120 entry daha
  • martin scorsese'nin, bir japon hristiyanı olan shusaku endo’nun 1966’da yazdığı kitaptan uyarlayarak çektiği 2016 yılı filmi (ilk filmleştirilmesi 1971'de masahiro shinoda tarafından olmuş).

    film 17.yy japonyasının yemyeşil, yağmurlu, çamurlu dağları, fakir dağ köyleri ve okyanus kıyılarında geçmektedir. iki cizvit rahip, misyonerlik yaparken dinini inkar edip japonlaştığı haberini aldıkları ve inanamadıkları sevgili hocalarını bulmak üzere japonya'ya giderler. baş roldeki rahip hocasınınkine benzer bir süreçten geçer.

    filmde hristiyanlığın ana sorunsalları incelenir. bunlardan ilk ve en temeli acıdır; hem bedensel, hem de ruhsal acı. şöyle ki: katolik kilisesi isa'nın tanrının oğlu olmasına rağmen çarmıha gerilerek acı çekmek zorunda kalmasını şöyle açıklar: tanrı oğlunu insanlara karşı duyduğu sevgiden ötürü onların acılarını paylaşsın diye yollamış ve isa onları sonsuz kurtuluşa götürsün diye kendi dünya yaşamını, bedenini feda etmiş (bu ayrım önemli; isa ölümlü değildir ve insanlara da kendisi gibi ölümsüzlüğü vaad eder), günahlarını üstüne alarak onlar için çarmıha gerilmiştir ( bilindiği üzere, kuran hristiyanlarla girdiği diyalogda her ikisini de, yani hem isa'nın tanrının oğlu olduğu, hem de çarmıha gerildiği tezini reddeder).

    ruhsal olan acı da en az bu denli ağırdır: incil'in ünlü pasajında isa tanrının yüzünü görmeye duyduğu özlem ve çektiği acıların nedenini anlamaya çalıştığı bir anında rabbine şöyle seslenir: “neden beni unuttun? niçin düşmanlarımın baskısı altında yaslı gezeyim?” (mezmurlar 42:9). filmin misyoner rahibi rodrigues de kendini aynı çıkmazda bulur. dualarına rağmen kendisi ve onun peşinden gidenler düşmanların baskısı altında acı çekmektedirler; tanrı (burada isa kast edilir) sesini duymakta mıdır?

    (bu kısım ağır spoiler içerir) üçüncü sorunsal, ihanettir. yine incile göre yehuda isa'nın saklandığı yeri romalılara bildirerek ona ihanet etmiştir. filmde hem ihanet teması hem dışardan (yani maruz kalma), hem de içerden (görünüşte de olsa dinden dönmek zorunda bırakılırlar) bakılarak işlenir. hristiyanlığını saklayacak derecede ürkmüş, gelli gitli, ayyaş ve ezik japon kichijiro , güvenilmez, zayıf kişilikli olarak resmedilir; rodrigues'e ihanet ederek yerini japon engizisyonuna bildirir. rodrigues de hem onu affedebilmek konusunda yaşadığı zorlanma, hem de insanların onun yüzünden öldürülmesine bir son vermek için kendisi de inkar etmek zorunda kalarak kendisi de bizzat ihanet eder. kitabın orjinalinde olmadığı halde, scorsese ölürken rahibin eline verdiği bir çarmıhla onun kalbinde ihanet etmemiş olduğunu vurgular. misyonerlerin kendilerini ne derece ihanet etmiş olarak gördüklerine gelince, kahramanın peşinden gittiği hocada bu ihanet duygusunun olmadığı ve kendisini daha olgunlaşmış, tanrıya daha yaklaşmış olarak hissettiği izlenimini elde ederiz. ancak baş kahramanın durumu biraz askıda bırakılmış. döndükten sonraki içsel yaşantısına, düşüncelerine filmde yer verilmemiş, donuk bir karakter olarak resmedilmiş.

    film hristiyan çevrelerde tartışmalara neden olmuş, bazıları filmin acı, feda ve merhamet duygularını sergileyişini överken, daha ortodoks olanlar rahiplerin ihanetlerinin filmde hoş görülmesini eleştirmişler. bunlar dünya hayatının önemsizliğini ve acı çekilecek diye dıştan dahi olsa dinden dönmenin sonsuz hayatın kaybına neden olacağını iddia ediyorlar.

    scorsese verdiği röportajda filmi çekmeden önce kitap üzerinde otuz yıl düşündüğünü, yakını bir piskoposun cesaretlendirmesiyle filmi çektiğini, filmin kendisi için bir hac yolculuğu olduğunu, misyonerlik yaşantısını içerden göstermek istemiş olduğunu ifade ediyor. "the last temptetation of jesus christ"ı da çektiği hatırlanırsa, hristiyanlık teması scorcese için önemlidir. misyonerlerin yaşantısına çocukluğundan beri ilgi duymuş olduğunu, misyonerlik faaliyetlerinin daha başarılı olması için içine gidilen kültürün daha iyi tanınması ve saygı gösterilmesi gerektiğini ve hristiyanlığın temelindeki sevgi, merhamet, feda özelliklerinin sözel öğreti ve sembollerle değil, davranışlarla gösterilmesi gerektiğini ekliyor.

    film hristiyanlığı anlama açısından önemli. misyonerin içsel çatışmalarını anlatmakta yeterliye yakın. görsel olarak örneğin coppola'nın kıyamet'te yaptığını beklemiyorsanız, doyurucu olmasa da etkileyici. filmde japon tarafının vurguladığı dinler arası ilkesel benzerliklerin vurgulanması, farklı kültürlerden öğrenilebileceklerle insanlığını ve hatta inancın derinleştirilip, kültürelin ötesindeki tam evrenselliğe kanat açılması imkanının derinleştirilmesini beklerseniz (film buna dokunduğu için bir beklenti yaratıyor) güdük kalıyor. hocanın ağzından insanların bilincinin uzun yıllar boyunca kültürel olarak biçimlendiğine ve japonların isa algısının henüz batılılarınki gibi olamadığına ve olamayacağına değiniliyor!

    günümüze dönersek; milli gurur, tarihsel köklere, geleneklere bağlılık, asimile edilememe deyince akla gelen iki ülkenin ilki japonlar, ikincisi iranlılardır. bugün batı müttefiki ve refah seviyesi yüksekliğinde dünyanın ikincisi japonların ancak %40'ı kendilerini organize bir dine bağlı olarak görüyor. en yaygın olan geleneksel dinleri, doğaya dayalı şintoluk, ardından %35'le budizm geliyor. kendilerini hristiyan olarak tanımlayanların nüfusun %2,3'üne mukabil gelmesine bakarsak, misyonerlerin japonya da başarısız olmuş ve film de de gösterildiği üzere kısmen kendilerinin asimile olmuş olduğunu söylememiz gerekiyor. öte yandan batıda yenilerde şintoluk ve 19. yy'dan beri budizme duyulan ilgiyi ve giderek artan katılımı da hesaba katarsak, varın kilisenin derdini siz düşünün.

    not: ilgilenenlere; zizek'in "batı budizminin" yayılmasını, liberal ekonomik sistemde varolmaya uygun insan tipinin üretilmesindeki başarısıyla ilişkilendiren bir makalesi var.
65 entry daha
hesabın var mı? giriş yap