10 entry daha
  • fotoğraf makinasının şairi;

    acıyı, sevdiğinizi kaybetmeyi, açlığı, hüznü, ölümü, savaşta düşmanınızı vurmayı ya da aynı savaşta düşmanınız tarafından vurulmayı nasıl anlatırsınız?...

    peki sözcükler yetmediğinde nasıl anlatırsınız?...

    teknolojinin gelişimi, insan hayatında (çoğunlukla) eski alanlarda kolaylık ve yeni alanlarda zorluk getirmiştir. fotoğrafın icadından önce bir savaşı ancak homeros kadar nesnel birinin anlattığı, şiirsel ve genellikle yanlı hikayenin yine bir başkası tarafından hatırlanan haliyle öğrenebilirdiniz. günümüze yaklaştıkça bu aktarım, resmi tarih kayıtlarına geçecek düzeyde inanılır, gerçekliği sorgulanmayan belgeler ve görsel kayıtlarla sağlanmaya başladı.

    tüm zamanların en iyi savaş fotoğrafçısı –picture post dergisine göre dünyanın en iyisi- olarak pek çok kaynakta görülen ve bu konuda da tartışma gerektirmeyen isim robert capa, hikayelerini sözcüklere gerek duymadan anlatan bir şairdi. sadece savaşı değil picasso, matisse, hemingway, steinbeck, bresson gibi aynı zamanda arkadaşı olan pek çok ismi de görüntüleyen bir objektifi doğrultan kişiydi. 1954 yılında yine bir savaşı görüntülemek üzere vietnam’dayken bastığı kara mayınına verdiği hayatı, evlenme planları yaptığı, yine kendisi gibi bir savaş fotoğrafçısı olan kız arkadaşı gerda taro’yla aynı şekilde kaybedilmişti.

    kendi sözü, “yeterince iyi değilse yeterince yakın olmadığındandır”, ahlaki açıdan bir savaş fotoğrafçısının en iyi kareyi yakalaması için hangi koşulları sağlaması gerektiğini en iyi biçimde anlatır. bu ilkeyle hareket eden capa’ya yöneltilen en büyük eleştiri –ki bir asla kanıtlanamayan bir iddia üzerine bu mümkün olmuştur- kariyerinin en önemli iki fotoğrafından biri sayılan 5 eylül 1936 tarihli ispanya iç savaşı sırasında yakaladığı ‘düşen asker’i mizansen hilesiyle çektiği yolundadır. mizansen olduğu varsayımının doğruluğunu kabul edelim ve düşünelim; bunu çekebilmesi için bile savaşın içinde çatışmanın gerçekleştiği yerde olması gerekir! steven spielberg, “er ryan’ı kurtarmak” filminin etkileyiciliğini sağlayan temel unsur olan açılış sahnesinde yine capa fotoğrafı olan normandiya çıkarması’nda savaş alanına inen askerden esinlenmiştir ki bu az önce söz ettiğim fotoğraf kariyerinin zirvesi sayılan iki fotoğraftan diğeridir.

    savaşı yansız anlatabilmek için her iki taraftan da savaşan askerlerin bireysel fotoğraflarının yanısıra, genellikle feci biçimde can vermiş cesetler yerine savaşın fiziksel acısını doğurduğu etkileriyle yaşayan sivillerin ve -belki de en etkileyicisi- çocukların fotoğraflarını çekmiştir. bir taraftan da savaş sırasında insanın yaşama dört elle sarılmasının izlerini de sürmektedir, örneğin barcelona’da savaşın en sıcak günlerinde parkta oturan sevgililer savaşın içinde var olma ve yaşam mücadelesi olarak okunabilir.

    fotoğrafın dünyada –bence- en prestijli markası magnum’un kuruluşunda büyük katkısı olan ve 1947’de kurulduğundan sonraki ilk yıllarında ajansı yönetip genç
    yetenekleri teşvik eden capa, 35mm leica’sıyla yansıttığı içten, ânı yansıtan,tutkulu ve bir o kadar da hümanist fotoğraf anlayışını bireycilikten uzak bir yapıyla aktarma konusunda nasıl cesur ve ilerici adımlar attığını, sözcükleri aşan fotoğraflarındaki gibi, anlatmak yerine doğrudan göstermiştir hem de hayatı boyunca zamanı dondurduğu yaklaşık 70.000 negatif boyunca.
35 entry daha
hesabın var mı? giriş yap