1 entry daha
  • 2017 yapımı jay bulger tarafından yazılıp yönetilmiş amerika'daki boks ortamı hakkındaki belgesel. netflix tarafından yayımlanmış ve çekimleri üç yıl sürmüş.

    belgeselin yazar-yönetmeni jay bulger esasen boksör, new york bölgesi birinciliği ödülleri de kazanmış fakat genç yaşta kanser olduktan sonra boks kariyeri sona ermiş. 2 yıllık mücadelesi sonunda kanseri yenen bulger, hayatının geri kalanında yazarlık, yönetmenlik yapmaya karar vermiş. cq, rolling stone gibi dergilere makaleler yazmış, lokal müzik gruplarının kliplerini yönetmiş ve sonra da ilk belgeselini çekmiş. bu ikincisi.

    belgesel üç farklı kategoriden/sınıftan üç boksörün hikâyesini paralel olarak anlatıyor.

    belgeselde bahsedilen bir detay hayli ilgimi çekti. girişimciler (ya da kamu görevlileri), çocukları suçtan uzak tutmak için boks salonu açabiliyorlar. devlet onlara yıllık 50 bin dolar yardım ediyor. bir çocuğun bir yıl hapishanede kalmasının devlete maliyeti ise 67 bin dolar. bu vesileyle sadece 50 bin dolara onlarca çocuk kişi başına neredeyse iki silahın düştüğü bir ülkede sokaklardan uzak tutulmuş, spora yöneltilmiş, topluma kazandırılmış oluyor. salonlar kötü, bakımsız durumda vs. ama en azından varlar. önceden boks salonları daha çokmuş ama amerika'da futbolun yükselişe geçmesiyle de birlikte boksa ilgi neredeyse hiç kalmamış. devletin kendilerine daha fazla destek olmasını istiyorlar ki haklılar.

    -türkiye'de ise durumu biliyorsunuz. örneğin malatya'daki, erzincan'daki, muş'taki birilerinin yakını olmayan bir çocuğun herhangi bir spor dalında şehirlerarası müsabakalara çıkabilecek kadar bile kendini geliştirebilmesi için tanrı olması gerekiyor. çeşitli spor dalları için bu tür bir destek sağlanması, sporun artık sadece futbol olarak algılandığı bu yerde toplumun, ailelerin, gençlerin gelişiminin artmasına, vizyonlarının değişmesine olanak sağlayacaktır diye düşünüyorum. karslı bir eskrimci, zonguldaklı bir kanocu, hataylı bir pentatloncu sporcunun olimpiyatlarda yarışması, onun bu tür merkezlerden birinde yetişmiş bir "tinerci" (vs) olması ülke için büyük bir gurur olmaz mıydı? ya da bu sporcuların çok sayıda olmaları ve rekabetin artması, dünyanın her yerine gitmeleri vs... daha önce bu tür girişimler olduğunu biliyorum. ama şu âna bakınca gördüğüm bu ülkede gerçekten umut yok. çünkü tüm bu olasılıklara rağmen sadece makam odalarının nasıl göründüğüyle ilgilenen belediye başkanları, valiler, vs. topluma faydası olacak bir fikri hayata geçirmeyi düşleyemecek kadar aptallıklarının da ötesinde gördüklerini kopyalamaktan, hatta görebilmekten aciz, bakarkörler. (burada 10-15 dakika sövüyor...)-

    belgeselde uluslararası amatör boks organizasyonu'nun (aiba) saçmasapan uygulamalarından da bahsediliyor. zira artık olimpiyatlara katılmak isteyen boksör sayısı hayli azalmış. her genç boksörün hayali profesyonel boksör olmak. ve haklılar. çünkü olimpiyat hedefi olan sporcular hiçbir şey kazanamıyorlar. profesyonel hayatı seçenlerse maç başına para alıyorlar.

    "boksu sevdirmek" ve popülerliğini tekrar kazandırmak adına olimpik müsabakalarda kaskı kaldıran aiba sayesinde, boksörler sadece olimpiyat seçmeleri sırasında bile ömürlerinin sonuna dek sakat kalabiliyorlar. 5 gün içerisinde üst üste yapılan maçlarla sporcuların seçildiği bu süreçte, boksörler birbirlerini öldüresiye dövüyorlar, kafa atma vs. her türlü pislik olabiliyor. ve genç çocukların bu 5 günlük öldüresiye dayak yeme sürecine dayanmaları bekleniyor. kafa çatlamış, göz patlamış kimsenin umrunda değil. kazara bile olsa, mesele kaşlarının açılması sonucunda 3 yıllık emekleri boşa gidebiliyor, turnuvadan elenebiliyorlar. bu da uluslararası boks organizasyonunun da gerzekler tarafından yönetildiğini gösteriyor. o çocuklar elbette ki bu durumda, üç kuruşa olimpik sporcu olacaklarına profesyonel boksör olmayı tercih ederler. neticede hiç değilse yedikleri dayak karşılığı para alacaklar.

    profesyonelliği seçen boksörlere gelince de işin hikâyesi iyice değişiyor; kemerdense paranın, iyi bir dövüşçü olmaktansa sürekli galibiyetlerle dolu bir kariyere sahip olmanın -dolayısıyla ayarlanmış maçların- söz konusu olduğu bir dünyaya geçiliyor. floyd mayweather'in boks dünyasındaki etkisi bu, en çok para kazanan boksör olmak (arabalar, kızlar, partiler) ve sürekli kazanan taraf olmak artık bir boksörün tek hayali.

    horoz sıklet genco b-bop tam dayaklık ki zaten belgeselin geçtiği süreçte meksikalı boksörden ve antrenöründen hayatının dersini aldı. akıllanacağa benzemese de belgeselin çekildiği süreçte denk gelen bu olay izlenceye müthiş bir an ekliyor.

    olimpiyatlara hazırlanan f. awasome olarak ismini değiştiren boksörün hikâyesi de hayli ilginç. profesyonelliği seçmediğinden dolayı bu çocuğa sempatim olsa da ringe girişi ve kazanınca yaptığı hareket berbat. değiştirmesi şart. biri akıl versin şu çocuğa. bunun yanında zorlu yolu seçmesi ve dramatik kariyeri gerçekten izlenmeye değer.

    çikolata'ya gelince, finali gerçekten müthiş bir hikâye çıkmış ortaya.

    hayatla boks birbirine çok benzer. bir yumruk bütün tarihini, geçmişini, kariyerini, geleceğini yok edebilir. ya da bazen tam tersi.

    belgeseli beğendim. boks sporuna meraklı olanların mutlaka izlemesini tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap