8 entry daha
  • bilmeden de olsa üçlü film paketinin önce them versiyonunu izledim. sonra da 1 yıl öncesinde gösterilen sırasıyla him ve her versiyonlarını ki önce him, sonra her'ü izlemeli.

    izleyince de istemeden de olsa ne kadar doğru bir sıralamayla gitmiş olduğumu anladım. tıpkı star wars'un önce hikaye kronolojisine göre değil de sinema tarihine göre ilk üçlemesini izlemek gibi. parçaların sonradan birleşmesi ayrı bir keyif veriyor.

    gerek yaş itibariyle, gerekse zamanında doz aşımı yaşamış olmam itibariyle festival filmlerine ve onların buhran yoğun atmosferine tiksintiyle bakan biri olarak bu filmlerin de nispeten düşük tempolu, pikleri pek olmayan yapımlar olduğunu söyleyebilirim, lakin neye oranla; stüdyo işi makyajlı romanslara, seyirciyi hem duygulandırıp hem de güldürmeyi amaçlayan piyasa işlerine göre elbette. yoksa festival filmlerine oranla gayet tempolu, en azından saniyede 24 kare akıyor, 3-5 yerine.

    o yüzden anlamadım, beğenmedim, sevmedim diyenleri televizyondaki moda programı jürisindeki zibidilerin "seni sevmedim, eteğini sevmedim, küpeni beğenmedim" niteliğinde görmemek için bir sebep yok kanımca.

    her şeyden önce filmde anlatılan hikaye oldukça gerçek. birebir yaşanmış kopyası senaristin ya da yakınlarının başından geçmiş midir bilinmez ama etrafımızda bile pek çok insan bulabiliriz böylesi bir hikayeyi tıpkısıyla yaşamış olan.

    buradaki çiftin yaşadıklarını kendi yaşadıklarımızda ya da çevremizde deneyimleyebilmek bile ne kadar yalın olduğunu gösteriyor. aslında bir acının yaşanması ve sonrasında bunun altında karı-kocanın farklı yollarla kalkmaya çalışması ve bunun karşılıklı beklentilerine ters düşmesinin ikisini de nasıl birbirinden uzaklaştırabildiğini görüyoruz. işte en gerçek kısmı da böyle başlıyor. aynı yatağı paylaşan insanların hep gecede kaç kere seviştikleri, birbirlerine sarılıp uyudukları, sabah dolaşan saçlarını diğerinin yüzünden çekerek uyandıkları düşünülür.

    oysa aynı yatakta birbirine değmemeye çalışarak ama o yataktan da çıkmak istemeyerek uyumaya çalışmanın nasıl bir his olduğunu güzel veriyor. birbirine hala aşık bir çiftin uzak kaldıklarında nasıl yabancılaştıklarını ama nasıl bir o kadar da birbirlerini hissettiklerini çok doğal aktarıyor.

    karı kocanın farklı yapılardaki ebeveynlerinden uzaklaşarak birbirlerine nasıl eklemlendikleri de güzel işlenmiş. kadının babası ve annesiyle kopuk diyalogları, adamın bohem zampara babasıyla daha önce neredeyse hiç konuşmamışken iletişim kurmaya başlamaları güzel detaylar. hatta karakterler arasında en boş gibi görünen o restoran işletmecisi kart zampara baba, belki de oğlu ve gelini gibi olan tek yalnız insan koca hikayede.

    ve iki babadan gelen birer inci çok dikkatimi çekti:

    adamın babası: kayan bir yıldızın ömrü bir kaç saniyedir. ama yine de gördüğüne sevinmez misin?

    kadının babası: trajedi yabancı bir ülkedir. yerlileriyle nasıl konuşacağımızı bilemeyiz.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap