2 entry daha
  • deney 1970'lerde yapılmış. esinlenmiş midir bilmiyorum, nazi almanyası'nda yeni doğan 50 bebek sadece beslenilmiş, altı temizlenilmiş, fiziksel ihtiyaçları karşılanmış ancak konuşma, dokunma, sarılma vb sosyal ihtiyaçları karşılanmamış. sonuç: bebeklerin hepsi ölmüş.

    harlow'un deneyi etik açıdan sıkıntılı olsa da sonucu açısından çok kıymetli. ister hayvan ister insan yavrusu olsun bebeği büyüten sadece anne sütü değil. annenin teması, şefkati, seni seviyorum/isteniyorsun/iyi ki varsın vb mesajı önemli. anne, sadece besleyen, bakımveren kişi değil. anne ile sağlıklı ve güvenli ilişki kuramayan bebeğin aldığı mesaj istenmiyorsun oluyor.

    devamını şuradan alıntılayacağım:

    "sanki çocuk, ben isteniyor muyum, sorusuna cevap aldıktan sonra yaşamaya karar veriyor. beyinde duygusal yaşamın merkezi olan yörede hipokampus dediğimiz yerde çocuğun ilk duygusal belleği işlemeye başlıyor. bu dil öncesi bellek. çocuk doğumundan altı saat sonra örtük bellek dediğimiz dil öncesi belleğe kayıtlar yapmaya başlıyor. onunla konuşup konuşmadığımız, konuştuksa nasıl konuştuğumuz boşa gitmiyor; bebek hepsini kaydediyor.
    o ağlasa da, bağırsa da, gülse de ona hiç ilgi göstermediğimiz zaman, ben istenmiyorum, mesajını alıyor. hipokampus “istenmiyorum” mesajını güçlü bir şekilde kaydettiği zaman bebeğin beyni onun yaşamı için gerekli olan salgılamaları durduruyor. yavaş yavaş beyni ölen bir bebeğin bedeni de her türlü hastalığa dirençsiz hale geliyor.
    bebek kendisiyle nasıl konuşulduğunun da farkında. bebek varoluşun zekâsıyla donanmış durumda. onu besleyecek türden sesleri, okşayışları, toksik dokunuş, seslerden ayırt ediyor. daniel siegel, “the developing mind” (gelişen zihin) adlı kitabının alt başlığını “toward a neurobiology of ınterpersonal experience” koymuş, türkçe’ye, “kişilerarası deneyimin nörobiyojisine doğru” çevirebiliriz. çocuğun zihinsel gelişimindeki en önemli etkenin aile içindeki etkileşim olduğu sonucuna varıyor."

    şimdi bir de deneye geri dönüp kendimce bağlayacağım konuyu.
    biraz da şuradan alıntı:
    "peluş anneyle odada yalnız kalan maymunlar, ilk etapta korkup vekil annenin yanından ayrılmasalar da daha sonradan etrafı keşfe çıkıyolardı, odada tek başına bırakılan bebek maymunlar ise parmaklarını emiyor, yere kapanıyor ve saldırgan davranışlar göstererek ağlıyorlardı.

    deneylere maruz kalan bebek maymunlar ergenliğe girdiklerinde diğer maymunlarla çiftleşmeyi reddetti ve anti-sosyal davranışlar sergilemeye başladı. nadiren ve zorla da olsa çiftleşip doğum yapan anneler ise ya bebeklerini öldürdü ya da düzgün bir şekilde bakım sağlayamadıkları için bebekler kendiliğinden öldü. "

    çocuğunuz anne/baba bak deyip çekiştiriyor, ilginizi çekmeye çalışıyorsa ve siz her seferinde şimdi değil diyorsanız metal vekil anne/babadan farkınız olmuyor. anne/baba fiziksel olarak var ancak duygusal olarak yok.

    kedim bile her sabah ve işten geldiğimde sev beni diye yatıp orasını, burasını açıyor. elimde özellikle telefon varsa kucağıma atlayıp kendini sevdirmeye çalışıyor. telefonu tutan elimi burnuyla itip ona o elim de dokunmamı istiyor. insan yavrusu bir süre sonra pes edip kabulleniyor. ben istenmiyorum/ben buna değmem.. sonra da bu kalıba uygun davranan partnerler peşinde koşuyor. kick me.. hep kıymetsiz, sevilmeyen insan gibi hissettiren partnerler seçiyorsanız, annesi aslında metal bir manken olan maymun olabilirsiniz.
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap