16 entry daha
  • kendisini şu ana dek okumadım. bu bir ayıp mıdır? bilmiyorum, zira nasıl bir yazar olduğu, ne tür okura hitap ettiği, amaçları ve muhayyilesi hakkında en ufak fikrim yok. biraz önce twitter'da şöyle bir dolanırken retweet edilen bir tweet'ine denk geldim, merak edip profiline baktım. birkaç gün önce paylaştığı şu argümanı gördüm.

    https://eksiup.com/fffd2e8f1647
    ve bu da bir takipçisine verdiği ufuk açıcı yanıt.
    https://eksiup.com/83b2ebfc2598

    tabii bu entry’e denk gelen okurların çoğu, tam olarak neye kafayı taktığımı ve gecenin şu saatinde böyle abuk sabuk bir konuyla ilgili niçin vakit harcadığımı sorgulayacaktır. açıkçası bilmiyorum. yayımlanmış öykü kitabımda hiçbir öykü hava durumu bilgisi ile başlamıyor. yani şahsıma batan herhangi bir iğne yok. fakat bir şey sinirime dokunuyor.

    bir kurmaca yazarının; metnin yaratım sürecinde yazar ile metin arasında doğan ilişki ilmeklerini (akıl – hayal gücü – söz dağarcığı – sentaks – konteks - karakter yaratımı – metnin atmosferi – metnin geçtiği zaman dilimi – üslup ve pek tabii sezgi vs vs) pekâlâ tecrübe etmiş bir yazarın böyle iddialı önermelerde bulunması bana epey tuhaf geliyor.

    doğrudur, acemi yazarların sıklıkla yaptığı şeylerden biri, öykünün derdini, akışını ve karakterini çok fazla etkilemeyecek unsurlarla öyküyü başlatmaları veya sürüklemeleridir. ben bunu biraz da, sahneye ilk kez çıkmış acemi bir oyuncunun repliği esnasında boşta kalan elini bir yere (mesela masaya) dayamasına benzetirim.

    fakat ırmak zileli’nin anlamadığı şey, acemilik alameti olan şeyin evrensel ve tüm koşullarda acemilik olarak yaftalanamayacağıdır. 1-)bir yazar pekâlâ, kasıtlı olarak hava durumu bilgisiyle öyküye başlayabilir ve ancak öykünün sonunda bu hava durumu bilgisinin ne işimize yarayacağını kestiririz. 2-) yahut bir yazar, acemi bir yazarın gözünden anlattığı öyküsüne, bilerek ve isteyerek acemice bir hamlede bulunup hava durumu bilgisiyle başlayabilir. 3-)hatta daha basit bir örnekle, bir yazar öyküsüne hava durumu bilgisiyle başlayıp çok güzel bir öykü verebilir bize.

    ancak şimdi şöyle bir problemimiz var. ırmak zileli ve bahsettiği akademisyen, öyküye hava durumu bilgisiyle başlamanın “yanlış” ve “acemilik belirtisi” olduğunu söyledi. böyle bir önsavı kabul eder ve egemen kılarsak, acaba yukarıda saydığım üç tür öykü kaç kişi tarafından “ön yargısız” okunabilecektir? ırmak zileli’nin düştüğü ilk hata işte burada. önkabulünü başka bir önkabul besliyor. zatıalileri sanıyor ki bütün okurlar, böyle bir önkabulden sonra bile, hava durumu bilgisiyle başlayan bir öyküyü “ön yargısız” okuyabilecek. tabii böyle bir şey olmayacak, hakim bir yargı tesis etmek sonuç doğurur ve eylemi etkiler. zaten tweet'ine eleştiri yazan takipçisine verdiği yanıt, nasıl bir hataya düştüğünü açık ediyor. diyor ki

    “tüm öyküyü niye yok sayalım? öyküye böyle başlamayı konuşuyoruz, böyle başlayan öykünün bütünü kötüdür demiyoruz. kötü bir başlangıç yapmayalım ki öykü de hakkıyla okunabilsin diyoruz :)”

    öyküye hava durumu ile başlamanın “kötü” olduğu yargısına seni sürükleyen bilimsel, kesin bir dayanak noktan var mı? böyle bir başlangıcın ezelden beri “kötü” olduğunu söyleyebilir misin? peki, böyle bir başlangıcın sonsuza dek “kötü” olarak yaftalanacağından emin misin? ayrıca söyler misin, sana göre, bana göre, şu akademisyene göre “kötü” olan şeyi, evrensel bir “kötü” olarak tanımlamanın edebiyatın ruhuna aykırı olduğunu ve yukarıda saydığım üç olası öykünün okuruna ulaşmasında sıkıntı yaratacağını görebilecek asgari zekâya sahip misin? ve neden bizim yazarlarımız, eser yaratmaktan çok norm üretmekle bu kadar meşgul? senin, benim yazar olmamız, edebiyat için şunca yaşımızda kesin argümanlarda bulunmamızı şart mı koşuyor?

    hadi benim de canım bu konuda kesin yargıda bulunmayı istedi, buyurun, kulağınıza küpe yapın.

    herhangi bir şey hakkında kesin bir yargıda bulunuyorsan, seni o yargıya götüren sebep sonuç silsilesinin en diplerinde sıklıkla a priori bir yargı bulunur.

    ikinci bir aforizma daha gelsin. bir şey hakkında fikir öne süreceksen, evvela düşüncenin sağlamasını yapmalısın.

    bu da todorov’dan gelsin. her yapıt olasılıklar bütününü dönüşüme uğratır, her yeni örnek türü değiştirir.

    ırmak zileli bildiğim kadarıyla yaratıcı yazarlık atölyeleri düzenlemiş bir yazarımız. atölyelerin işlevi nedir, neye yarar, neye yaramaz, şu saatte beyhude yere tirat atacak değilim. bir entry’de yazdığım şu cümle fikrimi açık ediyor.

    “atölye veya benzeri oluşumların, müfredat- rehber dinleyici ikiliği vb nedenlerle ister istemez normlar yarattığını, edebiyat gibi kendini yıkarak her defasında koza örerek var olan bir sanat dalı için bu kadar çok norm ve tekniğin boğucu olduğunu aktarabilecek, onun bunun ne düşündüğü telaşına kapılmadan yazabilecek biri var mı?”

    var anasını satayım! o da gecenin şu saatinde kendisine sayıyla verilmiş olan şu her konuda fikir belirtmezsem ölürüm, ay hadi takipçilerim gelin beni favlayın ki öykü üzerine ahkâm kesebilecek çapta olduğumu düşünerek güne başlayayım, diyenlere ayar veriyor.

    şu gereksiz entry’i bu noktaya kadar okuyanlar arasında şayet yazar olmak, kitap yayımlamak isteyen varsa, son sözüm de onlara gelsin.

    ben dahil hiçbir yazarın ve akademisyenin öykü – roman ve diğer türler hakkındaki kesin yargılarına çok fazla kulak asmayın. yazmakta olduğunuz her neyse onun sesini işitmeye, onunla bir bağ kurmaya çalışın. ve tabii okuyun dostlar, çok okuyun. ırmak zileli dahil.
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap