19 entry daha
  • 'oğlum/kızım bugün okula gitme' lafını hiç duydunuz mu? peki sevinerek yatağa mı döndünüz yoksa inatlaştınız mı onunla genelde yaptığınız gibi?...
    bazı anneler ise doğan her güneşte biraz daha boğulur hayatın ağırlığında... evde ayrı dertler,işte ayrı dertler... 'acaba dün çamaşırları yıkamış mıydım? patron bugün acaba hangi dosyaları dizecek önüme! zaten haftasonu da herzamanki gibi berbat geçti.. ne zaman değişecek birşeyler??' sessizlik! kafamın içinden gelen ses artık içimi oyuyor!...)

    ve baba anlamaz bunu ( eraserhead de bir baba modeliyle karşılaşmıştım, olabilir mi dedim kendi kendime? fakat biraz dikkatli bakınca çevreme lynch'in nasılda güzel tasvir ettiğini anladım bazı babaları... gittiğim evlerden birinde aynısına tanık oluyordum filmdeki yemek yeme sahnesinin... aynısına...)
    herzaman söylerdi o altın kadar iyiydi ( 'çocuklar anneniz sizin için en iyisini ister hep!' dediğini duydunuz mu babanızın hiç? ( aynısını genelde annelerimizden de duyarız ya, ne de olsa anne-baba dayanışması vardır bazı hassas konularda sınıfta kalsalar da çoğu zaman...) babanız acaba kaç defa nasıl olduğunuzu sordu içten bir şekilde? ne kadar sıklıkla birşeyler yapmanız istenir ev içinde? günde kaç defa ışıkları kapatmanız istenir en basitinden? bakkkala ne zaman gönderildiniz en son?
    peki bir de şurdan görelim tabloyu anne ne der acaba içinden eşinin hissizliğine? çocuklarına model olması gereken kişinin 'içi boş laflarına' ne der sizce içinden? çocuk mu daha fazla dayanacak bu duruma yoksa anne mi? )
    ve hiçbir sebep göremez ( hep örter sorunların üstünü akşamları devrilen şişelerle üst üste koyduğu, gündüzleri saatlerle mesaisinin bitmesini beklerken saydığı..)
    çünkü hiçbir sebep yoktur
    ne sebep ihtiyaç duyarsın göstermeye

    ve eğlence durdu oyun alanında şimdi ( çocuk babası gibi yapamaz artık, örtemez onları.. ya da anne susturamaz kafasının içinde yükselen çığırtıyı... başka sesler karışır okulun ziline, çocukların neşeli gülüşmeleri çığlıklara döner... birkaçının sesiyse kesilir diğerlerinin seslerinden anlaşılmadan...)
    oynamak ister oyuncaklarıyla bir süre ( oyuncak müzesinde pek bulamayacağımız oyuncaklar bunlar... ölüm kusan cinsten... )
    ve okul erken dağıldı ve yakında öğreniyor
    bügünkü ders nasıl ölünüleceği* (montaigne'in denemelerindeki gibi bir deneme değil bu.. mavi-kırmızı ışık vurur yüzlerine çocukların...resim dersinde görmedikleri türden bir kırmızı bulaşmıştır elciklerine... suratlarında korku ve şaşkınlığın karışımıyla beklerler velilerini... ne deneyim ama?)

    ve sonra hoparlör gürültü eder ( kafasının içindeki sese çoktan teslim olanlar zaten dem vurmaz megafon seslerinden adlarının sayıklandığı...)
    ve lider didinir
    problemlerle ve 'nasıllarla, niçinlerle' ( baba bedelini fena öder 'körlüğünün','ilgisizliğinin'... giden evladının geleceği de olsa eşinin kellesi de olsa sormadan edemez yine anlamadan, 'neden?!?' diye...)
    ve hiçbir sebep göremez
    çünkü hiçbir sebep yoktur ( öyle mi dersiniz?)
    ne sebep ihtiyaç duyarsın göstermeye ( sanırım birçok şey var satır aralarında kalmış..)

