin arkaplanında. farklılık imkanının yokolduğu rayından çıkmış böylesi bir düzen, önünde sonunda “insanlığın doğanın kanseri olduğu” gibi bir fikri saplantı haline getirecek sapkınları doğuracak ve bu sapkınların terörü ve feleketi karşısında düzen boyun eğecektir.
287 entry daha
hesabın var mı? giriş yap