33 entry daha
  • "hayatta iki şeyin sonsuz olduğuna inanıyorum; evren ve insan aptallığı. gerçi ilkinden o kadar da emin değilim." diyor albert einstein.

    modern dünyayı görüp, nükleer silahların haline vakıf olsaydı, böyle incelikli bir dokundurmaya kaçmayacağını sanıyorum. "insan aptallığı sonsuzdur ve dünyayı o yönetmektedir" şu manzara karşısında çok daha isabetli olur. bakınız o manzara şu, yapılan bir araştırmaya göre [*1] 100 megatonluk bir nükleer güç dünyadaki insan yaşamını tamamen yok ediyor.

    ve şimdi bunun temel nokta olduğu durum şöyle:

    şu an dünyada kullanımda veya potansiyel olarak kullanılabilecek toplam nükleer bomba sayısı: hemen hemen 30.000. bunların 17.500 tanesi operasyonel.

    1945 yılından beri dünyada üretilen nükleer başlık sayısı: 128.000+
    bunun %55'i amerika birleşik devletleri tarafından, %43'ü rusya tarafından üretilmiş. [*2]

    rusya'nın sahip olduğu ve kullanılabilecek nükleer bombaların toplam gücü: 2900 megaton. yani dünyadaki yaşamı 29 kere yok etmeye yetiyor.

    amerika birleşik devletleri'nin sahip olduğu ve kullanılabilecek nükleer bombaların toplam gücü: 1800 megaton. yani dünyadaki yaşamı 18 kere yok etmeye yetiyor. [*1]

    içinde bulunduğumuz çılgınlığın manzarası budur. dünyadaki yaşamı toplamda yüzlerce defa yok etmeye nail bu güç, hemen elimizin altında duruyor. her gün gerçekten dünyadaki yaşamın yok olmasının şafağında yaşıyor insanoğlu.

    ne için? ulusal güvenlik. ulusal güvenliğin, dünyayı yüzlerce kez yok etmekle sağlanması sanrısı kadar aptalca bir sanrının varlığı hepimize eza vermelidir. şu çok açık, nükleer bombaların kullanılması halinde hiçbir ulusal güvenlik sağlanamayacaktır. zaten bu nedenle, nükleer bomba kullanımı ile ilgili hiçbir ülkenin ulusal güvenlik stratejisi bulunmamaktadır.

    dünyadaki tüm yaşam yok olduğu zaman hangi ulustan, hangi güvenlikten bahsedeceğiz? bu koşullar altında nükleer bombaların "ulusal güvenlik" ile tek bağlantısı caydırıcı güç olarak varolmalarında kendini bulur. ancak bu caydırıcı gücün maliyeti de bize kitlesel aptallık hakkında fikir vermektedir.

    robert mcnamara'nın beyan ettiğine göre amerika birleşik devletleri'ndeki nükleer bombaların kullanım emrinin verilmesi prosedürü aşağı yukarı şu şekildedir:

    ".... abd'nin sahip olduğu ortalama bir nükleer başlık, hiroşima'ya atılan bombanın 20 katı bir güce sahiptir. 8000 aktif nükleer bombadan 2000 tanesi yarı tetiklenmiş bir durumda herhangi bir alarmdan 15 dakika sonra ateşlenme imkanına sahip durmaktadır.

    bu silahlar nasıl kullanılır? abd hiçbir zaman 'asla ilk olarak kullanma - no first use' politikasını benimsememiştir. buna benim de bakan olduğum 7 senelik dönem dahildir. biz çıkarlarımız gerektirdiğinde nükleer güce sahip veya değil herhangi bir düşmana karşı, bir tek kişinin -başkanın- emriyle nükleer bir harekat yapmaya hazırlıklıyız. senelerden beri, abd nükleer gücü, karşı taraftan gelecek bir ilk saldırıyı absorbe etmeye ve sonra saldırgana kabul edilemez bir hasar vermeye muktedirdir...

    benim milli güvenlik bakanı olduğum zamanlarda, abd stratejik hava kumandanlığı (sac) kumandanı; yanında, nereye giderse gitsin, 24 saat, haftada 7, yılda 365 gün, gizli ve güvenli bir telefon taşırdı. üssü omaha, nebraska'da olan kumandan'ın telefonu cheyanne dağlarında bulunan, yeraltındaki kuzey amerika güvenlik kumandanlığı'na ve nerede olursa olsun amerika birleşik devletleri başkanı'na bağlıdır. başkan, her zaman 'football' olarak adlandırılan nükleer bombaların kullanım kodlarını ihtiva eden bir çanta taşıyan abd askeri görevlisi ile beraber dolaşır.

    sac kumandanına verilmiş emirlere göre, kumandan yanındaki telefonu en geç üçüncü çalışından sonra açmak zorundadır. kendisine nükleer bir saldırı olduğu haber verildiği zaman 2-3 dakika içerisinde alarmın doğru olup olmadığını araştırmak ve doğruysa amerika birleşik devletleri nasıl karşı koymalıdır buna karar vermek zorundadır. bundan sonra 10 dakika içerisinde başkana ne önermesi gerektiğini kararlaştırmak ve öneride bulunmak durumundadır. başkan bundan sonra 2 veya 3 danışmanı ile (ulusal güvenlik bakanı vs.) görüşür ve kararını, nükleer kodlarla beraber, nükleer silahların ateşleneceği merkezlere gönderir. başkan 2 seçeneğe sahiptir, amerikan saldırısını bir müddet bekletmek ve daha sonra saldırıya başlamak veya hemen o anda amerika birleşik devletleri'nin sahip olduğu nükleer silahların düşman askeri ve endüstriyel merkezlerine yapacağı bir saldırıya emir vermek. moskova'da bulunanlar da muhtemelen aynı şekilde bir düzenlemeye sahiptir.

    bütün bu düzenleme son derece akıl dışı ve inanılmazdır. işe gittiğimiz herhangi bir gün başkan 20 dakika içerisinde dünyadaki en yok edici silahın kullanımına karar verme sorumluluğundadır. herhangi bir savaş ilanı kongre kararı gerektirirken, nükleer bir kırım başkanın ancak 20 dakika içerisinde vermek zorunda olduğu bir karara bağlıdır. ve bu bizim 40 senedir yaşadığımızın özetidir. bir kaç küçük değişiklikle de sistem aynı şekilde devam etmektedir." [*3]

    bu güne kadar yaklaşık 20 adet yanlış alarm verilmiştir. [*4] yani dünya takriben 20 kere, 20 dakikalık bir karar sürecinin bütün kaprisleri ile yüzleşmek, amerikan başkanları 20 kere bütün dünyayı yok etmek ile yok etmemek arasındaki ince çizgide yürümek zorunda kalmışlardır. bunun rusya için de aynısı olduğunu söylemek lazım gelir.

    bütün dünyanın kaderinin bahis konusu olduğu bu 20 dakikalık dönemde yanlış bir karar çıkma riskinin büyüklüğü düşündürücüdür. bugün, şu an, ben bu entryi yazarken dahi aynı risk bulunmaktadır.

    yani caydırıcılık gerekçesi ile kullanılan bu bombaların varlığı, herhangi bir nükleer güce sahip ülkenin dünyayı yok edecek bir katastrofiyi başlatması riskini ortalama 20 dakikalık bir sürümcemeye bağlamıştır. bu caydırıcılık konsepti içerisine sığmayacak kadar büyük bir risktir.

    caydırıcılık ile ilgili ikinci bir husus ise, nükleer güce sahip olan ülkelerin nükleer güce sahip ülkelere karşı böyle bir saldırıyı başlatmasının mevcut şartlarda manasızlığındadır. zira nükleer gücü başlatacak olan ülke, dolaylı olarak kendi yok oluşunu da hazırlamaktadır.

    bu durum en başta caydırıcılık temelli olsa dahi, kullanılmayan bu silahların varlığı bu riski beraberinde getirmektedir. ikinci bir husus, nükleer silahların boyutunun bu halde olması dünyanın yok olmasına eş değerken, mevcut konseptler içinde silahların belirli bir sayıya kadar azaltılması da herhangi bir çözüm getirmemektedir. zira herhangi bir ulus silah sayısını bire düşürse dahi, bu durumda diğer ülke sayının azlığından dolayı ondan 1 fazla nükleer silah yapacak, bu neden-sonuç ilişkisi bizi tekrar dünyadaki yaşamı yüzlerce kez yok edebilecek bir nükleer silah deposunun ortasına atacaktır.

    dahası, herhangi bir nükleer silahın kullanılması, sayı ne kadar az olursa olsun korkunç sonuçlara gebedir. bugün nükleer silahlar askeri ve endüstriyel merkezlere yönelmektedirler. askeri ve endüstriyel merkezler genelde sivillerinde içinde bolca yaşadığı şehirledir. herhangi bir şehre atılan ortalama bir nükleer bomba o şehrin tamamını, içindeki sivillerle beraber, yoketme gücüne sahiptir. herhangi bir savaş durumunda, nükleer gücün kullanılması bundan milyonlarca insanın bir anda ölümüne eş değerdir.

    caydırıcı olarak yalnızca bulundurulan bu bombaların maliyetide korkunçtur. insan aptallığı için ödenen bu paraların izdüşümü şu şekilde:

    amerika birleşik devletleri'nin 1940 ile 1995 seneleri arasında nükleer bir savaş için harcadığı kaynak: 3.5 trilyon dolar.

    amerika birleşik devletleri'nin her sene nükleer silahlar için harcadığı kaynak: 27 milyar dolar.

    1000 adet icbm ateşleme ünitesi yapımı, depoları ve destek ünitesi maliyeti: 14 milyar dolar.

    bu maliyetin rusya tarafından da ödendiği kabulü ile insan aptallığına iki ülke tarafından harcanan paranın 7 trilyon dolara yaklaştığını görürüz ki bu iki ülkedeki, eğitim, sağlık, adaletten dolayısıyla insan refahı ve mutluluğundan kesilmiş korkunç bir meblağdır.

    caydırıcı güç olarak kodifiye edilmiş bu silahların bulundurulması manasız, kullanımı imkansız, harcanan kaynak korkunç iken bu silahların testleri ve sonuçları da göz önüne alınmalıdır.

    bugüne kadar yalnız amerika birleşik devletleri'nde 1030 adet nükleer test yapılmıştır. amerikan enerji bakanlığı tarafından, nükleer silah üretimi ve testlerine yönelik açılan davalarda davacılara ödenen para ise 97 milyar dolardır.

    1963 yılında nobel ödülü sahibi linus pauling yaptığı konuşmada testlerin sonuçlarını şu şekilde izah ediyor:

    "tahminlerime göre 1952 ile 1963 arasındaki nükleer bomba testleri sırasında ortaya çıkan cesium 137 ve diğer füzyon üretimleri yüzünden 100.000 çocuk büyük oranlı fiziki ve mental zararla doğacak. bu şekilde devam ederse 1.500.000 ve daha fazlası (......) testler sırasında ortaya çıkan karbon 14 yüzünden büyük oranlı zararla karşı karşıya kalacak. füzyon üretimleri yüzünden 1.000.000 çocuk, emryonik, neonatal veya çocukluk dönemi ölümlerinden, 15 milyon kadarı ise karbon 14ten ölecek. " [*5]

    1030 test sonucunda insanlarda oluşabilecek tahribatın boyutları bundan çok daha büyüktür. rusya, hindistan, israil, pakistan gibi ülkeleri de bunun içine alırsak, "caydırıcı güç"ün insanlığa verdiği zararın boyutlarına daha iyi vakıf oluruz. muhtemelen milyonlarca insan, testler sırasında ortaya çıkan radyoaktivite vesair sonuçlar yüzünden büyük oranlı fiziki ve mental tahribata sahip olmuştur. gene binlercesinin bu testler sırasında doğrudan veya dolaylı olarak öldüğünü söylemek de mümkündür.

    "caydırıcı gücün" maliyeti, bununla sınırlı değildir, elde bulunan güç asla kamuoyu baskısı veya doğal sonuçları nedeniyle kullanılamayacağından, ulus devletler bu gücü saklamak ve korumak için her sene milyarlarca dolar harcarken, bu kaynakların düzgün harcanmaması veya rusya'da olduğu gibi kısıntılar, eski teknoloji kaynaklı veya teknolojinin yenilenmemesi kaynaklı mekanik sorunlara da gebedir. bu sorunlardan bir tanesi nükleer silahların aniden ateşlenmesi ve dünyayı bir kıyametin eşiğinde bırakmasıdır.

    kimi ulus devletler için caydırıcı güç argümanı arkasına sığınılarak devam edilen nükleer silahlanma, nükleer silahsız toplam 171 ülkenin kaderini derinden etkilemektedir. [*6]

    171 ülkenin bu kadar bariz ulusal çıkarları bahis konusu iken ve insanlık ateş altındayken ses çıkarmaması ise ancak cinnet ile açıklanabilir.

    yapılması gereken kati ve hızlı bir nükleer silahsızlanmadır. nükleer silah sahibi ülkeler hızla ve acilen silahlansızlandırılmalıdır. bu tam ve net bir silahsızlandırma olmalıdır ve birleşmiş milletler gözetiminde, birleşmiş milletler öncülüğünde, birleşmiş milletler kontrolünde yapılmalıdır.

    nükleer silahlanmada ısrar eden ülkeler kanaatimce silahsız bütün ülkeler tarafından ambargo ile tehdit edilmelidir.

    uluslararası toplum bu konuda harekete geçmeli, potansiyel olarak nükleer silahlanabilecek bütün ülkelere uluslararası toplumun yaptırımları cari olmalıdır.

    nükleer silahsızlanma insanlığın çıkarınadır. nükleer silahlanan ülkeler bu kaynakları ülkeleri içindeki refah ve mutluluğa harcarken, diğer ülkeler de nükleer bir yok oluşun şafağında yaşamama ayrıcalığına erişeceklerdir.

    içinde bulunduğumuz bu çılgınlığın müsebbibi kanımca ortadadır. buna ulus devlet diyoruz. ulus-devletler kendilerini insanlığın tamamından üstün görme ve onun çıkarlarına aykırı hareket etme ayrıcalığına sahip sanmakta, birbirlerine karşı yarattıkları sanal korkular hasebiyle, insanlık ailesini bölmekten başka onu tamamen ve toptan yok etme gibi bir açmazın ortasına bırakmaktadırlar.

    ancak yapma yaratma olarak ortaya çıkartılmış bütün ulusların kaderi insanlık ailesinin kaderiyle ortak ve ondan ayrılmazdır. ne kadar iddia edilirse edilsin, herhangi bir ulusun çıkarları tüm dünyadan ayrılamaz zira her ulus en nihayetinde bir kültürel giysidir. bu giysiyi giyen insanın çıkarları giysinin kendi çıkarlarından, venom tarzı yaşamından üstün ve aşkındır.

    nükleer silahların varlığı, insanlık ailesinin bölünmesini desteklemekte, onu yok etmekle tehdit etmekte, koca bir ulusal güvenlik sanrısı içerisinde "ulus" adı verilmişlerin de yok olmasını garanti altına almaktadır.

    aklı başında her insanın yapacağı en akil şey, ulus devlet paranoyaları ardına sıkışmış nükleer silahlanma ve militarizme karşı durmak ise bunun tam ve yek nedeni, militarizmin insanlığa hergün, şimdi dahi, verdiği zarardır.

    insanoğlu, ulusundan, milletinden, dininden öte birşeydir. insanoğlu, nükleer silahların gölgesinde, bir takım sınırlar altında yaşamayacak, yaşamak zorunda kalmayacak kadar hür olmalıdır. bütün sınırlar, bütün silahlar insanın kendisi için ise, insan yarattığı bu düzlemde bu sınırların da bu silahların da kendisine hiçbir fayda sağlamadığını, trilyonlarca dolarlık kaynakların, hiçbir bedelle ödenemeyecek test sonuçlarının, şuradan şuraya giderken karşılaştığı vize alma yükümlülüklerinin zulden başka bir şey olmadığını idrak etmelidir.

    ancak ve yalnız net hedefi, nükleer silahsızlanma, demilitarizasyon ve ulus-devletin yok olması olan insanlık, yüzlerce kere kendisini ve dünyadaki yaşamı yok edebilecek gücün gölgesinde yaşamama ve insanlık milletinde yaşama ayrıcalığına, dünya devletinin vatandaşı olma lüksüne kavuşacaktır. ancak ve yalnız o zaman insan insan gibi yaşamaya nail, insan olarak adlandırılmaya da müstehak olacaktır.

    kaynakça:

    [*1] http://www.wagingpeace.org/…_babst_consequences.htm

    [*2] http://www.cdi.org/nuclear/facts-at-a-glance.cfm

    [*3] http://www.foreignpolicy.com/…cms.php?story_id=2829

    [*4] http://www.nuclearfiles.org/…rweapons/anwindex.html

    [*5] http://nobelprize.org/…es/1962/pauling-lecture.html

    [*6] http://www.thebulletin.org/nuclear_weapons_data/
17 entry daha
hesabın var mı? giriş yap