    ne yazık ki birçok insan normal cevaplar veremiyor yukardaki sorulara.. ne yazık ki birçok baba 'hallederiz'lerle sürdürüyor hayatını, çevresine gözlerini kapatıyor özellikle... sadece 'babaların' suçu yok burda tabi, sorunun payedarlarından birisi sadece onlar... asıl payedarlar olaraksa 'bu silikon çiplerin' iki ana kaynağı geliyor: televizyonlar ve devletler. ortak olup, insanların canavar tarafını çıkarmada ve onları mümkün mertebe uyutmada üstlerine yok gibi gözüküyor... yaratılan canavarları uyuşturmada başarısız olduklarında ise..... (bkz: jeremy)

    onların gözlerinden dünyayı görebilsek o zaman daha iyi anlardık neler hissettiklerini.... her pazar yastığa başlarını koyduklarında neler düşündüklerini doğacak gün için... üzücü ki pazar sabahlarına adanmış şarkılar kadar güzel değil haftanın başlangıcına adananlar.. kaç kişi içtenlikle istiyor yeni haftaya adım atmayı? mümkünse biz pazartesiye hiç uyanmayalım.. nedeni yine bizim kurduğumuz sistem değil mi? gazetelerde liselerde artan şiddet, evlerde artan şiddet, kadınların şuç oranlarında artışhaberleri sadece bir dizi yüzünden mi arttı? peki yıllardan beri yok mu bu haberler?
    fark eder mi polat ya da michael; rambo ya da miroğlu; amerika ya da türkiye? bunlar tüm dünyanın sorunları değil mi yıllardır? git gide bozulan eğitim-yönetim sistemlerinin ve yayın organlarıyla harmanlanan sinema sektörünün sorunları değil mi? bu şarkı bizim ülkemize ithafen yazılmadı bildiğim kadarıyla sadece? bob geldof'un da bir maruzatı varmış taa yıllar öncesine dayanan demek ki sebepleri göstermeye çalışırken sanatıyla... yıllar sonra, yazın gerçekleşen live8'de de hatırladığımız şey bu.. aslında bizlerden kaynaklanan şey...

    bir annenin zıvanadan çıkması kadar trajedik, bir çocuğun baba yadigarı pompalısıyla öğretmenlerinin kanını arkadaşlarına sıçratması kadar korkunç ... ya da racon değil kafa kesme iddaasını arkadaşının gırtlağında sonuçlarından çocuğun varlığı kadar; kendini asansör ortamında norman bates sanan adamlar kadar acı verici sistemin doğurduğu sonuçlar...

    o kadar azalıyor ki gelecekten,doğan günden beklenti haftanın başlangıcından bile nefret ettiriyor sistem insanları... kimilerini tamamen kayıtsız kılıyor (bkz: baba), kimilerini ise çıldırtıyor...

    sıcak evimizin kapı zilini, en büyük hatıralarımızı besleyen okul çanlarını duyamaz artık siren seslerinden...

    dipnot:bu yazıyı yaklaşık 1 ay evvel yazmıştım; paylaşmaya vakit bulduğum sırada ne yazık ki kafamda yaşıtım olan kızcağız var... aynı yollardan her gün eve gittiğim kızcağız... lanet olsun ki yüzünü başsayfalarda gördüm ilk defa ...( asansöre bile binerken arkama bakmak gerektiğini hatırlattı onun yüzü..)
    tezahür edilen şiddetten nasibini alan yeşim ve yeşim gibilere bir sanat eseri bob geldof'tan 'sosyolojik bir panaroma'.. (ne yazık ki bir sosyoloğu da yatağa çiviledi bu lanet çekiçler..çekiçten öte çekiç kimin elinde onu sormak lazım önce şayet bir şeyleri değiştirmek istiyorsak.. .)
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap