10 entry daha
  • uzun yaşama isteğini çok iyi anlıyorum. elbette uzun ve sağlıklı yaşama isteği bu, onu daha da iyi anlıyorum. burada anlamadığım şey, uzun ve sağlıklı yaşamak için özel olarak bir şeyler yapıp (mesela düzenli egzersiz yapıp ki bence de olması lazım ama az sabır anlatacağım) kendi çapında sağlıklı beslenmeye çalışan insanların bu durumu bir tür takıntı haline getirmeleri ve hatta daha kötüsü kendilerini diğerlerinden üstün kılan bir özellik gibi görmeleri.

    belli kesimdeki insanlar arasındaki en popüler konuşma konuları en sağlıklı, en yararlı, ideal besin değerine sahip, mucizevi falan filan bitkinin, egzotik meyve sebzenin, besin takviyesinin hangisi olduğu, kalori cetveli, diet falan etrafında dönüyor. yanlış anlaşılma olmasın, kürekle para döküp satın aldığımız ve yediğimiz ne idüğü belirsiz katkı maddeleriyle doldurulmuş ve yeterince denetlenmeyen şirketlerin insafına kalmış gıda maddeleri konulu halk sağlığı, etik, kapitalizm falan temalı bir sohbetten bahsetmiyorum. bahsettiğim tipolojinin önem verdiği tek şey kendisi. benim derdim, bu tiplerin bu şekilde kendilerini değerli hissetmeleri. anlayamadığım şey tam olarak bu.

    örnek verelim. bir dönem zırt pırt kulağıma çalınan şimdiki popüleritesini bilmediğim kinoa denen bitkiyi/tahılı? tüketiyor diye niye bir insan başka bir insandan daha makbul olsun? aslında bu soru, daha büyük bir sorunun parçası, yaşam tarzı neden bazı insanları bu denli etkiliyor? sabah koşuya çıkan, dönüp gelince duş alıp kahvaltı yapıp işine, okuluna giden, öğle yemeğinde kinoalı bilmem nesini açıp yiyen bir insan olmak güzel bir şeydir şüphesiz. ama bu insanla bir başkasını yan yana koyunca koşu sever insanın kendini daha değerli görmesi güzel bir şey değil. bu bakış, bana düpedüz zeka eksikliği emaresi gibi geliyor. hele hele bu yaşam tarzına hiçbir katkı sağlamadan, neredeyse tüm sağlık, egzersiz, beslenme ıvır zıvır bilgilerini ya doğrudan ya da çeviri vs. halinde farklı kültürlerden alıp uygulayan birinin kendini şahane biri olarak düşünmesi hepten şaşırtıyor.

    örneğimizdeki kinoayı güney amerika'ya gidip keşfeden kişi olsa haydi bir nebze. velhasıl, benim indimde insanın neyi kopyaladığı değil, sonuçta ortaya neyi çıkarttığı önemli. kopyalama öğrenmenin ilk fazlarından biri ancak bir sonuca, senteze varırsa anlamlı. bir insanı bir diğerinden daha değerli yapacak bir şey varsa (yani ille de bunu belirlememiz gerekiyorsa), bu olsa olsa yaptığı katkıdır. tek derdi dünyada daha uzun süre geçirmek olan, sağlıklı beslenme ve yaşama takıntısından başka bir uğraşı olmayan tam zamanlı bir bencilin nesine saygı duyabilirim ki? aksine bencilliğin daniskası olduğu için insanlığa ve dünyaya zarardan başka bir şey değil. sadece tüketmeye yarayan ve tek derdi bunu daha uzun süre yapmak isteyen biri olsa olsa parazit olur.

    belirtmeme gerek olmaması lazım ama burası okuduğunu anlama konusunda sıkıntısı olanın çok olduğu bir yer olduğu için belirtmek lazım, sağlıklı yaşam, beslenme, düzenli egzersiz şu bu gibi eylemlere önem veren insanlara tu kaka demiyorum. aksine iyi yapıyorlar. ama siz yine de arada iki kadeh atmaktan çekinmeyin, gerginliği alır haha.

    (konuyla alakasız ama aklıma gelmişken buraya bir ek yapmam lazım: sırf kendi inanıyor diye herkesin o inancın kuralları ve talepleri doğrultusunda yaşamasını şart koşmaya çalışacak kadar fanatizm derecesinde dindar olanların yaşama isteğini kesinlikle anlamıyorum. ben böyle koyu bir dindar olsam, ne olursa olsun bir an önce bütün hayatımı ve yetmezmiş gibi etki alanımdaki herkesin hayatını kendisine göre yapılandırdığım tanrıyı ve vadettiklerini görmek için hemen ölmek isterdim. kendimi öldürmezdim şüphesiz, yasaktır elbette ama öleyazdığım zaman da bunu tersine çevirmeye çalışmazdım, seve seve kendimi ölümün kollarına bırakırdım. bunu istemeyenleri, aksine hayata sıkı sıkı sarılıp ölmemek için, icabında yerin dibine soktukları insanların, grupların ve ülkelerin kapısını çalanları çok ikiyüzlü ve hatta sahtekârca buluyorum. neyse bu uzun hikaye.)
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap