7 entry daha
  • incecik bir kitap olmasına rağmen içeriğiyle adeta başa düşen tuğla etkisi yaptı bende kaygı üzerine. her sayfasında, hatta her paragrafında şöyle bir durup düşündüm. özümsemeye, sindirmeye çalıştım. ama yanlış anlaşılmasın bu dilin ağırlığından falan değil, yazar elinden geldiği kadar sade bir şekilde insandaki kaygıyı, onun kaynağını ve farklı durumlardaki tezahürlerini; birçok kitap ve makaleye atıflarda bulunarak anlatmış. renata salecl'ın okuduğum ilk kitabı oldu ve dilini de tarzını da aşırı beğendim. özellikle kaygı mefhumunu geçmişten ve farklı vakalardan örneklerle açıklıyor oluşu bana kalırsa inanılmaz bir sürükleyicilik katmış. ama şunu da belirtmeden geçmemek gerek, kitabı sevebilmeniz için az biraz sosyoloji ve psikoloji bilmeniz ya da ilgi duymanız gerekiyor. nacizane incelememi kitaptan birkaç pasajla sonlandırıp, yazarın diğer kitabı seçme ikilemi'ne inceden bir giriş yapayım :)

    "pek çok yeni restoranın tasarımına bakıldığında, çalışma sürecinin kamuya tamamen açık olması gerektiği görülebilir. artık her yerde fabrikalara benzeyen restoranlarla karşılaşıyoruz -içeri girdiğimizde düşük ücretli işçilerin yemek hazırlayışını, bulaşık yıkayışını falan görüyoruz. bu işçileri dekoratif sanat nesneleri olarak seyrediyoruz ve bu insanların katlandığı muhtemel zorlukları veya sanki hayvanat bahçesindeymiş gibi sergilenmekten rahatsızlık duyuyor olabileceklerini düşünmüyoruz."

    "insanlar artık eksiğin yerinde ortaya çıkan rahatsız edici nesneleri öngörebildikleri, önleyebildikleri veya en azından tümüyle tarif edebildikleri gibi bir izlenime kapılıyor olabilirler, ama aslında kaygıyı yatştırıyor değiller. hatta bilimin yepyeni kaygılar yarattığı bile iddia edilebilir. günümüzde bilhassa genler özel bir kaygı kaynağı. insan genleri öznenin ölümünden sonra "hayatta" kalmaya devam ettiği için insan vücudu gitgide daha yok edilemez görünüyor. ne var ki ölüme daha fazla hakim olma yönündeki bu girişimlerle birlikte, kierkegaard'ın meşhur tahminini, özne için ölümden daha korkunç olan şeyin aslında ölümsüzlük ihtimali olduğunu unutmamalıyız."

    "erkekler aşk kaygılarıyla baş etmek için diğer erkeklere yazarlık ya da danışmanlık yaptırıyorsa şayet, kadınlar da hazırda daima daha fazla erkek bulundurarak ve bilhassa bir tür baba figürünü resme dahil ederek kaygılarıyla baş eder."

    "amerikalı bir komutana askerlerinin çarpışma öncesi yaşadığı kaygılarla nasıl baş ettiği sorulduğunda şöyle yanıt vermiştir: "hiç kaygılanmayan bir asker gördüğümde özellikle dikkat ederim: bir askerin gözlerinde, öldürmekten hiç korkusu olmadığını gösteren o özel pırıltıyı gördüğümde dehşete kapılırım." keza kaygısız bir toplum da içinde yaşaması tehlikeli bir yer olurdu."
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap