20407 entry daha
  • aldous huxley: cesur yeni dijital distopyamızın peygamberi

    22 kasım 1963’te dünya, kennedy suikastıyla o kadar meşguldü ki atlas okyanusu’nun diğer tarafından iki yazarın, cs lewis ve aldous huxley’in ölümüne pek ilgi gösteren olmadı. aradan elli yıl geçtikten sonra lewis, cuma günü yapılacak bir törende westminster abbey poet’s corner’da bir plaketle onurlandırılacak. huxley için edilen tantana ise çok daha sessizdir.

    bunun çeşitli sebepleri vardır: narnia günlükleri, yazarını tolkien seviyesine çıkarmıştır. hayatının anlatıldığı ve anthony hopkins’in başrolünde olduğu shadowlands filmi milyonları duygulandırmış ve dini konulardaki yazıları onu daha ruhani çevrelerde küresel bir figür haline getirmiştir. örneğin california cs lewis topluluğu adlı bir kurum ve bunun yanı sıra cs lewis review adlı bir dergi ile indiana’da bir üniversitede cs lewis ve arkadaşları araştırma merkezi isimli bir kuruluş mevcuttur.

    aldous huxley hiçbir zaman böylesine bir ilginin odağı olmamıştır. ancak yine ikisi arasında daha öngörülü olanın huxley olduğunu düşünmek için geçerli sebepler vardır. zira tarihimizin ironilerinden biri ağ tabanlı gelecek öngörülerimizin, huxley ve eton kolejli arkadaşı george orwell’in yaratıcı kabuslarında dayanak noktaları bulmasıdır. orwell, bin dokuz yüz seksen dört’te de oldukça canlı şekilde hissettirdiği devlet gözetimi gibi korktuğumuz şeyler tarafından yok edileceğimizden endişeliydi. huxley’in büyük distopik romanı cesur yeni dünya’da gösterilen kabusu ise bize zevk veren şeyler tarafından felakete sürükleneceğimiz hakkındaydı.

    huxley, ingiliz entelektüel aristokrasisinin bir evladıydı. dedesi victoria dönemi biyoloğu thomas henry huxley, darwin’in evrim teorisinin en etkili savunucusuydu. (halk arasında adı “darwin’in buldoğu”na çıkmıştı.) annesi matthew arnold’un yeğeniydi. kardeşi julian ve üvey kardeşi andrew de seçkin biyologlar olmuşlardı. bu vaziyette aldous’un, yelpazesi edebi kişiliklerin olağan meşgalelerini aşıp tarih, felsefe, bilim, siyaset, mistisizm ve ruhani keşiflere uzanan bir yazar olup çıkması şaşırtıcı bir durum olmuyor. biyografisinin yazarı şöyle yazmıştı: “kişisel sloganı olarak goya’nın bir çiziminde, eski bir korkuluğu andıran bir adam üzerine olan efsaneyi öne sürmüştü: aún aprendo. hala öğreniyorum.” bu anlamda o, modern zamanın voltaire’i idi.

    cesur yeni dünya 1932’de yayınlandı. kitap adını shakespeare’in fırtına adlı oyunundaki miranda’nın konuşmasından alır:

    --- spoiler ---

    “ah, ne harika! / ne hoş yaratıklar var burada böyle!/ insanoğlu ne de güzel! ah cesur yeni dünya,/ içindeki insanlara da bir bak.”
    --- spoiler ---

    olay uzak geleceğin londra’sında (m.s. 2540) geçer ve kurgusal bir toplumu anlatır ki bu toplumun ilhamı iki şeyden gelmektedir: huxley’in bilimsel ve sosyal trendlere dair yaratıcı kestirimlerinden ve bir nüfusun nasıl da reklam ve satış terapisiyle bariz bir şekilde koyun gibi bir hale getirildiğini görüp şaşkına uğradığı a.b.d’deki ilk gezisinden. bilim tarafından büyülenmiş bir aydın olarak bilimsel gelişmelerin eninde sonunda, şimdiye kadar sadece tanrılara has diye düşünülen güçleri insanlara vereceğini tahmin etmiştir. (tahmini doğru da çıkmıştır.) alfred mond gibi fabrikatörlerle karşılaşması ise toplumun eninde sonunda seri üretimin yönetimsel rasyonalizminden (fordizm) ilham almış hatlarda ilerleyeceğini düşünmesine yol açmıştır ki romandaki m.s. 2540 yılı da bu yüzden “ford’dan sonra 632 yılı” olarak geçer.

    huxley romanında bizim bugün tüp bebek için kullanabileceğimiz, çocukların seri üretimine yönelik bir tasvire yer verir: bebeklerin gelişim sürecine, kendilerine belirlenmiş sosyal ve endüstriyel rollere uygun olarak dikkatle ayarlanmış beceri düzeylerine sahip olmaları ve bir dizi “kast”a şikayet etmeksizin uyum sağlamaları amacıyla müdahale edilmesi: çocukların doğumdan itibaren pavlovcu anlamda şartlanması.

    bu dünyada kimse hastalanmaz, herkes aynı yaşam süresine sahiptir, savaşlar yoktur, kurumlar, evlilik ve cinsel bağlılıktan vazgeçilmiştir. huxley’in distopyası totaliter bir toplumdur, bu toplum koşullandırmayla ve bildiğimiz her uyuşturucudan daha keyif verici ve daha az zararlı bir uyuşturucu olan soma kullanımıyla vatandaşlarının altında bulundukları kontrolden zevk almak için programlanmış olduğu, sözde iyiliksever bir diktatörlükle yönetilmektedir. cesur yeni dünya’yı yönetenler, insanları esaretlerini sevdirme problemini çözmüşlerdir.

    bu da bizi tekrar iki eton kolejlinin kitaplarının sonundaki geleceğimize götürüyor. orwell cephesinden baktığımızda, edward snowden’ın açığa çıkarttıklarının da vurguladıklarına göre, gayet iyi gidiyoruz. orwell’in nefesini kesecek bir devlet gözetim yapısı inşa etmiş bulunmaktayız. gerçekten de, böyle şeyleri dert edenlerimiz için uzun sayılacak bir süredir en fazla dikkat çeken şey bu derece de kapsamlı gözetime olanak sağlayan internetin gücü olmuştur.

    ancak bu süreç içinde huxley’in sezgilerini unutmuş bulunmaktayız. apple ve samsung gibilerce üretilmiş şık oyuncaklara olan kontrolsüz sevdamızın ve onlarla bağlaşık olarak facebook, google ve bize günlük hayatımızın mahrem detayları karşılığında “ücretsiz” hizmet sağlayan diğer şirketlere yönelik görünüşe göre doyumsuz iştahımızın, cesur yeni dünya’nın sakinleri için soma nasılsa işte o kadar kuvvetli bir uyuşturucu haline gelebileceğini anlayamadık. bu, cesur yeni dünya’nın uyuşturucusu soma kadar güçlü bir uyuşturucu olup çıkabilir. yani cs lewis’i hatırlarken bile içinde yaşadığımız dijital köleliğimizi seveceğimiz bir geleceği kestirebilmiş olan yazarın durumunu bir düşünelim.
21418 entry daha
hesabın var mı? giriş yap