14 entry daha
  • en sevdiğim 10 kara filmden biri.

    fatalizmi bu denli iyi yansıtan başka bir film neredeyse yoktur. sonunu bilen ve ölüme yürüyen kara filmin erkek-öznesinin cool tarafı dünyaya aldırış etmemesinden ya da kendini sevmemesinden kaynaklanmaz; bilakis pesimizm kara filmin ruhunda mevcuttur. anti-kahramanlar ölü olduklarının bilincindedirler çünkü.

    filmin en sevdiğim yanı romantizmin imkânsızlığına işaret etmesidir. yeniden izlediğimde (sanırım en az beş defa izledim) bunu iyice fark ettim. narrator'un bütün şiirsel içmonologuna karşılık dünyada (ya da yeraltında) romantizm imkânsızdır.

    aşk da sonludur kuşkusuz. femme fatale'in sadakatsiz doğası ve hiçbir yere ait oluşu öykünün merkez noktalarındandır. aşk sonluysa, romantizm imkânsızsa, insan ilişkileri istikrarlı değilse, dünyaya riyâkarlık egemense yaşamanın ne anlamı var? film bunu kanıtlar adeta. ölüm, belki de nihai tatmindir.

    bir ara cımbızladığım diyaloglar ve içmonologlardan örnekler:

    "bütün kadınlar birer harikadır; çünkü bütün erkekleri oldukları gibi gösterirler."

    "günün geri kalanından ne arttıysa o da içilen bir paket sigara gibi uçup gidiyordu."

    "rüzgarın bir oluktan diğerine sürüklediği bir yaprak gibisin."

    "neyi beklediğimizi bilmiyorum. belki dünyanın her an sona erebileceğini düşünüyorduk. belki de bunun bir rüya olduğunu ve akşamdan kalma bir içki mahmurluğu ile niagara şelalesi'nde uyanacağımızı düşünüyorduk."

    asla eskimeyen bir filmdir out of the past. geçmiş geri gelir ve bizi bulur. film freud'u doğrular: mutlak unutma diye bir şey yoktur.
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap