20 entry daha
  • hapisane/firar filmleri arasında bugüne kadar izlediğim en iyi film jacques becker’ın 1960 yapımı le trou filmiydi. filmi biraz geç keşfettiğimi ve bugüne kadar shawsank redemption ve -özellikle- escape from alcatraz filmlerini kendi adıma 1 numaraya koyduğumu itiraf etmeliyim. özellikle, benim gibi ilk gençlik yıllarında “ozmania” yaşamış biri için bu iki filmin yeri doldurulamazdı. taa ki; le trou’yu izleyene kadar…

    film, korsikalı yazar jose giovanni’nin gerçek bir kaçış hikayesine dayanan aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış. bu noktada, 1923 doğumlu giovanni’nin idamlık bir mahkum olduğunu, 1945-1956 yılları arasını demir parmaklıklar ardında geçirdiğini not düşelim. le trou’yu yazdığında (1947) 33 yaşındadır. kitabında yayımlanmasını ise avukatı aracılığıyla el yazmalarını gönderdiği albert camus’nün sağladığı biliniyor. “classe tous risques” isimli sinemaya uyarlanan diğer çalışması ise seyredilmek üzere arşivimde beklemekte. paris’te bulunan la santé hapisanesi’nde 1947 yılında yaşanan bir firar girişiminin anlatıldığı filmi eşsiz kılan bir başka nokta da oyunculardan birinin aynı zamanda 1947’de firar girişiminde bulunan mahkumlardan birisi (jean keraudy) olması! roland darban karakterinde aslında kendisini canlandıran keraudy’nin mahkumiyet hayatı boyunca birkaç kez firar girişiminde bulunduğu biliniyor. zaten filmde de yaratıcılığı ve icatlarıyla kaçışın en önemli ismi konumundadır.

    not: buradan sonrası spoiler içerir.

    film, roland’ın seyirciye yönelik “şimdi size anlatacağım hikaye…” şeklindeki monoloğuyla başlıyor. film bittiğinde her izleyenin “filmin başındaki adam ne demişti” diye merak edip o sahneyi tekrar ve dikkatli izlediğine eminim. neyse, biz filme geçelim. claude gaspard (mark michel) isimli mahkum kaldığı hücre onarımda olduğu için, roland (jean keraudy), manu (philippe leroy), geo (michel constantin) ve monseigneur’un (raymond meunier) birlikte kaldığı hücreye transfer edilir. dört hücre arkadaşı uzun süredir birlikte kalmaktadır ve aralarında karşılıklı güven, saygı, sevgi ve benzeri ilişkiler gaspard hücreye dahil olduğunda verili durumdadır. becker film boyunca izleyiciye gaspard haricindeki mahkumlar hakkında kişisel bilgiler vermemeyi tercih etmiş. uzun soluklu bir mahkumiyet hayatının -hatta idam cezasının- kendilerini beklediği bilgisi dışında, sadece aralarındaki görev dağılımı ve ilişki biçimleri hakkında izleyiciye ipuçları verilmiş. örneğin; manu grubun bir nevi kanaat önderi/lideri konumundadır. firar fikrinin gaspard ile paylaşılması konusunda son sözü manu söyler. filmin ana karakteri olan gaspard, bir kere genç, kültürlü, zengin ve daha yüksek bir sosyal sınıfa mensup olması bakımından diğer dört mahkumdan epey farklıdır. firar fikri kendisine aktarıldığında ufak bir tereddüttün ardından ‘evet’ der. burada, gaspard’ın diğerleri tarafından ikna edildiğini ve belki de kendisini kabul etmekten başka bir şansı bulunmaz konumda bulduğundan da söz edilebilir. ama film boyunca sorumluluklarını yerine getirir, hücre arkadaşları ve kaçış planına gösterdiği sadakat ile kısa sürede kendisini tamamen kabul ettirir.

    kazma işlemi başlarken, ilk vuruştan itibaren hücrenin zeminine açılan deliğin nasıl büyütüldüğü detaylı bir şekilde gösteriliyor. benzer sahneleri kanalizasyon sisteminde açılması gereken tünellerde de görüyoruz. o kadar ki; oturduğunuz evin zeminini kazmak isteseniz yaklaşık aynı sürede tamamlarsınız. bu gerçek zamanlı kazma işinde verilen ayrıntı, film boyunca seyirciye aktarılan hapisane rutinleri kadar gerçekçi ve yalın. ayrıca, filmde soundtrack bulunmaması, kazma sahnelerinde çıkan çekiç seslerini bir anlamıyla film müziği olarak ikame ediliyor.

    becker film boyunca izleyicinin kafasında "siz olsanız gaspard'a güvenir miydiniz? sorusunu besliyor. karakterlerden yalnızca gaspard'ın hayatıyla ilgili bir şeyler biliyor oluşumuz da bunun işareti. bölüm bölüm izleyicinin izlenimi test ediliyor diyebiliriz. dörtlünün lideri manu'nun "taksi çağıracak kadar" yakınlaştıkları kaçış anını gaspard ile yaşaması güven duygusunun sağlandığı kanaatini uyandırırken, izleyici filmin sonunda kendisine gaspard'a güvenirken buluyor. zaten anlatımdaki başarı da temelde bu nokta. alcatraz'dan kaçış'daki o efsaneleşen "kaçakların akıbeti" konusu ile swahshank redemption'daki "bu devirde böyle dostluk..." temalarının çekiciliği le trou'da "güven" teması olarak karşımıza çıkıyor.

    öte yandan becker, belli ki az da olsa gaspard'ın güvenilmez olduğu fikrini kaşımak istiyor. kararlaştırılan firardan kısa süre önce hapisane müdürüyle dava dosyası üzerine bir görüşme yapması beklenmedik bir gelişmedir. gaspard, görüşmeyi yapıp hücresine, arkadaşlarının yanına döndüğünde bir tek "pirelenen" manu olur. tabii, izleyicilerinde bir kısmının da önce pirelenmesi ardından da manu gibi "kuruntu yapmayak durduk yere" çelişkisi yaşaması hep yönetmenin tercihi. sonuç olarak, türünün en iyi örneği diyebileceğim le trou, imdb'deki yüksek notunu ziyadesiyle hakediyor.
104 entry daha
hesabın var mı? giriş yap